Meral Dersim
16 Eylül 2025, 00:37 | Ortadoğu
MUKTEDİRLERİN APARATLARI (Meral Dersim)

Osmanlı Devleti, Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul’u fethetmesinden sonra kapıkulu sistemini genişletip kapı kullarının sayısını artırmasıyla merkezî bir yapıya kavuştu. Ondan önce, Yıldırım Bayezid’in Anadolu’daki tüm halkları ve devletleri merkeze bağlama girişimi kısa süreli bir başarı sağladıysa da çok geçmeden boşa çıktı. Bu açıdan Ankara Savaşı, gücü olmayanların geçici başarılarının sönük bir imtihanı gibidir. Bayezid, Anadolu’daki yerel otoriteleri yıldırım hızıyla ortadan kaldırmış gibi görünse de sonunda kendi kafesine girmek zorunda kaldı. Ava giderken avlanan, kaybetmeyi sevmeyenler için tarihin en ağır derslerinden birine dönüşen bir Türk hükümdarı olarak hafızalara kazındı. Buradan çıkarılacak ders, gerçek bir güce sahip olmadan gücünü büyütmeye kalkışmamak ve gayri ahlaki siyasi adımların bedelsiz kalmayacağını bilmektir.
Türk tarihi, merkezileşme politikalarının ve gücü tek elde toplama gayretlerinin entrikalarıyla meşhurdur. Bu bağlamda, yerel otoritelerin gücünü kırmak için kapıkulu sistemi sürekli geliştirilerek işletildi. Ancak imparatorluğun bunu sürdürecek kudreti sınırlıydı; zira bu sistem kan ve çığlık üzerine inşa edilmişti. Bugün de kan ve çığlık üzerine yeni bir dünya sistemi kuruluyor; devşirmeler ve işbirlikçiler, teknolojik üstünlüğün de desteğiyle yeni bir düzenin şemasını çiziyor.
Türkiye’de İttihat ve Terakki döneminde Türklük bir kimlik formuna kavuşurken, bu durum dünyada ve ülkede yükselen milliyetçilik dalgasıyla tartışılır hale geldi. Fransız İhtilali’nin özgürlük fikri, imparatorluğun kalın tabakasını yıkarken, Avrupa doğulu halklara bir tür “cenaze merasimi” bıraktı. Mandaların hükmettiği yeni sınırlar içinde halklar, bağımsızlıklarını yeniden kaybettiler ve bölündüler. Günümüzde sistem kendini yeniden inşa ederken, bu halkların bir kısmı hâlâ “maşa” olarak kullanılmakta; Batı uygarlığı karşısında devşirme usulü farklı şekillerde sürdürülmektedir.
Suriye adına söz söyleyenler ve onun geleceğini şekillendirenler, bugün devşirme birer kuklaya dönüşmüş durumdalar. Tarihin trajik yanı da burada yatıyor: Katillerin destan yazdıklarının zannedilmesinde. Günümüzde devşirilmiş yönetimler, ülke görüntüsü verseler de “Suriye’nin bütünlüğü üzerine” söz söyleme yetkisini kendilerinde bulabiliyorlar. Oysa bir halkı utanç kafesine hapsedenlerin sonu, Bayezid’in Ankara’daki yenilgisine benzer şekilde mutlaka gelecektir. Çağ, bu süreci hızlandıracak bir çağ olmayabilir; fakat geleceğin belirsizliği, tarihte büyük güçleri devirenlerin çoğu zaman sistemin çarkına çomak sokan halk tabakaları olduğunu değiştirmez. Dünyanın büyük güçlerinin kurduğu düzenlerin çöküşü, ancak içeride kullandıkları kuklaların tasfiyesiyle mümkün olacaktır.
Sonuç olarak, şunu söylemek mümkündür: Yolun uzunluğu ışığı görünmez kılabilir; ancak “eşitliği barındırmayan” hiçbir dizayn, uzun vadede tutkal olma başarısını gösteremeyecektir.
Yorumlar (0)
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!
