Haydar Avşar
24 Eylül 2025, 15:47 | Ülke
Patrimonyal Yapı, Sınıfsal İttifaklar ve Türkiye’de Demokratikleşme: Marksist Bir Analiz
Giriş
Türkiye’nin demokratikleşme sürecinde en temel engel, Osmanlı İmparatorluğu’ndan miras alınan patrimonyal üretim ilişkileri ve bu ilişkilerin Cumhuriyet döneminde çağdaş yöntemlerle yeniden üretilmesidir. Bu yapının tarihsel sürekliliği, yalnızca hukuki değil, aynı zamanda sınıfsal ve ideolojik katmanlarda da kendini göstermektedir. Marksist bir perspektiften bakıldığında, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e kadar olan süreçteki ayanlık, tarikat-cemaat ittifakları, taşra aristokrasisi ve devlet bürokrasisi arasındaki ilişkiler, Türkiye’nin modernleşme ve demokratikleşme çabalarını derinden etkilemiştir.
—
Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Patrimonyal Yapının Sürekliliği
Ayanlık Sistemi ve Taşra Aristokrasisi
Osmanlı İmparatorluğu’nda ayanlar, vergi toplama, asker sağlama ve yerel yönetim işlevleri ile devletin taşrada dayanaklarını oluşturmuşlardır. Bu sınıf, eşraf ve tarikat liderleriyle yaptığı ittifaklarla hem ekonomik hem de ideolojik hegemonyayı tesis etmiştir. II. Mahmut döneminde gerçekleşen Sened-i İttifak, merkez ile taşra arasındaki güç paylaşımını resmileştiren bir belge olarak öne çıkmaktadır; bu belge, demokrasiyi değil, sınıfsal uzlaşmayı öncelemektedir.
Yavuz–İdris-i Bitlisi İttifakı ve Alevi-Türkmen Tasfiyesi
Osmanlı’nın doğuya yayılma politikaları, Safevi düşmanlığı üzerinden meşrulaştırılmıştır. Ancak bu durum, yalnızca Osmanlı ve Safevi güçleri arasında bir çatışmadan ibaret değildir; Alevi-Türkmen topluluklarının tasfiyesi ve Kürt beylerinin Sünni patrimonyal bloklar içine entegrasyonu, sürecin koloniyal karakterini vurgulamaktadır. Bu dönemde on binlerce Türkmen katledilmiş ve topraklarına el konulmuştur. Akkoyunlu ve Karakoyunlu toprakları, Osmanlı tarafından işgal edilerek patrimonyal düzene entegre edilmiştir.
—
Cumhuriyet Döneminde Patrimonyal Yapının Yeniden Üretimi
Cumhuriyet reformları, patrimonyal yapıyı tasfiye etmek yerine yeni biçimlerde güçlendirmiştir:
– Diyanet: Şeyhülislamlığın modern bir devamı olarak Sünni İslam’ı devlet ideolojisine dönüştürmüştür.
– Ordu ve OYAK: Hem siyasi vesayet hem de ekonomik güç aracı haline gelmiştir.
– Tarikatlar ve Cemaatler: Kapatılmalarına rağmen, vakıf ve dernekler aracılığıyla toplumsal rıza üretmeye devam etmiştir.
– Toprak Ağaları ve Taşra Sermayesi: Tarımdan sanayiye geçişle birlikte modern burjuvaziye eklemlenmiştir.
—
Solun Ulusalcı Söylemi ve Sınıfsal Kör Noktalar
1980 öncesi sol hareketler üç temel stratejik çizgide kendini göstermiştir:
– MDD (Milli Demokratik Devrim): Bağımsızlık ve demokrasi aşamasını öne çıkararak, milli burjuvazi ve ordu ile ittifak arayışını yürütmüştür.
– DHD (Demokratik Halk Devrimi): Köylü halk tabanını ve anti-emperyalist mücadeleyi savunmuştur.
– SD (Sosyalist Devrim): Doğrudan sosyalizmi hedef gösterirken, bağımsızlık ve demokrasi taleplerini ulusal bir bakış açısıyla ifade etmiştir.
Bu çizgilerin ortak yönü, bağımsızlık, demokrasi ve sosyalizm gibi talepleri ulusalcı bir çerçevede savunmalarıdır. Ancak, patrimonyal sınıf ilişkilerinin özgüllüğü gerektiği kadar derinlemesine analiz edilmeyerek, 12 Eylül askeri darbesine karşı etkili bir direniş hattı kurulmasını engellemiştir.
