Mehmet Güzel
10 Aralık 2024, 02:00 | Ortadoğu
SURİYE’DEN ÖNCE VE SONRA (Mehmet Güzel)

Suriye’nin 14 yıllık efsanevi direnişi 8 Aralık 2024’te sona erdi ve Suriye yönetimi hazin bir şekilde çökmüş oldu. Suriye, Ortadoğu’nun en kilit ülkelerinden birisi idi. O’nun varlığı, siyasal duruşu, direnişi, emperyalizme ve Siyonizm’e karşı duruşu itibariyle bölgenin siyasal dengesini belirleyen bir kilit taş rolüne haizdi. Bu önemli rolü nedeniyle dünyanın şer ekseni olan emperyalist ülkeler Irak ve Libya’dan sonra Suriye’yi hedefe koydular ve kısa sürede yıkmak üzere dünyanın bütün şeytani güçlerini bu ülkenin başına musallat ettiler. Ancak bu küresel saldırıya karşı halkıyla ve ordusuyla beraber efsanevi bir direnişle karşılık veren Suriye bütün bu saldırılara göğüs gererek zafer kazanmayı başarmıştı. Ancak 14 yıllık bu direniş ve zafer 13 günlük bir saldırı karşısında döküldü!
Kağnı devrildikten sonra yol gösteren çok olurmuş! Sol’dan sağ’a her tondan “analist” için gün doğdu. Herkes kendince Suriye’nin ‘yanlışları ve eksiklerini’ tespit ederek bu kağnının neden devrildiğini “analiz” etmeye başladı bile. Çok az kimse bu kağnının, bunca olanaksızlıklar içinde zorlu yol koşulları ve harami saldırılarına rağmen bu kadar yolu başarıyla kat etmiş olmasıyla ilgilenecektir. Hemen herkes devrilmiş olan kağnıya odaklanacaktır.
Suriye’nin Ortadoğu bölgesindeki kilit konumu nedeniyle şu an içinde bulunduğumuz ‘Suriye’nin nitel değişim süreci’ bölgeyi de nitel düzeyde etkileyecektir. İlk günden itibaren şekil almaya başlayan bu değişimler hem Suriye’yi hem de bölgemiz Ortadoğu’yu ve bununla bağlantılı olarak Türkiye’yi nasıl etkileyecektir? Bölgenin yeni dengeleri nasıl şekillenecek? Bölge halklarının kaderi bu yeni dengeden nasıl etkilenecek? Yakın gelecekte daha büyük olası riskler neler olabilir? Suriye yönetiminin yıkılışının dramatik duygusal ağırlığı altında bu sorular etrafında bir değerlendirme yapmaya çalışacağım.
Suriye Gözden Çıkartıldı
Her şeyden önce ifade etmek gerekir ki Suriye yönetiminin düşmesi, içinde Rusya’nın da dahil olduğu uluslararası bir mutabakatın sonucu gerçekleşti. Bütün gelişmeler bunun ipuçlarını gösteriyor. 14 yıl boyunca her türlü komploya, bütün emperyalist ülkelere, onların işbirlikçi ülkelerine ve özellikle de Türkiye’nin olağanüstü çabalarına, dünyanın her tarafından toplanmış teröristlerin vahşi terörüne, emperyalist ülkelerin Sezar ambargolarına direnmiş ve aslanlar gibi halkıyla beraber onuruyla ayakta kalmış bir devletin 13 gün içinde doğru dürüst çatışmadan çökmesinin başka bir izahı yoktur. Bu noktada Suriye’nin kimler ve neden gözden çıkarıldığının önemi ortaya çıkıyor. Suriye’nin en önemli müttefiklerinden birisi Rusya’dır ki, 2015’te Suriye’nin talebiyle bu ülkeye gelmiş ve diğer müttefiklerin de yardımıyla Suriye’nin yenilmesinin önüne geçebilmişti. Daha sonraki süreçte Rusya, Suriye’de elde etmiş olduğu nüfuzu uluslararası arenada kendi lehine kullanmaktan çekinmemişti. Rusya, Türkiye’yi ‘Batı’dan uzaklaştırıp kendisine yaklaştırma’ politikası gereğince Türkiye’ye Suriye üzerinden birçok kez birçok taviz verdi. Suriye kendisine yönelmiş olan saldırıları bozguna uğratıp zafer kazandıktan sonra İdlip’te odaklanan bilumum cihatçı terör odaklarını kalıcı bir yenilgiye uğratmak ve silip süpürmek üzere birçok kez hazırlık yaptı. Ama her defasında Rusya’nın