Mehmet Güzel
20 Aralık 2023, 14:53 | Dünya
ÖLENLERİMİZ BİRLİĞİMİZİN SİMGELERİDİR (Mehmet Güzel)
Demokrasi ve Devrim mücadelesinde yitirdiğimiz bütün canlar ortak değerlerimizdir. Şeyh Bedreddinler’den günümüze kadar devam eden Anadolu’daki mücadele geleneği iniş ve çıkışlarıyla, yenilgi ve başarılarıyla, durgunluk ve atılımlarıyla günümüze kadar değişik biçimlerde devam etmektedir. Bu mücadele, kadim geçmişinden günümüze kadar gelmiş haliyle hepimizin ortak mücadelesidir. Yenilgileri, zorlukları, ödenen bedelleri ve kazandırdıklarıyla bu mücadele hepimizindir.
Daha iyi bir dünya yaratma ideali taşıyan ve bu uğurda mücadele eden herkes bu kolektif iradenin parçasıdır. Bu kadim coğrafyanın günümüze kadar gelen mücadele birikimleri geçmişten günümüze kadar birbiri üzerine eklenerek ve zenginleşip artarak gelmiştir. Dolayısıyla 1300’lü yıllarda Şeyh Bedreddin ve yoldaşları Torlak Kemal, Börklüce Mustafa gibi isimlerin önderliğindeki Anadolu Halk ayaklanmaları ve ardından gelen mücadelede yitirilen bütün canlar, günümüzdeki siyasal birikimin ilk mayası olan ortak değerlerimizdir.
Genç Cumhuriyet’te Mustafa Suphi ve 15’ler
Osmanlı dönemindeki onlarca halk ayaklanması ve direniş hareketi sonrasında, dünyada yükselen mücadelenin de etkisiyle genç Türkiye Cumhuriyeti döneminde sınıfsal temelde mücadele yükselmiştir. Türkiye halklarının anti emperyalist kurtuluş mücadelesine destek veren komünist önderler sınıfsal mücadelelerini dünya enternasyonalist hareketiyle bağlantılı olarak yükseltmişlerdir. Ancak mücadelenin başında, destek verdikleri yeni Cumhuriyet’in kadroları (başta Atatürk olmak üzere) tarafından acı bir şekilde imha ile tasfiye edildiler. Mustafa Suphi ve yoldaşları “15’ler” tuzağa düşürülüp Karadeniz’de hunharca katledildi, Mustafa Suphi’nin eşi sağ olarak alınıp tecavüz dahil en iğrenç uygulamalara maruz bırakıldı. Bu tutum, genç Cumhuriyetin, Osmanlı’dan bütün kötülükleri miras aldığının da göstergesi sayılır. Ayak oyunları, komplo, katliamlar ve zulüm alanında Osmanlı’nın kuruluşundan genç Cumhuriyet yoluyla günümüze kadar kötü devlet geleneği aynıyla devam ettirilmektedir. Bu kötü mirasın acı icraları Cumhuriyet tarihi boyunca günümüze kadar sayısız kitle katliamları ile devam edecektir.
Kızıldere’den Beylerderesi’ne


Çelişkinin ve dolayısıyla zulmün olduğu yerde mücadele de kaçınılmazdır. Anadolu’da mücadele inişli ve çıkışlı seyriyle her zaman devam etmiştir. Dünyada 68 kuşağının estirdiği devrim rüzgarı ülkemizi de sarmıştır. Şahlanan devrimci mücadele sonucunda karşı devrim güçleri de devreye girmiş ve yine zulümde ustalıklarını sergilemişlerdir. Devrim denizine akan bir nehrin üç kolu gibi Denizler, Mahirler ve İbolar ve onlarca yoldaşları acı katliamlarla tasfiye edildi. Ancak onların fiziki imhaları fikirlerini yok edemedi. Fikirleri verimli Anadolu toprağında buğday başakları gibi filizlenip boy verdi. Ve sonraki kuşaklarda binlerce devrimci kadronun yetişmesine vesile oldu. Mahirlerin, Denizlerin ve İboların açtığı devrim damarı ve bununla birlikte 15’lerin geleneği 78 kuşağının devrimci atılımına zemin hazırlamıştı. Kızıldere efsanevi direnişinin üzerinden henüz 4 yıl geçmemişken Malatya Beylerderesi direnişi (26 Ocak 1976) tarihteki yerini aldı. Mahirler’in mirasını devralan kurucu önderlerimiz İlker Akman, Hasan Basri Temizalp ve Yusuf Ziya Güneş Malatya’da uğradıkları baskında çatışarak geldikleri Beylerderesi’nde karadan ve havadan devlet güçleri tarafından kuşatmaya alınıp imha edildiler. Bir bakıma Beylerderesi ile Kızıldere’nin tekrarı yaşandı.
Beylerderesi direnişinden bir yıl sonra iki kurucu önderimizi daha yitirdik: Trabzon’da Yüksel Eriş (21 Ocak 1977) ve Ankara’da Ömür Karamollaoğlu (24 Mart 1977).
Cuntaya Karşı Direniş ve İdamlar



