Fikri Günay
02 Ağustos 2025, 17:10 | Ülke
SÜREÇ SÜRÇÜYOR MU, NE? (Fikri Günay)
1 Mart 2024’den bu yana, muhataplar arasında gözle görülen bir çelişki olmamasına rağmen, düşünülen “çözüm komisyonu”nun nasıl kurulacağı ve nasıl çalışacağında bile bir anlaşma görülmüyor.
Öcalan’ın 27 Şubat’ta örgütüne yaptığı silah bırakma ve fesih çağrısı öncesinde bu çağrının görüntülü yayımlanması talebine Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, “mevzuata uygun değil” diyerek karşı çıkmıştı.
Elbette bu itiraz asıl olarak Tunç’tan değil, Erdoğan’dan gelmişti.
19 Haziran 2025’te Öcalan’ın canlı mesajının da ancak 20 gün sonra kamuoyu ile paylaşılması, bu sürecin öyle sorunsuz ilerlemediğinin ve ilerlemeyeceğinin de işaretlerini veriyordu sanki.
MHP lideri Devlet Bahçeli’nin açıklamalarıyla başlayan, Kürt ulusal hareketi önderi Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat çağrısıyla süren, PKK’nin kendini feshetmesi ve silahlı mücadeleye son verdiğini ilan etmesiyle devam eden ve nihayetinde bir grup gerillanın silahlarını yakmasıyla şimdilik sonuçlanan tarihsel gelişmelere tanık olduk. Kürt ulusal mücadele merkezli bu gelişmelerin, önemli olduğunu ifade etmek gerekir.
Kabul etmek gerekir ki, geçen zaman dilimi içinde Kürt ulusal hareketi, son derece önemli adımlar attı.
Eğer bir “süreç”ten bahsedilecekse, Kürt ulusal hareketi kendi üzerine düşen adımları atmış görünmektedir.
A. Öcalan’ın çağrısıyla amaçlananın uygulanabilir olup olmaması bir yana, Kürt ulusal hareketinin A. Öcalan’ın taleplerini eksiksiz yerine getirdiği açıktır.
PKK’nin hem kendini feshetmesi hem de silahları yakarak silahlı mücadeleye son verdiğini ilan etmesi gibi gelişmeler, stratejik önemde adımlardır.
Öcalan mesajında 27 Şubat 2025 tarihli barış ve demokratik toplum çağrısını savunmaya devam ettiğini söylüyor ve “silahlı mücadele aşamasından demokratik siyaset ve hukuk aşamasına gönüllüce geçiş” çağrısını da yapıyordu.
Öcalan’ın mesajı sonrasında KCK Yürütme Konseyi Eş Başkanlığı tarafından yapılan açıklamada örgütün attığı adımlara karşılık devlet ve iktidar tarafından hiçbir somut adım atılmadığı halde Öcalan’ın istediği adımın atılacağı belirtiliyordu.
Ancak devamında “sürecin tek taraflı ve sadece bizim atacağımız adımlarla ilerlemeyeceği bilinmelidir” uyarısı da yapılıyordu.
KCK Yürütme Konseyi Eş Başkanı Bese Hozat’ın öncülük ettiği grubun silah bırakma töreninde okuduğu mesajda da “mücadelemizi, demokratik siyaset ve hukuk yöntemiyle yürütmek amacıyla ve demokratik entegrasyon yasalarının çıkarılması temelinde sizlerin huzurunda silahlarımızı özgür irademizle imha ediyoruz” dediğini hem dünya hem Türkiye canlı olarak duydu.
Dolayısıyla bu sürecin devamı “demokratik entegrasyon yasalarının çıkartılması” koşuluna bağlanıyordu.
Sadece bu gelişmeler bile sürecin nasıl devam edeceği ya da etmeyeceği bakımından merak uyandırıyordu. R.T Erdoğan’ın bir açıklama yapacağı duyuruldu ama “biz cumhur ittifakı olarak, yanımıza DEM Partisini de alarak, terörsüz Türkiye’yi adım adım inşa etmeye devam edeceğiz” açıklamasıyla, üst perdeden açıklamalar başladı.
Küçüklü büyüklü tüm muhalif parti sözcüleri, hatta biraz öne çıkan aydın ve yazarlar da, “olacağı buydu, R. T. Erdoğan’ın amacı, anayasayı değiştirip Cumhurbaşkanı adayı olmayı garantilemek” diyerek gürültü çıkarmaya başladılar.
R. T. Erdoğan, bu açıklamasından sonra gelen seslerden pek memnun olmadığını, bu günlerde Suriye’deki gelişmelerden dolayı, işi yavaştan almakta olduğunu gösterdi.
Başka bir zaman olsa Rojava’yla ilgili rahatsızlık duyduğu en ufak bir gelişme karşısında yüksek perdeden açıklamalar yapan, dahası saldırı için her fırsatı kullanan Erdoğan yönetiminin sessizliğinin arkasında politik ihtiyaç ve öncelikleri olduğu açığa çıkmış oluyordu.
Buna bir de DEM Parti temsilcinin “biz süreç için kısmen anlaşma yaptık” açıklaması, Cumhur İttifakını köşeye sıkıştırmış gibi.
Bunu telafi etmek için CHP üzerindeki baskıyı, hukuk sopasını tüm hızıyla kullanmayı sürdürmeye devam ediyor.
Tam bu noktada Erdoğan’ın günler öncesinden “müjde” olarak sunulan AKP’nin Kızılcahamam’da yaptığı 32. istişare ve değerlendirme kampındaki konuşmasına bakmak gerekiyor.
Öcalan’la başlatılan süreç ve PKK’nin silah bırakma adımının iktidar blokunda nasıl bir karşılık bulacağı bakımından gözler Erdoğan’ın burada yapacağı konuşmaya çevrilmişti.
Erdoğan’ın konuşmasında öne çıkan başlıklar, iktidar blokunun hangi hesapları yaptığını ve bu temelde hangi politikaların sürdürüleceğini de gösteriyordu.
Diğer yandan onlarca yıldır sürdürdüğü ulusal-demokratik mücadelede ağır bedeller ödeyen ve büyük bir mücadele deneyimi kazanan Kürt halkı, bugüne kadar ortaya koyduğu tutumla burjuva gericiliğin payandası olmayı kabul etmeyeceğini göstermiştir.
Silahlar yakılırken bile “terör” söylemini ağzından düşürmeyen iktidara karşı Kürt halkı ve ülkedeki demokrasi güçlerinin en büyük silahı yine kendi birleşik mücadeleleri olacaktır. Bu süreci faşist rejim inşasının ve bölgedeki (Ortadoğu) yayılmacı emellerinin bir dayanağı haline getirmek isteyen iktidar blokunun bu hesabının ne kadar tutup tutmayacağını ülkedeki emek, demokrasi ve halk güçlerinin ortaya koyacağı mücadele belirleyecektir.
Yorumlar (0)
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!
Yazarın Diğer Yazıları
- DEMOKRASİ (Devrim) GÜÇLERİ NE YAPMALI? (Fikri Günay)
- CHP İLK DEFA ‘SOSYAL DEMOKRAT’ PARTİ GİBİ! (Fikri Günay)
- DEMOKRASİ (devrim) MÜCADELESİNDE FİGÜRAN OLMA(ma)K! (Fikri Günay)
- AKP, KAZANAMAYACAĞI SEÇİMİ YAPAR MI? (Fikri Günay)
- MİLLİ DAYANIŞMA, KARDEŞLİK VE DEMOKRASİ KOMİSYONU NİÇİN KURULDU? (Fikri Günay)
