Atak Dergisi
28 Şubat 2025, 21:16 | Ortadoğu
Mihraç Ural’la Suriye ve Aleviler Üzerine Röportaj (Mihraç Ural)
25 Şubat 2025
- Nasıl olur da Esad yönetimi tek kurşun sıkmadan yıkıldı?
Esasında “tek kurşun sıkmadan yıkıldı” tabiri yanlış bir tabir. Ben bir yazımda böyle bir ifade kullanmıştım ama Lazkiye bölgesinin teslim edilmesi konusunda “Lazkiye, tek kurşun sıkmadan teslim edildi” şeklinde bir ifade kullandım. Ancak direnme Halep’in işgali sırasında başladı. Halep’ten sonra Cisr eş Şuğur’dan indiler Hama’ya saldırdılar. Hama’ya saldırdıklarında Savunma Bakanı bizzat oralara gitti, mücadele eden unsurları tebrik etti ve bu katil sürüsünün, bu amansız cabbar unsurların buraya kadar gelip dayandıklarını ve bundan sonra gerileyeceklerini iddia etti. Orada devlet yanlısı birçok insanla görüştü. O insanlar hep bir ağızdan sonuna kadar direneceklerini ve Golani’nin HTŞ kuvvetlerini yenilgiye uğratacaklarını söyledi. Direnme oldu fakat Halep direnmesi sırasında bir şeyler oldu. Ne olduğu üzerinde yorum yapmak gerekir.
Hama’ya gelip dayandıklarında direniş çok iyi devam etti. Hama bir tarafta, diğer illerde de hazırlıklar tamamlandı. Ciddi bir direnişle karşılayacağımızı ifade ettik ve herkes bu hazırlık içindeydi. Çünkü mekanizma çalışıyordu. Üstten gelen emir alta doğru gidiyordu. Ne olduysa Hama’nın düşmesiyle birlikte oldu. Hama düştü, ardından Humus’a yöneldiler. Humus’tan sonra Şam’a yöneleceklerdi ama Humus’ta durduruldular. Fakat ne olduysa komuta sisteminde ve komutan düzeyinde bir şeyler oldu. Ne olduğunu yorumlamak gerekiyor. Suriye ordusu ordu olma özelliğini yitirdi ve her tarafta dökülmeye başladı. Bu nasıl, neden oldu? Nereden çıktı bu karar? Yoruma muhtaç bir konu. Beşar Esat buralarda mıydı, yoksa Rusya tarafından çağrılıp orada alıkonuldu mu? Bu konu kesin değil. Oğlu Hafız’ın yayınladığı videoda kendisiyle babasının birlikte hareket ettiğini, Şam Havaalanında beraber olduklarını, oradan da Rus subayın talimatıyla Lazkiye’ye geçtiklerini anlatıyor. Eğer bu doğruysa Beşar Esat, yönetimini, yönetiminin etkinliğini kaybetti demektir. Şam’dasın, ordu elinin altında, her türlü güç elinin altında… direnmekten başka yapacağın bir şey yok. Lazkiye’deki direniş zaten ayakta. Bu alanlarda terörist Cebel Türkmen Tugayı (Türkmen Dağı Tugayı) bir adım bile ilerleyemedi. Çünkü Suriye ordusu bunların boğazını sıktı ve hareketsiz hale getirdi. Hiçbir şekilde şehre inemediler, hep dağlarda kaldılar.

Beşar’ın oğlu Hafız’ın anlattıkları doğruysa Beşar Esat’ın, yönetimini kaybettiğini, alttaki ordu birimlerine etki edecek gücü kalmadığını, herhangi bir direniş çağrısı yapma eğiliminde olmadığını söylememiz gerekiyor. Yok eğer 27 Kasım 2024’ten sonra Beşar Esat Rusya’ya, birtakım görüşmeler yapmak üzere gitmiş ve ülkesine tekrar dönmemiş ise savaşı yönetme durumunda olmamış ve dolayısıyla tutuklanmış demektir. Beşar Esat tutuklanmış ise doğal olarak bütün bu söylediklerimizin hepsi boşa gidecektir. Birileri gelip merkezden kararlar çıkartacak ve ordunun teslim olmasını, devletin çökmesini sağlayacak.
- Suriye ordusu neden direnmedi? Ordu satın mı alındı? Nasıl teslim olmaya zorlandı? Kimler bunu organize etti?
Satın alındı ifadesi Suriye ordusu için kullanılamaz. Suriye ordusu emir komuta zincirine bağlıdır. Emir komuta zinciri çerçevesinde eğer silah bırakma kararı alınmışsa silahı öyle bırakır. Yoksa para ya da başka bir şey karşılığında silah bırakması söz konusu olamaz. Suriye ordusu bildiğimiz ordular gibi mücadeleci, kararlı, Baas Partisi’nin ilkeleriyle beslenmiş bir ordudur. Şu ana kadar Libya’da veya başka ülkelerde olduğu gibi hiçbir ordu birimi bölünüp orduya karşı tavır almamış. Ordu bileşenlerinden gruplar kopup orduya karşı savaşmamış. Bu da Suriye ordusunun kararlı bir şekilde mücadele ettiğini ifade eder. Bundan dolayı Suriye ordusunun satın alınmasından söz edilemez. Zaten dağıtıldı. En önemli komutanlar, mücadele eden pırıl pırıl yiğitler darma duman oldu. Bunu izah etmek gerekiyor. Bu, mutlaka merkezi yönetim çerçevesinde, merkezden gelen emir ve talimatla bu ordu çözülebildi. Bu ordu böyle sessiz sedasız her şeyi terk ederek devletin olanaklarını karşı tarafa hediye ederek bu hale geldi.

