Atak Logo

Atak Menü

Hamza Yalçın

Hamza Yalçın

13 Eylül 2024, 15:24 | Ülke

Res’en emekli bir teğmenden teğmenler tartışmasına (Hamza Yalçın)

 

 

Bu yıl mezun olan teğmenler subay yemini yapıp “Mustafa Kemal’in askerleriyiz!” dedikleri için başları belaya girdi. 1978, 79 ve 80 mezunu devrelerin çok önemli bir bölümü ise daha ileri gidip sosyalist oldukları için başları belaya girmişti. Adı Kızıl Tabur’a çıkmış olan Yetmiş Sekizliler üzerine Yalçın Küçük ve Erol Mütercimler de zaman zaman yazıp konuştular. https://odakdergisi2.com/ergenekoncu-degil-marksist-devrimcileriz/. Bu yazıda teğmenlerin yemin töreni tartışmasından hareketle orduya, ülkemize ve geleceğe bakacağız. 

 

TSK on yıllardır dincileştiriliyor

 

2024 yılı 30 Ağustos mezuniyet gününde teğmenlerin, resmi törenin ardından, kılıç çatarak Mustafa Kemal’e bağlılığı çok ön plana çıkaran bir subay yemini etmesi üzerine ortalık karıştı. 900 mevcutlu olduğu bildirilen Kara Harp Okulu mezunlarının büyük çoğunluğunun söz konusu yemine katıldığı, videolardan görülüyordu. Bu olay ordudaki durum üzerine yoğun tartışmalara yol açtı. Biz de AKP’nin dinci anlayışının orduda ulaşabileceği sınırlara ve bu dincileşmeye karşı dirence bakmak istedik. 

 

Harbiye’nin dincileştirilmesi çabalarına daha 1974-78 döneminde Kara Harp Okulu’nda öğrenciyken tanık olmuştum. Okulumuza mescit açılmıştı. Daha sonra SADAD kurucuları arasında yer alacak olan Mehmet Zelka isimli öğrenci, zamanın Kara Kuvvetleri Komutanı Nurettin Ersin’in okulumuzu ziyareti sırasında öğrencileri temsilen onunla aynı masaya oturtulmuştu. Sonra Siyasal İslam’ın önünü açan 12 Eylül rejimini, AKP-Cemaat iktidarının ordudaki Ergenekon vb. operasyonlarını, ordudaki dinci kurumlaşmaya destek olan Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ü ve Kara Harp Okulu’na dinci olarak sızdıktan sonra Genelkurmay Başkanlığına kadar yükselmiş ve Milli Savunma Bakanı olmuş Hulusi Akar’ı görmüştük. Son yıllarda medyada; makam arabasıyla tarikat evine giden generalleri, Erdoğan’ın karşısında emir eri gibi duran, Cumhur İttifakı ile dinci Hüda Par’ın yanında poz veren kuvvet komutanlarını seyrediyorduk. Kadın eli sıkmayan garnizon komutanları haberlerini duyuyor; Suriye’de ÖSO dinci çeteleriyle poz veren askerleri ekranlarda ve gazetelerde görüyorduk. 2016 öncesi Fethullahçıların eline düşen harp okullarının 2016 sonrası AKP tarafından tepeden tırnağa yeniden örgütlenmiş olduğunu ve bütün öğrencilerin AKP tarafından seçildiğini ve eğitim sisteminin AKP tarafından kararlaştırıldığını biliyorduk. Bu yılki kara, deniz, hava harp okulları mezunu devre birincilerinin üçünün birden kadın olmasına ve Kara Harp Okulu öğrencilerinin kitlesel mezuniyet törenine bakınca AKP’nin işinin zor olduğu düşüncesi edindik. 

 

Töreni AKP ve burjuva muhalefet politikleştirdi

 

Genç subayların büyük kısmının dinci zehirlenmeden kurtulmayı başarmış olmaları sevindiricidir. Gene de Erdoğan’ın törene adeta darbeci ve hatta İsrail yanlısı bir görünüm vermesi abartı ve hatta saptırmaydı. Medyaya servis edilen gayrı resmi tören, ordunun AKP öncesi anlayışını yansıtıyordu. Hatta yapılan yeminin 1999-2023 yıllarında sürekli yapılanın aynısı olduğunu öğrendik. Bu kez kılıçlarını çatıp “vatanın bütünlüğü, milletin istiklali ve laik demokratik düzen” yemini eden yeni mezun subaylar eski yemine sadece “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” ifadesini eklemişlerdi.