—
12 Eylül Darbesi ve Patrimonyal Üretim İlişkileri
12 Eylül 1980 darbesi yalnızca askeri bir vesayet hamlesi değil, aynı zamanda patrimonyal yapının sınıfsal çıkarlarını koruma operasyonudur. Ordu, sermaye sınıfı ve tarikat-cemaat ittifaklarıyla birlikte hareket ederek, işçi sınıfı ve sosyalist hareketin yükselişini bastırmıştır. Bu süreçte, sendikalar dağıtılmış, devrimci örgütler ezilmiş ve toplum, tarikatlar ile neoliberal politikalar aracılığıyla yeniden şekillendirilmiştir.
—
2010 Referandumu ve “Yetmez Ama Evet” Yanılgısı
2010 referandumu, bazı liberal ve sol çevreler tarafından “askeri vesayetin geriletilmesi” ve “demokratikleşme” olarak tanıtılmıştır. Ancak gerçekte, bu süreç, patrimonyal blokun yeniden güçlendirilmesinin bir aşaması olmuştur.
– Gülen Cemaati: Yargı ve bürokrasiye nüfuz etmiştir.
– AKP: Tarikatlarla ve taşra sermayesi ile olan ittifakını güçlendirmiştir.
– Devlet içi çatışma: “Demokratikleşme” yerine, patrimonyal burjuvazinin kendi bünyesinde el değiştirmesi olmuştur.
“Yetmez ama evet” çizgisi, sınıfsal analiz eksikliği nedeniyle bu sürecin gerçek niteliğini kavrayamamıştır.
—
Günümüzde Patrimonyal İlişkiler: DEM Parti ve PKK
Günümüzde de patrimonyal üretim ilişkilerinin Kürt siyasi hareketi üzerindeki etkileri belirgindir.
DEM Parti, bazı halkçı demokratik kadrolar barındırmasına rağmen, patrimonyal sınıflardan gelen milletvekillerine de sahip olmaktadır; bu durum, hareket içinde sınıfsal bir çelişki yaratmaktadır.
PKK, tarihsel olarak feodal ve ağalık yapıları hedef almış olsa da, hem Türkiye’de hem de Suriye’de (özellikle Rojava’da) emperyal güçlerle ittifak arayışları ve yerel patrimonyal aktörlerle pragmatik uzlaşıları nedeniyle kendi içinde çelişkiler barındırmaktadır. Bu gerçeklik, Kürt sorununun sadece etnik veya ulusal bir özgürlük meselesi olmadığını, aynı zamanda sınıfsal bir mücadele alanı olduğunu ortaya koymaktadır.
—
Sonuç
Türkiye’de demokratikleşmenin önündeki engeller, yalnızca askeri vesayet veya hukuki eksiklikler değildir. Sorunun kökü, Osmanlı’dan miras kalan ve Cumhuriyet döneminde modern biçimlerde yeniden üretilen patrimonyal sınıfsal ilişkilerdir.
– 12 Eylül darbesi, bu yapının koruyucu bir refleksi iken,
– 2010 referandumu, bu yapının yeniden tahkimini temsil etmektedir.
– Solun MDD, DHD ve SD çizgelerinde kalınan ulusalcı sınırlar, bu yapının çözülmesini engelleyen belirleyici unsurlar olmuştur.
– Günümüzde, DEM Parti ve PKK’nın sınıfsal ittifakları ise bu yapının Kürt sorunu bağlamında da devam ettiğini göstermektedir.
Gerçek bir demokratikleşme, ancak patrimonyal mirasın sınıfsal temelleriyle hesaplaşarak; tarikat, cemaat, taşra aristokrasisi ve sermaye bloklarının ideolojik ve ekonomik hegemonisini kırarak mümkün olabilir.
Yorumlar (0)
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!
Yazarın Diğer Yazıları
- Kutsal Düzen ve Toplumsal Cinsiyet: Doğallaşmış İş Bölümünün Tarihsel İnşası ve Bütüncül Perspektif (Haydar Avşar)
- Burjuva Akademisinin “Çözülüş” Söylemi: İdeolojik Maskeleme ve Zor Yoluyla Tasfiye (Haydar Avşar)
- Demokratik Cumhuriyet, Burjuva Teolojisi ve Sınıfsal Süreklilik: Osmanlı’dan AKP Dönemine Bir Analiz (Haydar Avşar)
- Türkiye’de Patrimonyal Yapı, Sol-Sosyalist Hareketler ve Sınıfsal Birlik Sorunu: Prekarya Merkezli Bir Çözümleme (Haydar Avşar)
- Güvenlikçi Kapitalist Devlet: Norm ve Önlem Yüzleri Üzerine Kaşılaştırmalı Analiz (Haydar Avşar)