12 Eylül faşist askeri cuntasının devrimci mücadele üzerine ettirdiği teröre karşı örgütlü mücadelemiz direnme çağrısı yaptı ve her alanda direnişi örgütlemeye yöneldi. Hasan İnci yoldaşımız 12 Eylül’e karşı direnişin ilk kurbanı olarak 19 Eylül 1980’de İskenderun’da vurularak öldürüldü.
Faşist cunta esir aldığı devrimcileri hızlı ve uyduruk yargılamalarla bir bir idam etti. Çatışmada yaralı yakalanarak idam edilen Serdal Soyergin (25 Ekim 1980) ve yaşı büyütülerek idam edilen Erdal Eren faşist cuntanın kıyımını ve buna karşı kararlı duruşu simgelemektedir. Onlar idam edilen 17 ve cezaevlerinde işkencede katledilen 300’ün üzerinde yiğit devrimcinin sembolü olarak mücadelemizdeki ölümsüz yerlerini aldılar.
Mücadelede Kadın Mayası




Kadın mayası olmadan hiçbir devrimin başarıya ulaşamayacağı açıktır. Bu maya aynı zamanda devrime kadın rengini, temsiliyetini ve ruhunu vermesi zorunluluğunu yaratır. Mücadelemizde can vererek ölümsüzleşen Ömür Karamollaoğlu, Süham Över, Sabahat Sabar ve Necla Duman mücadelemizin kutup yıldızıdırlar. Onların anısına, omuzlarımızda, mücadelemize kadın rengini ve temsiliyetini en belirgin haliyle yansıtma sorumluluğu bulunuyor. Söylemde ve pratikte eril yaklaşım kalıntı ve etkilerinden uzak, eşitliği ve kadının kurtuluşunu insanın kurtuluşuna temel kabul eden anlayışı geliştirmek mücadelemizde kadın mayasının zaruri sorumluluğudur.

68 kuşağının siyasal birikimlerini miras edinen 78 kuşağı onlarca örgütlenme ve parçalı yapısıyla da olsa ülkemiz siyasal mücadele tarihinin en ileri atılımını sağlamış ve ülkeyi devrimin eşiğine getirmişti. Bundan dolayıdır ki egemenlerin imdadına emperyalist ülkeler yetişti ve bir karşı devrim darbesiyle devrimci güçlerin üzerine faşist askeri cunta musallat edildi. Ve bu ülkenin tarihi boyunca o güne kadar ulaşmış olduğu en ileri siyasal, kültürel, teorik birikimine sahip olan binlerce pırıl pırıl genci kıyımdan geçirildi.
Filistin’le Devrimci Dayanışma