 

Törenin medyaya servis edilmesinin ardından burjuva muhalif kesimin, özelikle muhalif emekli subayların, teğmenlere hararetle sahip çıkması törene AKP’ye meydan okuyan bir anlam kazandırmıştı. Törenin AKP anlayışıyla elbette bir çelişkisi bulunuyor. Ancak biz dünyadaki gelişmeleri ve AKP’nin bu gelişmeler karşısındaki tutumunu göz önünde bulundurduğumuzda törenin mevcut gidişle pekala uyumlu olduğunu hatta Erdoğan’ın törenden büyük olasılıkla haberdar olduğunu düşünmüştük. AKP Sözcüsü Ömer Çelik tam da düşüncelerimizi doğrulayacak açıklama yaptı. MHP sözcüsü İsmail Özdemir ve MHP yayın organları da paralel açıklamalar yapmışlardı. Erdoğan’ın ‘Türkiye laik bir devlettir, Mustafa Kemal TSK’nın ebedi lideridir, ben de TSK’nın baş komutanıyım’ demesini bekliyorduk. 

 

Ne var ki MHP Genel Başkanı Bahçeli yeminden rahatsızlığını açıkladı. Ardından da Erdoğan açıklama yapmak için İmam Hatipler Kurultayı’na gidip “O kılıçlar kime karşı çekildi?” gibi çok sert bir soruyla çıkış yaprak teğmenleri karşısına aldı. Erdoğan bu hareketiyle cami ile kışlayı karşı karşıya getiren bir hava da vermiş oldu. Böylece Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın Ayasofya’nın camiye dönüştürülmesi törenine kılıçla çıkmış olmasının anlamı da netleşmiş oldu. Bir Bizans kilisesi olan Ayasofya, Mustafa Kemal’in sağlığında 1934 yılında müze yapılmıştı. Ayasofya’nın yaklaşık 90 yıl sonra yani 2020 yılında camiye dönüştürülmesi dincilik ile laiklik arasındaki tarihsel kavgaya “yerli ve milli” bir görünüm verme çabasını da ifade ediyordu. AKP iktidarı Ayasofya’yı camiye dönüştürürken o kılıcı laikliğe karşı çekmişlerdi. Erdoğan’ın aynı konuşmada İsrail’in Türkiye’yi de tehdit eden yayılmacı emellerini açıkça ifade etmesi de mezuniyet töreninde İsrail parmağı olabileceği çağrışımı yapıyordu. https://www.aa.com.tr/tr/gundem/cumhurbaskani-erdogan-israilin-devlet-terorunun-karsisinda-durmak-bizim-icin-milli-bir-meseledir/3323981. Böylece AKP’ye her türlü muhalefet İsrail ve Batılı emperyalizm yanlısı olmakla itham ediliyordu. Burada not etmekle yetinelim; AKP’nin kendi karşıtlarını ABD-AB-İsrail ittifakı yandaşlığıyla damgalama ve oraya itme çabası önemlidir ve bu çabalar ne yazık ki yer yer etkili olmaktadır. 

 

Dinciliğin dibi ve Abdülhamit sendromu

 

AKP içindeki dinci kesimin teğmenlerin söyleminden rahatsız olmasını yadırgamıyoruz. Onlara SADAD Eski Başkanı emekli general Adnan Tanrıverdi familyasından bir kısım asosyal ve dinci subay, astsubay ve askeri öğrencinin dahil olduğunu da tahmin ediyoruz. Fakat Erdoğan ile Bahçeli’nin çıkışları iktidarın ve ülkenin gidişiyle çelişmektedir. AKP-Cemaat iktidarı Mustafa Kemal’in sembolüyle savaşı kaybedeli hayli zaman geçti. Bölgede ve ülkemizde dinciliğe karşı gelişen tepkiler nedeniyle Mustafa Kemal’in halk nazarındaki prestiji zirve yaptı ve artmaya devam ediyor. Kamuoyu araştırmaları Mustafa Kemal’in AKP tabanında dahi en çok beğenilen tarihsel kişilik olduğunu göstermektedir.

