Atak Logo

Atak Menü

Fikri Günay

Fikri Günay

08 Haziran 2025, 11:56 | Ülke

ORTADOĞU’YA YENİ BİR “BOP” MU GELİYOR? (Fikri Günay)

ORTADOĞU’YA YENİ BİR “BOP” MU GELİYOR? (Fikri Günay)

 

T C Devleti bu güne değin böyle bir bunalıma girmemişti. Hatta kuruluş aşaması olan, Osmanlı İmparatorluğu’nun tarihe karışma dönemindeki, dünya kapitalist-emperyalist sisteminin ilk genel bunalımından da derin bir kriz yaşamaktadır.

 

Şu andaki yönetim, 23 yıllık süreyle tek parti döneminden sonra en uzun süre iktidarda kalan ve hiçbir ülkede görülmeyen Başkanlık sistemidir. Darbe dönemlerinin cuntalarından daha çok yetkili olan, en basitinden en karmaşığına değin tüm kararlar, tek adamda toplanmıştır. En kanlı ve kapsamlı darbe olan 12 Eylül 1980 faşist askeri darbesini bile aratır duruma gelmiştir.

 

İktidarı süresi içerisinde cunta anayasası olarak bilinen 1982 anayasasının üçte ikisini değiştirmiş olan bu ucube rejime karşı hiçbir muhalefet cephesi faşist uygulamalarının önüne geçemiyor. Bu sistemin Tek Adam’ı olan Erdoğan, bir daha kendini seçtirebilmek için, kendi getirdiği yasalara bile uymuyor ve kimse buna engel olamıyor.

 

Neden?

 

Bu makalenin temel konusu, bir avuç burjuva sınıfının temsilcisi olan bu iktidarın hala ayakta durabilmesinin  nedenlerine değinmektir.

 

Görünüşe göre, Türkiye Kürdistanı’nda başlayıp, ağır bedeller karşılığında yaklaşık yarım asırdır, Kürt halkının özgürlük mücadelesi de olmasa, ‘Türkiye genelinde, egemen ulus demokrasi güçlerinin varlığı hiç belli olmayacak’, demek yanlış olmaz.

 

Yanlış olmaz ama ‘bu kadar da pasif olunmaz’ demekten birçok kişi gibi ben de kendimi alamıyorum deyip, yukardaki ‘neden?’ sorusunu yanıtlamaya geçebilirim artık.

 

1- 12 Eylül 1980 darbesinden önceki, büyüklü küçüklü -nicel olarak- tüm siyasi yapılar, “herkes gibi biz de hata yaptık” demekten başka özeleştiri yapmamaları,

 

2-Demokrasi(devrim) mücadelesinin, objektif koşullarının sürekli olmasına karşın, sübjektif koşullarının hazırlanmasının eksikliğinin -bazılarının da yanlış olduğu- gereği gibi tespit edilememesi,

 

3-15 Mayıs 1984’te Aydınlar Dilekçesinin -bildirisi de denebilir- yayınlanmasıyla, demokrasi güçleri, önce sanat dergisi ve diğer etkinliklerle kendilerini göstermeye başladılar. Bu çıkışın öncülüğünü de o günkü TKP ve Aydınlık çevresi çekmişti. Bir de, Bülent Ecevit’in CHP genel başkanlığından istifa edip, yeni arayışlara girerek, Arayış adında bir dergi çıkarmasıyla,1980 öncesinde var olan siyasi yapılar boy göstermeye başladı. Ve bugüne değin uzanan sessizliğin temeli de yasal zeminde mücadele etmek olarak hayat bulması, bu günün fotoğrafıdır diyebiliriz.

 

4-Kürt Özgürlük Hareketi’nin de tam bu aşamada, Eruh ve Şemdinli çıkışıyla, o günden bu yana, 1. Paylaşım savaşının sonunda, savaşın galipleri olan kapitalist-emperyalist devletler, Ortadoğu’nun en kadim halklarından olan Kürt ulusunu, dört parçaya ayırarak, Türkiye, Irak, İran ve Suriye devletlerine, hibe eder gibi paylaştırdılar. Kürdistan özgürlük hareketi, Türkiye egemen ulus demokrasi güçlerinin mücadele bölgesi olan Fırat’ın batısına ya hiç girmedi veya çok az ilgi göstermesi, bugünün sessizliğinin önemli nedenlerindendir, demek yanlış olmaz sanırım.

 

5- Türkiye’de 68 Kuşağı ve 78 kuşağı olarak mücadele eden egemen ulus devrimcileri ile iç içe olan Kürt halkının bireyleri, o güne değin az bildikleri Kürt halkının isyanlarının tarihlerini, daha derinlemesine öğrendikçe -hala öğrenmeye devam ediyorlar- yavaş yavaş Türkiye devrimci güçlerinden ayrı bir mücadele başlattılar. İşte, hem egemen ulus devrimcilerinin hem de Kürt ulusu devrimcilerinin, kendi halklarının mücadele tarihlerini çok iyi bilmemeleri, ittifak sorununu hâlâ çözememelerine neden olmuş ve “ben T C Devleti’nin kurucusuyum” diyen en milliyetçi partisi olan CHP’nin  peşine takılmak zorunda kalarak emekten ve özgürlüklerden yana, iktidar alternatifi, kitlesel bir muhalefet yaratamadı.

 

Benim, 5 maddede açıklamalı olarak tespit etmeye çalıştığım “Neden?” sorusunun yanıtları çoğaltılabilir elbette.

 

Şu anda 23 senedir iktidar olan burjuva sınıfının temsilcisi olan Cumhur İttifakı, kıl payı sağladığı parlamento çoğunluğunu kullanarak, TBMM’yi, Tek Adam Başkanlık Sistemi’nin uygulamakta olduğu faşist yöntemleri, Türkiye halklarından ‘saklama kabı’ olarak kullanmaktadır.

 

Tüm partilerin, ağızlarından düşürmedikleri “TBMM Milletin en yetkili kurumudur” tanımlamasının hiçbir önemi kalmamıştır.

 

Öz olarak, şu anda içinde bulunduğumuz durum; “Bu devletin kurucu partisiyiz” diyerek, bilhassa 19 Mart 2025’en beri, haftada iki kez kitlesel miting yapıp, “47 yıl sonra birinci parti olan Mustafa Kemal’in partisi CHP, iktidara yürüyor” diyerek, CHP’nin genç son Genel Başkanı’nın, yasa tanımaz Tek Adam Rejimi tarafından, doğal bir yargılama ile Genel Başkanlık’tan alınmak istenmesi, nerdeyse mitleştirilen Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanması gibi uygulamalar yeni bir emperyalist senaryonun gereği olamaz mı? Bu uygulamalar, ömrünü tamamlayan bu Tek Adam Rejimi’nin yerine, yeni bir proje ile Büyük Ortadoğu Projesi’nin yeni bir aşamasının planı neden olmasın?

 


Zira, “bizim çocukların” babası çoktan beri -yaklaşık 45yıl- konuşmuyor da!
Çocukların da 23 senedir nedense hiç sesleri çıkmıyor ya!

Paylaş:

Yorumlar (0)

Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!