Ülkemizin devrimci 78 kuşağı faşizmin bütün zulüm ve kıyımını göğüslerken bölgemiz Ortadoğu’daki mücadeleye de duyarsız kalmadı. 12 Eylül faşist cuntasının zulmüne karşı bir hazırlık mevzii olarak görülen Filistin ve Suriye sahasından ülkemizin bütün devrimci örgütlerinden kadrolar geçmiştir. Suriye ve Filistin her dönemde dünyadaki bütün devrimci örgütlenmelerin sığınma limanı olmuştur. Vefalı devrimci yapılanmalar da bu mücadele dayanışmasını karşılıksız bırakmamış ve kritik dönemlerde Filistin mücadelesinin yanında yer almıştır. 1982’de İsrail’in Lübnan’ı işgali esnasında o sahada bulunan bütün yoldaşlarımız üç ay süren savaşın başından sonuna kadar fiili olarak Filistinli ve Lübnanlı devrimci güçlerle omuz omuza savaştılar. Yoldaşlarımızın yanı sıra Türkiyeli ve Kürdistanlı başka örgütlerden devrimci kadrolar da bu anti emperyalist ve anti Siyonist direnişte yerlerini aldılar.
Ortadoğu alanında Filistin mücadelesiyle dayanışmada ölen yoldaşlarımız Hanna Maptunoğlu, Süleyman Kılıç, Selahattin Kaya, Kuvvettin Külekçi ve Vedat Erdal bu mücadelede ölen diğer devrimcilerle birlikte enternasyonalist dayanışmanın simgeleri olarak yıldızlaşmışlardır.
Kürt Özgürlük Mücadelesi
12 Eylül faşist cuntasının zulüm karanlığında direniş fitilini ateşleyen Kürt özgürlük mücadelesinin simge isimleri Kemal Pir, Haki Karer, Mazlum Doğan ve Diyarbakır zindanında akıl almaz boyuttaki zulme karşı bedenlerini ateşe vererek direniş ateşini yakan “Dörtler” (Ferhat Kurtay, Eşref Anyak, Mahmut Zengin, Necmi Öner) Anadolu halklarının özgürlük mücadelesinin ortak değerleridir. Onlar Kürt özgürlük mücadelesinde ölen binlerce savaşçının simgeleridir. Bu mücadelenin itici gücüyle Anadolu’da bir direniş damarı varlığını sürdürmeye devam ediyor ve bunun siyasal yansımaları ile halklar arasında mücadele dayanışması varlığını koruyor. Bu simge isimlerin temsiliyetinde binlerce ölen insanın mücadelesi ve anısı uğruna anti emperyalist, anti faşist ve anti Siyonist mücadele ilkelerinin hassasiyetle sürdürülmesi ve bölge halklarıyla dayanışma ve çıkar ortaklığı temelindeki direniş çizgisinin korunması son derece önemlidir. Bu, ortak değerimiz olan ölenlerimize atfedilen değerin ve haklı olmanın gereğidir.
Ahmet Kaya yoldaşımız Milyonların Yüreğindeki Ortak Değerdir


Ülkemizin bütün toplumsal kesimlerinden milyonlarca hayranının gönlünde taht kurmuş olan Ahmet Kaya yoldaş halklarımızın özgürlük mücadelesinin ortak bileşenidir. Maruz kaldığı bunca saldırılara rağmen yaşamının sonuna kadar duruşu, yaşam şekli ve eşsiz sanatsal çalışmalarıyla mücadelesine devam etmiş olan Ahmet Kaya mütevazı mücadelemizin sonsuza kadar gönüllerde yaşayacak yıldız simgelerindendir.
Gezi Direnişi

12 Eylül sürecinde gerek faşizme karşı çatışmalarda gerekse de zulmün kalelerindeki direnişlerde onlarca devrimci değerimizi yitirdik. Devrimci hareketler çok ağır darbeler aldı ancak hiçbir zaman teslim olmadı. Mücadele tarihimizden miras alınan devrimci mücadele ve direniş geleneği değişik versiyonlarıyla döneme göre değişiklikler göstererek devam etmektedir. O mücadele geleneğidir ki 2013’teki Gezi İsyanını yarattı. Gezi İsyanında ödenen nice bedeller yanı sıra canlarını vererek en büyük bedeli ödeyenler Ahmet Atakan, Abdullah Cömert, Ali İsmail Korkmaz, Mehmet Ayvalıtaş, Ethem Sarısülük, Berkin Elvan, Zeynep Eryaşar ve Medeni Yıldırım Gezi İsyanının yıldızları olarak ölümsüzleştiler.
Geçmişten geleceğe kesintisiz olarak devam eden mücadelemizin ve ödenen bedellerin bir örneği de Ahmet Pekyen yoldaşımızın katledilmesidir(4 Temmuz 2022). Ahmet yoldaşımız örgütlü mücadeleyi kişiliğine sindirmiş ve yaşamının her anını bu kültür üzerine mücadeleyle geçirmiş yiğit bir yoldaşımızdır.
Mukaveme Suriyyi


