Atak Logo

Atak Menü

Meral Dersim

Meral Dersim

22 Temmuz 2025, 19:54 | Ortadoğu

ORTADOĞU CEHENNEMİ VE KÜRTLER (Meral Dersim)

ORTADOĞU CEHENNEMİ VE KÜRTLER (Meral Dersim)

Ortadoğu’da yeni bir savaş yok. Savaşın İsrail tarafından İran’ın sınırları içine taşırılması var. Bu süreç, bendi zorlayan suyun aniden onu yıkması gibi büyük bir taşkınlıkla, şımarıklıkla, psikolojik savaşla başladı ve gelişti. Kısa süre içinde kol kırıldı, yen içinde kalmayıp İsrail açısından ekranlara yansıdı. Savaş tanrısı gibi görülenlerin gerçek bir Ares olmadıkları görüldü. Gerçek savaşın propagandadan daha büyük bir lokma olduğu anlaşıldı. 

 

 Savaş başlar başlamaz ring sahnesindekilerin, İran’ın birkaç günde ortadan kaldıracağına dair düşünceleri çok güçlüydü. Tıpkı Suriye’de olduğu gibi derhal secdeye kapanıp şükür namazı kılacaklarını düşündü. Ancak süreç içerisinde bu savaşın tarafları uzun vadeli yıpratıcı bir savaş olacağını gördü. Teslimiyet – yok oluş gibi uzlaşmaz çelişkilerle dolu olduğu için bu savaşın derhal bitmesi elbette mümkün değil ve sanıldığı gibi sonuç alıcılığı da kolay değil. 

 

Savaşın hedefi olan devlet 90 milyonluk nüfusuyla İsrail’i 10’a katlayan İran’dır. Büyük nüfus, enerji gücünü temsil etmektedir ve haliyle Ortadoğu’daki politik süreçlerin şekillenmesinde önemli bir aktördür. Esasen milliyetçiliğini kırabildiği durumda muaazzam bir güç elde etme olasılığı mümkünken bu yolu denememiş olması nedeniyle şimdilerde kendisinin de etkilendiği siyasi yanlışlar yapmıştır. 

 

İran’ın iki gün sonra anlaşmaya varması ancak gerçekten çok zayıf imkanlara sahip olmasıyla olasıdır. Oysa yarım asırdır ABD’yi ve ona bağlı devletleri şeytan olarak nitelendiren İran’ın kendini tahkim etmemesi ve ilişkiler geliştirmemesi düşünülemezdi. Muhtemelen bu savaşı başlatanlar da bunu hesap etmiştir. 

 

Özetle bu hamur daha çok su kaldıracaktır. 

 

Sürecin milyonlara varan göçü düşünüldüğünde hem Türkiye’yi hem de yarattığı krizler nedeniyle Batı’yı etkilememesi mümkün değil. 

 

Daha şimdiden mülteci sorunu yaşayan Batı’nın ileriki evrede ırkçılığın yükselmesine yol açacak boyutta göçlere duyulan tepkiyle iç düzensizliği beklenmelidir, üstelik bu yıkım çabasının yaratacağı siyasal düşmanlığın Batı’yı etkisi altına almaması için ise hiçbir neden yok. Yani tahribat şimdilik doğuda görünse de ileride Batı’nın, gurur duyduğu o ekolojik sakinliğini de alt üst edecektir.  

 

cejnave-pirozbe-25584116152863009711

 

Savaşın Kürt Hareketine Olası Etkisi 

 

Konuya Kürt meselesi açısından da bakma gereği duyduğum için bu çerçeveden özetle anlatmak gerektiğini düşünüyorum. 

 

Önce, İran’da Kürt’e biçilmiş kaftanın hakkını teslim etmek gerek. Mahabad’ın yıkılması, devrim sürecinde İran’daki barış arayışlarına giren Kürt önderliklerinin suikastlerle ortadan kaldırılması hâlâ belleklerde taze bir izdir. Üstelik İran molla rejimin kadınlara yönelik baskıcı tutumu bütün İslam ülkelerinde olduğu gibi evrensel düzeyde kötü bir görüntü vermektedir. Durum bu iken İran rejimi de mevcut savaş durumunda iç muhalefetine yönelik baskılarını arttırabilir, muhtemelen de arttıracaktır. Çünkü maalesef milliyetçi kodları güçlüdür. İran’daki sorun sadece molla rejimi sorunu değil. Fars milliyetçiliği sorunudur. 

 

Kürt meselesinde molla rejimi Türkiye ile ikizdir. Bu konuda derin iş birliği içinde olduklarına eminim. 

 

Kürdistan halkları için iki ayrı noktadan kendi meselelerine uzak bir tarihten beri bakan iki büyük güç var. Bunlardan elbette biri KDP diğeri Kürdistan Özgürlük Hareketi’dir. 

 

Mevcut savaş sahasında daha çok halk desteği olan Kürdistan Özgürlük Hareketi  olacağından, İran için perspektifin ne olduğu bizzat İmralı’nın genel siyasi değerlendirmelerine bakılarak anlaşılabilir. Yeni dönem paradigması son süreçte yazılmış olan perspektif yazısıyla da anlaşılabilir. 

 

Bu mevcut yazı İran ve yerel diğer güçlere karşı dış destekli bir savaş önerisi sunmadığı için elbette kimi İsrail’in dostluk vaadine inanan kesimlerce bilinçli bir şekilde çarptırıldı. 