Türkiye ile pazarlığının kurbanı olarak bu operasyonlara izin verilmedi. Aynı şekilde, Suriye Rusya arasındaki ittifak anlaşmaları gereği olarak Türkiye’nin Suriye’ye askeri işgaline karşı durması gereken Rusya, yine benzer pazarlıklar sonucunda Türkiye’nin işgaline göz yumdu. Bütün bu süreç boyunca Rusya, İsrail’in, Suriye’de istediği zaman istediği askeri operasyonu yapmasına da göz yummuştu. ABD’nin de Suriye’de yerleşmesine zımmi bir onay vermişti. Bütün bu veriler bağımlılığın sonuçlarının ne kadar hayati önemde olduğunu gösteriyor. Son süreçte Rusya, Ukrayna savaşında bütün NATO ile savaşıyor ve bu alanda yaşamsal bir sorunla karşı karşıya bulunuyor. ‘Komşunun külüne muhtaç olması’ gibi bir pozisyona girmiş durumda. O alanda elde edebileceği bir avantaj uğruna kendisi için verimli olmaktan çıkmış, hatta umutsuz olmaya başlamış olan Suriye’yi anlaşmalar karşılığında gözden çıkarma noktasına gelmiş olduğu anlaşılıyor. Rusya’nın uluslararası denge içerisinde Ukrayna’daki pozisyonunu sağlama alma karşılığında Suriye’yi sattığını ifade etmek yanlış olmayacaktır.
Suriye’nin bu yenilgide İran, Haşdi Şabi ve Hizbullah güçleri tarafından da yalnızlığa terkedilmesi ise “satma” olarak değil, daha çok bu öznelerin içinde bulundukları nesnel koşulların ürünü olarak değerlendirilebilir.
İki Çakal Leş Paylaşımında
Suriye’nin kaderi uluslararası arenada belirlenirken İsrail ve Türkiye bundan haberdardı. Ve her ikisi de buna uygun pozisyon almaya başladı. İsrail, çöküşün zeminini yaptığı saldırılarla hazırladı. Netenyahu bunu “yaptığımız saldırılarla bu çöküşün zeminini hazırladık” diye açıkça da ifade etti. Bu pozisyon İsrail’in doğallığıyla son derece uyumlu bir pozisyondur. Zira her iki ülke resmi olarak hala bir savaş halindedir. Ve Suriye devleti, sürekli ve istikrarlı olarak Filistin’i destekleyen, bu uğurda İsrail’le savaşa tutuşan, bugüne kadar bu uğurda 40 bin insanını kaybeden yegâne devlettir. Suriye’nin yıkılması İsrail’in bir rüyasıydı. 14 yıllık savaşta bu sonucu görmeyi çok arzu ediyordu ve bütün oyunları buna dönük olarak kurguluyordu. Şimdi İsrail rüyasına kavuştu. Sonuçtan çok mutlu olduğu gayet açık. Suriye’de yönetimin düştüğü gün İsrail, işgal altında tuttuğu Golan tepelerinden, uluslararası anlaşmayla silahtan arındırılmış Kuneytra kentine ve Cebel el Şeyh’in öteki tarafına geçerek işgalini genişletti. Hem stratejik konumu hem de su kaynakları itibariyle çok cazip olan bu bölge, çakal gibi bekleyen İsrail’in ilk kaptığı lokma oldu. 2008’in sonları ve 2009 başlarında İsrail’in yaptığı Gazze katliamı sonrasında Türkiye’den gazeteciler, yazarlar ve aydınlar olarak bu bölgeyi ziyaret ederek sınırın sıfır noktasında oluşturulmuş olan Barış Zeytinliği’ne zeytin fidesi dikmiştik. Kuneytra kenti şu anda İsrail’in tank paletleri altında ve ilhak amaçlı olarak işgal edilmiş durumdadır. Diğer yandan İsrail, tamamen güçten düşürülmüş, birbiriyle çatışmalı olan bölgelere ayrılmış bir Suriye hedefi için zaman kaybetmeksizin adımlar atmaya başladı. Suriye’nin askeri bütün hedeflerini, karargahlarını, depo, tesis ve askeri üslerini imha etmeye başladı. Bu imha süreci, Suriye ordusunun tamamen silinip Lübnan ordusu gibi içi boşaltılana kadar devam edecek gibi görünüyor. Ve bundan sonra Suriye’nin, eskisi gibi İsrail’e tehdit oluşturacak bir ordusunun oluşmasına asla izin verilmeyecektir.