2011 yılından itibaren komşumuz Suriye, tarihin tanık olduğu en acımasız, en orantısız, en ahlaksız ve en haksız saldırılarına maruz kaldı. Bu saldırı ile saldırgan emperyalist ülkelerin amacı Suriye’yi halkı ve ülkesiyle beraber parçalamak, yıkmak ve Siyonist İsrail ve muktedir emperyalist ülkelere tehdit olmaktan çıkartmaktı. Bu denklem içerisinde devrimci ahlak ve mücadele geleneğine sahip olan güçler sessiz kalamazdı. Bizler de buna sessiz kalmadık. İlk günden itibaren günümüze kadar her yoldaşımız her nerede olursa olsun tavrını emperyalist saldırganlığın karşısında ve direnen Suriye’nin yanında ortaya koymuştur. Ülkemizin değişik kentlerinde organize edilen mitinglerle, Türkiye eliyle organize edilen cihatçı örgütlerin toplantılarını basma girişimleriyle, yaygın propaganda, ajitasyon ve yayınlarla en sert siyasal tavırlar sergilenmiştir. Suriye’ye karşı saldırganlığın kalesi olan Türkiye’de bu etkin Suriye ile dayanışma eylemleri çok önemli idi. Ancak bundan da daha önemlisi, Suriye sahasında bulunan yoldaşlarımızın yaratmış olduğu muazzam direniş organizasyonudur. Bölgenin gönüllü halkına önderlik ederek organize ettikleri Mukaveme Suriyyi milis direniş örgütü ile Suriye’nin direnişine çok önemli ve stratejik katkılar sundular. Bir o kadar da saldırgan Türkiye’nin Suriye üzerindeki kimi stratejik planlarını ıskat ettiler. Türkiye’nin devlet olarak ulusal hedefi, Lazkiye’nin kuzeyinin tümünü sahil şeridiyle birlikte Yayladağ’a kadar olan bölgeyi İdlib’in uzantısı olarak paravan terör örgütleri aracılığı ile işgal etmek idi. Bu amaç doğrultusunda bu bölgede çok çetin çatışmalar yaşandı. Bölgeler defalarca el değiştirdi. Bu uğurda Mukaveme Suriyyi saflarından 100’ün üzerinde direnişçi can verdi, Mukaveme Suriyyi lideri Mihrac Ural yoldaşımız ve oğlu dahil 350’nin üzerinde direnişçi yaralandı. Ama neticede Mukaveme Suriyyi’nin de çok önemli katkısıyla bu plan boşa çıkartıldı.
Saldırgan devletin bu ulusal planının boşa çıkartılmış olmasının öfkesiyle Türkiye, Mukaveme Suriyyi lideri Mihrac Ural’ı imha etmek üzere 9 defa suikast organize etti, bu uğurda yüz milyonlarca dolar harcadı. Bu direnişi itibarsızlaştırmak için lağım medyası ve trolleri aracılığıyla ve daha da önemlisi kurgu yargılama senaryoları yoluyla itibar suikastlarına girişti. En üst perdeden dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu TBMM’de yaptığı konuşmalarda Mihrac Ural’ın ismini vererek başarısızlıklarının nedeni olarak yoldaşlarımızı işaret etti.
Suriye’de yoldaşlarımızın sergiledikleri direniş, mücadele tarihimizden almış olduğumuz dayanışma mirasımızın gereği olarak hepimiz adına sergilenen direniştir. Türkiye sahasında yoldaşlarımızın sergilediği etkin tavır ile Suriye’de ortaya konulan direniş hattı bir bütün olarak ele alınıp devrimci mücadelenin onurlu bir siyasi ve askeri tavrı olarak görülmelidir. Bu direnişte yitirdiğimiz bütün canlarımız da bu onurlu direnişin yüz akı olarak yıldızlaştı.
Devrimci mücadelede nice bedeller ödendi. Ölümler, yaralanmalar, sakatlanmalar, işkenceler, mahpusluklar, sürgünler, takibatlar, ruhsal tahribatlar… Ölenlerimiz en kıymetli varlıklarını -canlarını- vererek bedel ödediler. Geride kalanlar ise tesadüfen hayatta kalanlar olarak bedel ödemeye devam ettiler. İyi olan hiçbir şey bedelsiz yaratılmıyor. Ödenen hiçbir bedel de boşa gitmiyor. Her devrimci çaba, karşılığında ağır bedel ödenmiş olsa da yaşamın ve geleceğin şekillenmesinde olumlu bir değer olarak yerini almaktadır. Zafere kavuşmuş olmasak da ölen ve yaşayan bunca devrimci insanın çabaları ve mücadeleleri hürmetine bu yaşam nispeten katlanabilir kılınmıştır.
Devrimci mücadelede yitirdiğimiz binlerce can hepimizin ortak değeridir. Onlar mücadelede ve hedefte birliğimizin simgeleridir. Onlar aynı zamanda ortak hedefte buluşmak için hepimize birleşme çağrısıdır.
Yorumlar (0)
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!