 

Kürt Özgürlük Hareketi’nin evvelden belirlenmiş net bir Ortadoğu stratejisi var, bu strateji sadece saldırı durumunda öz savunma üzerinedir. Yani taarruz maksatlı bir girişim emeli yoktur, dolayısıyla pek cazip bir strateji olarak ilgi de görmeyebilir, hele bu sıcak çatışma döneminde. Bu görüşlerin çarpıtılmasının diğer bir nedeni, Ortadoğu’da devlet kurmaktan ziyade, halkların birleşik bir demokratik yapı inşa etmesinin bir hülya olduğu yönündeki mevcut endişeler ile kısa sürede kazanım elde etme şeklindeki çarpık özgürlük olgusudur. 

 

Ortadoğu’yu böl- yönet politikasıyla elinde tutan güçlerin elbette devrimci hareketle oynama, bunu alt etme çabası olmuştur ve olacaktır. Başta Türkiye olmak üzere Suriye, İran, ırak’a da yansıyacak bir Ortadoğu halklarıyla barışma statejisi ön plandadır. Bu süreci başlatanların farklı hesapları olduğu, olacağı da bilinerek elbette. 

 

Ancak demokratik siyasal bir zemin yaratılmadığı müddetçe, öz savunma için hazırlıklı olacağı yönünde de elbette hareketin mecburiyeti vurgulanmıştır. Kürtlerin milyonlarca nüfusu İran ya da İsrail’in insafına bırakılamaz. Bu konuda yapılan eleştiriler Kürtlerin varlığını ve siyasi pozizyonlarını hafife almaktadır ve bu öz savunma zorunluluğunu Kürtlerin İsrail ile el altından iş birliği yaptığına yormaktadır ki, haksızdırlar. 

 

Kürt Özgürlük Hareketi’ne burun kıvıranlar olabilir elbette, bu burun kıvıracak olanlar savaşan kuvvetler de olabilir ki öyledir. İran içinde gerek bizzat devletin yüksek güvenlik kaygısı gerekse de Kürtlerin sürece dahil edilmesi için provakasyonlar da gerçekleşebilir. Bu konuda sorumluluk PJAK ve İran’a ait olacaktır. 

 

 Kürtlerin bu konuda kafası karışık olabilir ancak bunda da yoğun propagandanın ve sahte vaatlerin etkisi büyüktür. Yani Kürtlerin yönü teoride doğuya dönüktür ve sorunlarını bu devletlerle demokratikleşme minvalinde çözmeyi planlamaktadır, pratikte gerçek amaçlarının bu olup olmadığı da gelişecek eylemlere göre ileride ele alınabilir, hatta eleştirilebilir. Ancak şimdiden şeytanlaştırma anlayışı siyasi bir olgunluğun olmadığını gösteriyor. Ortadoğu barışı siyasi bir takiye değil yıllardır İmralı tarafından mütemadiyen, ideolojik neden ve temelleri de ele alınarak işlenmektedir. 

 

Ortadoğu’daki tüm halklarla demokratik zeminde uzlaşma hedefi gerçekleşmez ise gerçekten büyük bir tehlike olacağını düşünüyorum. Bu konuda Türkiye süreci, ayağını yere sürüp toz çıkarmak şeklinde devam ettirmekle meşgulken Kürtler bunun hızlandırılması için emek harcıyor. 

 

 Kürdistan Özgürlük Hareketi’nin devre dışı kalması demek, yerine ikame edilmek istenenlerin kendi şahsi çıkarları için sınıfsal bir refleksle Kürtleri eski geleneksel pazarlıkla Batı’ya hatta yerel mevcut güçlere harcatmaları demektir, bugün olduğu gibi. 

 

Siyasi samimiyet süreç içerisinde anlaşılır, bence anlaşılacaktır da. Bir hareketin dünü yarınıdır. Kürtler demokrasi konusunu omuzlarına kendisi yüklenmiştir, çünkü ‘kendi geleceklerinin, iç içe olduğu halkların geleceğiyle birlikte olduğu’ politik düşünce gücüne ulaşmışlardır. 

 

Kürt hareketi için samimiyetin mantık içeren boyutu, tasfiye edilmek istenen devrimci güçler ile Batı’nın desteğiyle ikame edilmek istenenler arasındaki uzlaşmaz sınıfsal ve yurtseverlik bağındaki derin ayrılıklardır. 

 

Kısacası teoride her şey nettir, Ortadoğu halklarının zor da olsa bütünleşme gerekliliği, demokratikleşme zorunluluğu, emperyalizmin ‘böl parçala yönet’ politikasının boşa çıkartılması ancak öz savunmanın da Kürt varlığının tehlikeye girmemesi için zorunluluğu… 

 

O halde bu stratejinin çerçevesine bakılarak şu sonuçlar çıkarılabilir: Kürtler Ortadoğu’ya yıkım getirecek olan bu süreçte tarafsız kalıp demokratik uzlaşma zemini arayacaklardır. Ancak aynı sorumluluğu, milliyetçiliği kadermiş gibi uygulayan bölge devletlerine de önermektedirler. Bu konuda aynı saldırgan milliyetçiliğin kışkırtması ya da uygulanması söz konusu olduğunda kimse kusura bakmasın ancak öz savunmalarını yapacaklardır. 

Paylaş:

Yorumlar (0)

Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!