2009’da Türkiye’den yazarlar, gazeteciler ve aydınlar olarak Kuneytra’da sınırın sıfır noktasında zeytin fidesi dikmiştik. Şimdi o zeytinlik İsrail paletleri altında!
İsrail güneyden Suriye’ye böyle çullanmışken peki kuzeyde İsrail’in ikizi olan Türkiye ne yapıyor? Türkiye zaten Suriye’nin sınır boyunca 30 km derinliğinde olan bölgenin büyük bir kısmını işgali altında tutmuş durumda. Buna ek olarak Tel Rıfat ve Münbiç’i ele geçirme telaşında. Esas rüyası olan Halep’i de yutma amacında. Halep’i kendi uşakları olan cihatçı terör grupları bile Türkiye’ye kaptırmazlar. Ama burada niyet ve amaç önem kazanıyor. Her zaman ifade etmişimdir, şimdi de tekrarlıyorum: İsrail ve Türkiye, aynı genetik yapıya sahip olan ikiz kardeştir. Her ikisi de haydut, talancı, yayılmacı ve fırsatçı iki devlettir. Bu iki çakal, kardeşliklerini yeni bir leşin parçalanmasında devam ettiriyor. Birbirine karşı hamaset söylemleri bu işin sadece komedi yanını oluşturuyor.
Bölge Skalası Değişti
Bölge dengesinin kilit taşı olması nedeniyle Suriye’nin düşmesi bölge dengesinin tamamen değişmesine neden oldu. Sosyalist sistemin yıkılışı sonrasında oluşan bölge dengesinde gittikçe artan Rusya ve Çin nüfuzunun ve İran direniş etkisinin Batı nüfuz alanını geriletmiş olması söz konusuydu. Ancak şimdiki durumda denge tersine döndü. Rusya’nın nüfuz etkisi alabildiğine gerileyeceği kesin gibi görünüyor. İran’ın kontrolündeki Direniş Ekseni de büyük bir darbe almış pozisyonda. Lojistik destek hatlarını yitiren Hizbullah ve Filistin direnişi de önemli bir darbe yemiş durumdadır. Direniş, mutlaka kendine yeni nefes boruları bulacaktır. Ancak o yeni olanaklar bulunana ve sağlam kanallar oluşturulana kadar kantarın topuzu İsrail ve ABD lehine geçmiş durumdadır. Irak’taki Haşdi Şabi direniş güçlerinin bu sarsıntıdan etkilenmeden sıyrılması mümkün görünmüyor. Gerek ABD’nin gerekse de İsrail’in Haşdi Şabi güçlerine etkin saldırılar yapması beklenmelidir.
Böylesi yeni bir denklemde İran’ın hedefte olacağı saldırıların başlatılması için yol temizliği yapılıyor. Bir bakıma Trump’ın göreve geleceği önümüzdeki aydan itibaren Siyonist kabinesiyle İran’a karşı cehennem kapılarının açılacağı zemin hazırlığı yapılıyor. Ve öyle anlaşılıyor ki bu cehennem kapılarının açılmasının önünde durmaya hiç kimse muktedir ve hatta gönüllü bile değil. Rusya-Çin kampı kendi içine kapanmış, kopması muhtemel küresel savaşın derdine düşmüş durumda. Oysa şu anda cereyan eden her şey, o ‘küresel savaş’ hesabının bir parçası ve onun yolunu döşeyen taşlardır.