 

Erdoğan ve AKP başta kalabilmek için Kemalizmin geleneksel yorumuyla yani eski devlet anlayışıyla uzlaşmak zorunluğuyla karşı karşıya bulunuyor. Erdoğan’ın dava arkadaşı Müslüman Kardeşler Mısır, Tunus ve Suriye’de ağır yenilgi aldılar. Batılı ülkelerin desteklediği Siyasal İslamcılık bir süredir gene Batılı ülkelerin hedefi haline geldi. Dinciliği yayan Suudi Arabistan lideri Prens Salman bile Atatürk’ü övmeye başladı. Suriye’de cihatçı çetelerin bütün sorumluluğu Erdoğan’a kaldı. IŞİD’i büyüten ve kullanan Batılı güçler onunla mücadele şampiyonu geçiniyor. Mustafa Kemal düşmanı Fethullahçılar bugün modaya uyup Atatürkçü kesildiler. Dün “Kemalizm Türkiye’ye dar geliyor”, diyen ABD neredeyse Kemalizm’i destekleyecek! Dinci İsrail’in Dış İşleri Bakanı Katz zaten Erdoğan’ı “Türkiye’yi karanlık yerlere sürüklemek”le,  “Atatürk’ün mirasını ve Türk halkını utandırmak”la itham etmişti.

 

Erdoğan dinciliğe eskisi gibi bir dış destek bulamaz. Dün “Avrasyacılara” karşı dinciliği destekleyen Batılı güçler şimdi CHP’yi ve laik güçleri kendi saflarına çekmeye çalışıyorlar. Dincilik yani Siyasal İslamcılık, Batılı emperyalistlerin baskısını Rusya ve Çin’e yanaşarak hafifletmeye çalıştıkları için Avrasyacı adı takılan generalleri tasfiye ederek Türkiye’yi ABD yörüngesine bağlamak amacıyla iş başına getirilmişti. Şimdi Erdoğan’ın kendisi o generallerden daha Avrasyacı oldu. Nükleer santraller, turizm, doğal gaz derken Türkiye’nin Rusya ile ilişkileri alabildiğine gelişti. Hatta Türkiye yöneticileri Çin ile Rusya’nın başını çektiği BRICS ekonomik işbirliğine üyelik için müracaat etti. Erdoğan’ın ilişkilerini geliştirmekte olduğu Rusya ile Çin bilindiği gibi dinciliğe uzak güçlerdir. Türkiye burjuvazisinin yakınlaşma çabasında olduğu Türk devletlerinin gözünde de dincilik muteber değildir. 

 

Türkiye egemenleri Afrika’da ve bölgemizde ordusu ve silahlarıyla, silah ihracatında dünyada 11’nci gelmeleriyle caka satıyor ancak AKP, 2016’dan bu yana orduyu yeniden örgütlemek için göstermiş olduğu bütün çabalara rağmen orduya tarikatları, Sultan Adbülhamit’i ya da Vahidettin’i benimsetemedi. 22 yıldır ve özellikle 15 Temmuz sonrası yeni bir ordu örgütleyemeyen AKP bundan sonra hiç başaramaz. Erdoğan zaman zaman fevri çıkışlarına rağmen kendisini değişen duruma ayarlamaya çok önem veren gayet tedbirli bir siyasetçidir. Erdoğan için en önemlisi, başta olmasıdır. Mustafa Kemal’i sevmese dahi onunla uzlaşır. Akşener ve Özgür Özel Erdoğan’ın liderliğini kabul ettikten sonra Erdoğan’ın da mevcut gidişle uyum sağlaması gerekiyor. 

 

Ancak Erdoğan sağ Kemalizme dayanan eski devlet anlayışına taviz verirse eski anlayıştan güç alarak gelişecek örgütlenmelerin Abdülhamit gibi onu iktidardan etmesinden korkuyor. Abdülhamit’in 33 yıllık iktidarı Mustafa Kemal’in de rol oynadığı bir askeri harekat tarafından sona erdirilmişti. Devlet Bahçeli AKP ile bir süredir yaşadığı çatışmadan sıyrılabilmek için teğmenler krizini fırsat olarak gördü ve Erdoğan’ın bu korkusunu körükledi. Benzerini geçmişte Gülen Cemaati yapıyordu. Ancak Erdoğan’ın korkusu temelsiz değil. 22 yıldır süren AKP iktidarı yıprandı. Gerek dünyada gerekse Türkiye’deki gidiş de çok çeşitli gelişmelere gebedir. Sözü muhtemel alternatiflerden birine işaret ederek bağlayacağız. 

