Haydar Avşar
03 Mayıs 2025, 15:55 | Emek
SINIF MÜCADELESİNİN KRİZİ (Haydar Avşar)

Görsel: Gazete Nisan
Tarihsel materyalizm, toplumsal dönüşümleri ve devrimleri üretim ilişkilerinin değişimiyle açıklarken, her toplumsal formasyonun kendi sınıfsal yapısıyla birlikte özgül çelişkiler barındırdığını ifade eder. Ancak günümüzde, toplumsal mücadelelerin çeşitli biçimlere bölünerek sınıf mücadelesinden koparılması, sosyalist hareketin ideolojik olarak burjuva alanlara hapsedilmesi ve sosyal mühendislik mantığıyla denetlenmesi, devrimci teorinin yönünü ve kapsamını daraltmıştır. Bu bağlamda, verili alan teorisiyle kesintisiz devrim ve aşamalı devrim arasında kurulan ilişki, tarihsel-sınıfsal bağlamdan soyutlanmış ideolojik bir inşanın ürünü olarak karşımıza çıkmaktadır.
Verili alan teorisi, kapitalist sistemin kendisini mutlaklaştırdığı, tarih-dışı ve sınıf-dışı bir normlar bütünü yarattığı varsayımına dayanır. Bu yaklaşım, toplumu sabit ve değişmez kategorilere ayırarak sınıf mücadelesinin yerini, kimlik temelli mücadelelere bırakmaktadır. Kapitalizmin tarihsel olarak inşa ettiği egemenlik biçimleri —din, cinsiyet, etnisite, milliyet, ulus gibi kategoriler üzerinden— sosyal mühendislik mantığıyla yeniden üretilmekte; böylece sömürü ve tahakküm ilişkileri sınıfsal temelinden koparılmaktadır. Bu bağlamda devrimci programlar, sınıfın tarihsel kurtuluş perspektifinden uzaklaştırılarak, burjuva ufkun ötesine geçemeyen reformcu çözüm önerilerine indirgenmektedir.
Oysa bilimsel sosyalizm, sınıf mücadelesini tarihin motoru olarak görür. Kapitalist toplumda insan-insan ve insan-doğa ilişkileri, üretim araçlarının özel mülkiyeti temelinde şekillenir. Dolayısıyla bu ilişkileri dönüştürmenin yolu, üretim araçlarının toplumsallaştırılmasından, emeğin özgürleşmesinden ve sömürü düzeninin ortadan kaldırılmasından geçer. Ancak günümüzde, kadın hareketi, çevreci mücadeleler ve etnik-kültürel talepler, sosyalist hareketten bağımsız olarak gelişmekte; sınıf temelinden uzaklaştıkça sistem tarafından soğurulabilir hale gelmektedir.
Sınıfın parçalanması, burjuvazinin ideolojik tahakkümünün bir sonucudur. Bu durum yalnızca sınıfın değil, sosyalist hareketin de krizine işaret eder. Sorunun nedeni, sosyalist hareketin politik programını sınıfsal birliğe dayandırmak yerine, parçalı toplumsal taleplerin toplamına indirgemesidir. Kadınların katliamlardaki rolü, çevre mücadelesinin sermaye ile işbirliği yapan STK’lar eliyle yönlendirilmesi ya da etnik kimlik mücadelelerinin emperyalizmin denetimindeki söylemlerle iç içe geçmesi; sınıfın ve sınıf mücadelesinin dışlanmasının tipik örnekleridir. “Çorum” katliamlarında kadınların aktif rol alması, cinsiyetin kendi başına devrimci bir kategori olmadığını, toplumsal cinsiyetin de sınıf ilişkileri temelinde ele alınması gerektiğini göstermektedir.
Bilimsel sosyalizmin görevi, bu parçalanmış mücadeleleri tek bir sınıfsal hatta birleştirmek ve bu hat üzerinden kesintisiz devrim sürecini örgütlemektir. Aşamalı devrim anlayışı, kimi tarihsel koşullarda taktiksel olarak gündeme gelse de eğer sınıfsal bakıştan uzaklaşırsa, devrimci özünü yitirir. Sosyalist mücadele, yalnızca sınıf iktidarını hedeflediğinde, insan-doğa ilişkisini de insan-insan ilişkisini de dönüştürebilir hale gelir. Bu nedenle sınıf mücadelesinin tarihsel enerjisi, parçalı kimlik mücadelelerine indirgenemez.
Bugünkü krizin temelinde, sosyalizmin burjuva aydınlanmacı çerçevede düşünülmesi, pazar bağımlılığı içinde şekillendirilmesi ve burjuva demokrasisinin sınırlarına hapsedilmesi yatmaktadır. İnsan ve doğa, sermayenin ihtiyaçlarına göre biçimlendirilen birer “alan” haline getirilmiş; bu durum, insanın kurtuluşunu mümkün kılacak devrimci bilincin oluşmasını engellemiştir. Oysa bilimsel sosyalizm, bu bilinci sınıf mücadelesi temelinde inşa eder.
Sosyal mühendislik ve verili alan teorisi, devrimci sınıf mücadelesinin içeriğini boşaltarak sosyalizmi bir tür burjuva reformizmine indirger. Bilimsel sosyalizm ise insanın ve doğanın kurtuluşunu, ancak üretim araçlarının toplumsallaştırılması, sınıfsız toplumun kurulması ve tarihsel materyalizmin rehberliğinde yürütülen örgütlü sınıf mücadelesi ile mümkün görür. Sosyalist hareketin krizi, sınıftan kopuk programlarda değil, sınıfı yeniden devrimci özne olarak inşa edememesinde yatmaktadır. Bu görev bugün her zamankinden daha yakıcı ve tarihsel bir zorunluluktur.
Yorumlar (0)
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!
Yazarın Diğer Yazıları
- Kutsal Düzen ve Toplumsal Cinsiyet: Doğallaşmış İş Bölümünün Tarihsel İnşası ve Bütüncül Perspektif (Haydar Avşar)
- Burjuva Akademisinin “Çözülüş” Söylemi: İdeolojik Maskeleme ve Zor Yoluyla Tasfiye (Haydar Avşar)
- Demokratik Cumhuriyet, Burjuva Teolojisi ve Sınıfsal Süreklilik: Osmanlı’dan AKP Dönemine Bir Analiz (Haydar Avşar)
- Türkiye’de Patrimonyal Yapı, Sol-Sosyalist Hareketler ve Sınıfsal Birlik Sorunu: Prekarya Merkezli Bir Çözümleme (Haydar Avşar)
- Güvenlikçi Kapitalist Devlet: Norm ve Önlem Yüzleri Üzerine Kaşılaştırmalı Analiz (Haydar Avşar)