Kürt Hareketi
Kürt hareketi mevcut koşullarda kaderini İsrail ile ABD’nin eline bağlamış durumdadır. Bu şer güçlerinin inisiyatifi dışına çıkmaları bu saatten sonra mümkün de değil. Bu güçlerin egemenliğine girmenin bir ‘himaye’ olmayacağını tartışmak bile abestir. Bu şer güçlerinin ‘himayesi’ Suriye’nin mevcut pozisyonudur, geçmişte Irak’ın içine düşürüldüğü haldir, Libya’nın mevcut halidir. Ama bu konuda daha fazla söz söylemeye bile gerek yok, çünkü sözün hükmünün geçtiği bir aşamadayız. Kürt hareketi artık istese de elini ABD ve İsrail’den kurtaramaz. Bu haliyle ABD ve İsrail ile Türkiye arasında pinpon topu gibi oynanacak bir pozisyona girmiştir. İlk etapta uzun yıllardır Türkiye’nin HTŞ’yi kollayıp palazlandırmasının ödülü olarak Tel Rıfat ve Münbiç Türkiye’ye hediye edildi. Yarın öbür gün başka bir pazarlığın semeresi olarak başka alanlar hediye edilecek. Bu alanlar Kürt halkının doğal yaşam alanlarıdır. Geriye, Kürt Hareketinin doğal yaşam alanı olmayıp da SDG egemenliğindeki coğrafi alanlar kalacaktır ki, oralar da her tele oynayan milliyetçi Arap aşiretlerinin cirit attığı yerlerdir. Özetle söylemek gerekirse ABD ve İsrail’in eline kaderini teslim etmiş olan Kürt hareketinin “selameti” ancak ve ancak Kuzey Irak’taki Bölgesel Kürt Yönetimi tarzında teslimiyetçi bir yapılanma olmaktır. Bu bile tam bir selamet içermiyor, sürekli dengenin pazarlık aparatı olmayı zorunlu kılıyor. Ne yazık ki bu saatten sonra bu kaderi değiştirmek de mümkün görünmüyor.
Yakın Gelecek Ne Vaat Ediyor?
Kan, ölüm ve yıkım!.. Ne yazık ki gerek Suriye içinde gerekse de bölge genelinde halklarımızı, çok daha büyük yıkımlar bekliyor. Gelecek hiç de olumlu şeyler vaat etmiyor. Suriye’nin yıkılışını milat olarak kabul etmek gerekir ki, onun öncesinde iyi kötü işleyen bir Direniş Ekseni vardı ve bu Direniş, şer güçlerini dengeleyen bir etki yaratıyordu. Ancak Direniş Ekseninin bu kadar darbe aldığı ve Suriye’nin düştüğü bu koşullarda şer eksenini durduracak veya dengeleyecek bir olgu kalmamıştır. Her şey tümden bitmiş değildir tabii, ancak Suriye’nin düşüşünden öncesine kıyasla çok büyük bir gerileme söz konusudur. İran, Yemen ve darbeler yemiş olan diğer direniş güçleri, şer eksenini dengelemekten oldukça uzağa düştüğü kesin.
Daha önce de yazdım, tekrarlamak da faydalıdır; küresel saldırılara karşı halkların küresel direnişini yükseltmek zorunludur. Çatışma alanlarında halkların elde silah bu saldırganlığa karşı direniş sergilemesi farzdır. Ancak çatışma alanlarının dışında ve dünyanın her alanında halkların her türlü araçla protesto seslerini yükseltmesi elzemdir. Dünya gençliği bu sorumluluğun öncülüğünü omuzlayarak direniş fitilini ateşleyebilir. Ardından bütün emekçi halk katmanları, üretimden gelen güçlerini kullanarak ve meydanları doldurarak küresel savaşa giden yolları tıkamalıdır. Değilse dünya, halklar mezarlığına dönecektir!
Yorumlar (0)
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!