 

Devrimci demokratik gelenek ve Türkiye solu

 

Kemalizm’in bir süredir ve özellikle bugün hesaba katılmayan devrimci ve sol bir yorumu da bulunuyor. Geçmişte Mihri Belliler, Kıvılcımlılar, TİP liderleri, Denizler ve Mahirler Kemalizm’in, özellikle Doğan Avcıoğlu tarafından ifade edilen, sosyalizme açılan yorumunu öne çıkardılar. Mandacılığa karşı tam bağımsızlık hedefiyle başlatılan Kurtuluş Savaşı’yla, Hilafet’e karşı Cumhuriyet’in ilanı ve laiklikle, kadın haklarıyla, eğitimin modernleştirilmesi ve Köy Enstitüleri ile kendisini ortaya koyan sol yorum Türkiye’deki devrimci demokratik gelişmelere uygun düşmüştür. Türkiye’de milli burjuva devrimine öncülük eden ordunun içinden Resneli Niyazi, Mustafa Kemal ve Çerkes Ethem çıkmıştı. Sonra orduda Aziz Nesin ve Mahzuni gibi aydın ve sanatçılar ve giderek de Saffet Alp ve Ömer Yazgan gibi Marksist devrimciler yetişti. Saffet Alp ve özellikle Ömer Yazgan örnekleri devrimci demokratik geleneğin orduda hem kitlesel hale geldiği hem de en ileri örnekleriydi. Yurtseverliğin milliyetçilikten arınarak proleter enternasyonalizme ulaştığı bu iki örnek ordunun dünyadaki ve Türkiye’deki gidişten nasıl yakından etkilenmiş olduğunu ortaya koymuştu. 

 

Orduda ve toplumda devrimciliğin köklerinin kazındığı 12 Eylül sonrasında dahi ABD emperyalizminin Türkiye’ye biçtiği role ve dinciliğe muhalif önemli bir birikim oluşmuştu. AKP-Cemaat iktidarının tasfiye ettiği birçok emekli subay bugün muhalif kesimde etkin isimler durumundalar. 

 

Teğmenlere toplumda geniş destek verilmesi, Türkiye-İzlanda futbol karşılaşmasında seyircilerin, Kadıköy Anadolu Lisesi’nin açılışında  öğrencilerin  “Mustafa Kemal’in askerleriyiz!” sloganı atmaları; Narin isimli 8 yaşındaki kızın katledilmesinin toplumda benzeri bütün çocuk ve kadın cinayetlerinden çok daha büyük  tartışmalara yol açması ülkemizde dinciliğe karşı tepkilerin boyutunu ve gelişme dinamiğini ortaya koyuyor ki AKP’nin bu tepkileri dikkate alması beklenir. Erdoğan teğmenlerin bir kısmını tasfiye etse bile büyük olasılıkla mevcut gidişle uzlaşacaktır. Bunu yapmazsa hem kendisi hem Türkiye çok zor durumlara düşer. Erdoğan uzlaşsa da uzlaşmasa da Türkiye büyük bir değişimin yolundadır. Dine dayalı toplum kurma hayalleri ile Türkiye’de burjuva demokratik devrimin tamamlanması ihtiyacı arasında devrime açık bir gerilim bulunuyor. Dünya hızla değişiyor ve çeşitli alternatiflere gebedir. 

 

Bizim için en önemlisi ise geçmişte Abdülhamit iktidarını yıkan ve giderek Kurtuluş Savaşı’nı başlatan aydınlanmacı yurtsever gelenek ile Türkiye sosyalist hareketi arasında güçlü bir devrimci-demokratik bağın var olmasıdır. Bu bağın elbette milliyetçiliğe açık bir yanı da var. Ancak Türkiye solu 1960’lı ve 70’li yıllardaki pratiğiyle enternasyonalizm sınavından başarıyla geçti. Mustafa Suphi, Şefik Hüsnü, Hikmet Kıvılcımlı, Nazım Hikmet, Mihri Belli, Deniz Gezmiş, Mahir Çayan, İbrahim Kaypakkaya, Saffet Alp ve Ömer Yazgan’ı yurtseverlikten devrimciliğe götüren hat Türkiye solunun ana damarıdır. Türkiye solu çok önemli hatalar yapmazsa bu bağın önümüzdeki süreçte etkisini göstereceğini tahmin ediyoruz. Ordu da bu gelişmelerden etkilenecektir.

Paylaş:

Yorumlar (0)

Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!