Şükriye Ercan
17 Mayıs 2025, 15:28 | Emek
SINIFIN ADI YOKSA GELECEK DE YOKTUR (Şükriye Ercan)
Bugün emekçilerin, yoksulların, kadınların, çiftçilerin, gençlerin haykırışını duymak için büyük analizlere gerek yok. Evin içinde görünmeyen emeğin, tarla başında değer görmeyen alın terinin, elinden işini alınanların, geleceği çalınanların feryadı yankılanıyor dört bir yanda. Ne var ki bu sesler çoğu zaman örgütsüz, yalnız ve dağınık. Çünkü bu ülkede sınıf hâlâ adlandırılamıyor; adı konamayan bir sınıf ne hak talep edebiliyor ne kendi kaderine sahip çıkabiliyor.
Avrupa Birliği, neoliberal kapitalizmin parlatılmış vitrini. O vitrine bakıp “refah”, “özgürlük”, “insan hakları” görenlerin gözleri kamaşıyor, ama vitrinin ardındaki emek sömürüsü, tarımın çöküşü, halkların kimliksizleşmesi görünmüyor. Avrupa Birliği, işçiye değil, finans sermayesine birleşme vaadidir. Bu yüzden AB yanlısı olmak, aslında patron yanlısı olmaktır—adı koyulmamışsa bile.
Üstelik mesele sadece Avrupa değil. Bugün dünyanın dört bir yanında yoksullar isyan ediyor, ama bu isyanın devrimci bir hatta taşınması için gereken sınıfsal omurga yok. Kadın grevleri, öğrenci boykotları, iklim direnişleri, etnik ve kültürel mücadeleler ayrı ayrı direniyor ama ortak bir sınıfsal eksende buluşamıyor. Çünkü enternasyonalizm bir duygu değil, örgütsel bir gerçekliktir.
Burada en büyük eksik, örgütlenme iradesidir. Kırlarda çiftçiler yalnızdır. Pazara ürününü götürdüğünde maliyetini karşılayamayan çiftçi ne borsaya ulaşabilir ne devlet desteğine. Birleşmedikçe üretici, tüccarın insafına mahkûmdur. Kooperatifleşme, tarımda dayanışmanın adıydı bir zamanlar. Bugün ise ya ranta açılmış ya da içi boşaltılmış yapılar olarak ayakta kalmaya çalışıyor. Demokratik bir toplumun temeli üretici birlikleridir. Üretim-tüketim zinciri halkın eline geçmeden ne gıda güvenliğinden ne yerel ekonomiden söz edilebilir.
Kadın emeği bu zincirin en görünmeyen halkasıdır. Kadınlar evde, tarlada, atölyede, ofiste çalışır ama çoğu zaman ne emeği tanınır ne de karar süreçlerinde yeri vardır. Bugün kadınlar sadece cinsiyet eşitliği değil, sınıfsal bir adalet mücadelesi veriyor. Ev içi emek görünmezdir çünkü kapitalizm bu emeği “ücretsiz” hale getirerek kendi kâr hanesine yazar. Kreş olmayan yerde kadın çalışamaz, sosyal güvencesi olmayan yerde kadın konuşamaz. Dolayısıyla kadın özgürlüğüyle sınıf mücadelesi birbirinden ayrılmazdır. Kadınların mücadelesi olmadan ne toplumsal eşitlik sağlanır ne de yeni bir toplum inşa edilir.
Sınıf denince yalnızca fabrikanın içi değil, artık mahallenin, evin, okulun, tarlanın içi de anlaşılmalı. Sanayi işçisinin yanı sıra hizmet sektörü, beyaz yakalılar, güvencesiz çalışanlar, gündelikçiler, kuryeler, mevsimlik tarım işçileri, hepsi aynı sınıfsal zeminin parçaları. Ama hâlâ sendikal örgütlenme bu genişliğe hitap edemiyor. Sendikalar çoktan bürokratik aygıtlara dönüşmüş, çoğu iktidarların arka bahçesi olmuş durumda. İşçiler artık sendikadan değil, kendi kolektif deneyimlerinden öğreniyor: dayanışma mutfaklarından, işçi forumlarından, mahalle derneklerinden, kadın meclislerinden…
İşte bu yüzden, mesele sadece “muhalefet” olmaktan ibaret değil. Halk muhalefet edenin değil, iktidara yürüyenin sözünü ciddiye alır. Yıllardır “sarmaşık gibi toplumun içine yayılacağız” diyenler, sarmaşık metaforunun zaten gerici yapılar tarafından başarıyla hayata geçirildiğini görmek zorundalar. Sağ siyaset, cemaatler, milliyetçilik çoktan halkın hücrelerine sızmış durumda. Eğer sosyalist bir hareket gerçekten sarmaşık gibi yayılmak istiyorsa, bu ancak sınıf içinde, kadın hareketinin içinde, çiftçinin, gencin, işsizin yanında durarak olabilir.
Bugün emekçiler yalnız değildir, ama örgütsüzdür. İşte bu yüzden işçi sınıfı kavramı yeniden tanımlanmalı, yeniden siyasallaştırılmalıdır. Adı konulmamış bir sınıfın öznesi de olmaz, devrimcisi de. Bizim görevimiz o adı koymak, o örgütü kurmak, o mücadeleyi büyütmektir. Çünkü sınıfın adı yoksa, gelecek de yoktur.
Yorumlar (0)
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!
Yazarın Diğer Yazıları
- HUKUK VE ŞİDDET ÜZERİNE SESLİ DÜŞÜNCELER (Şükriye Ercan)
- Hesap Verilmeyen Hafıza: Maraş’tan Sivas’a, Failler Ölse de Suç Yaşıyor (Şükriye Ercan)
- Meşruiyetin Gölgesinde: Hileli Seçimlerden Çıkar Gerçekliğine ve Kürtlerin Geleceğine Dair (Şükriye Ercan)
- SEMBOLİK ŞİDDET: ŞİDDETİN EN USTACA HALİ (Şükriye Ercan)
- Lütuf Değil Hak, Yardımcı Değil Özne: Alevi ve Kürt Halkları Dizayn Edilemez (Şükriye Ercan)