- Bu talimat nereden geldi? Ordu üst kademesinden mi?
Evet. Ordu üst kademesinde neler oldu? Orada garip şeyler var. Mesela 4. Tümen, devleti korumakla yükümlü olan bu tümenin komutan yardımcısı Liva Ali Mahmud direnme tavrı gösteriyor, direneceğini söylüyor. Bir Rus subayı “ya ordu birimlerine silah bırakma talimatı verirsin ya da ölürsün” diyor ve bu seçenek karşısında direneceğini söyleyen Liva Ali Mahmud bir kurşunla katlediliyor.
- 7 Aralık 2024’te Sarayda yaşanan karışıklıktan bahseden bir şeyler yazmıştınız. Kast ettiğiniz bu muydu?
Bir ihtimal bu olsa gerek.
Bir de 5. Kolordu var. Bu kolordu savaş sürecinde karşı tarafta olanların gelip teslim olmalarından oluşturulan bir kolordudur. 5. Kolordu Şam’a ilk giren askeri birliktir. Şam’a ilk giren, Golani’nin HTŞ güçleri değil, bu 5. Kolordudur. Şam’a o giriyor, denetimi sağlıyor, Liva Ali Mahmud’un katledilmesi olayı gerçekleşiyor, ondan sonra çözülme başlıyor. Böylelikle, karşı devrimcilerin oluşturduğu 5. Kolordu yeniden geldikleri asıl yerlerine, karşı devrim saflarına dönmüş oluyor ve Golani’nin adamları olarak karşımıza çıkıyorlar. Ve HTŞ Şam’a giriş yapmadan önce bunlar giriş yapıyor ve her tarafı teslim alıyorlar. Direneceğini söyleyen Liva Ali Mahmud kurşunlanıp öldürüldükten sonra bütün ordu ve devlet birimlerine “silahlarını bırak ve geriye çekil” talimatı veriliyor.
Dolayısıyla ordunun satın alınmasından bahsedilemez ama yukarıdan orduya yapılan bir darbeden bahsedilebilir. Bunun sonucunda sadece ordu değil devletin bütün kurumları, Muhaberat, Askeri Güvenlik, Devlet Güvenliği, Siyasi Güvenlik gibi kurumlar toptan, her şeylerini terk ederek geri çekildiler.
- Bu durum Suriye yönetiminin Rusya tarafından terk edildiği ve teslim olmaya zorlandığı anlamına mı geliyor?
Başka ne anlama gelebilir ki? Rusya bu konuda Beşar Esat’ın, eğer yaşıyor ve mücadele alanında ise bunu durduracak bir karar almış oluyor. Beşar Esat Lazkiye’ye sürgün ediliyor, “oradan yönetirsin” diye, Şam havaalanından Lazkiye havaalanına gönderiliyor, böylelikle 5. Kolordu’nun komutanlığını eline geçirmiş olan Rusya Şam’a giriyor ve Şam’da bütün bu müesseseleri Golani’ye hediye ediyor. Direnen kimse yok. Lazkiye, Tartus, Humus yöresinde öylesine güçlü bir direniş söz konusu, bunlar bir tek kurşun sıkmadan gerisin geriye çekiliyor ve bütün her şeyi düşmana teslim ediyor. Hatta 8 Aralık’ta iki tane arabayla, yani 10-15 kişilik bir grup Lazkiye’nin ortasına geliyorlar. Bu 10-15 kişilik grup Lazkiye’yi teslim alıyor. Niye? Çünkü devlet terk edilmiş, karşılarında direnen kimse yok. Oysa herhangi bir mahalle dirense bunları yok edebilecek. Aralık’ın 7’sinde, 8’inde yaşananlar bunlar. Çok iyi biliyorum, oradaydım; 9 Aralık’ta Humus’ta iki araç değil, bir araç bile yok… Şehir tamamen bir boşluğa terk edilmiş. Bütün devlet birimleri, Askeri Emniyet, Devlet Emniyeti, Siyasi Emniyet… bunlar tasfiye olmuş, ordu tasfiye olmuş, herkes evine gidiyor. Neler oluyor? “Merkezden gelen emir gereği böyle bırakıyoruz. Herhangi bir komutan, herhangi bir devlet yetkilisi gelip toparlasa şimdiye kadar direniyor, mücadele ediyor olacaklardı. Ama yukarıdan gelen karar: “silahı bırakın, direnme olmayacak!”
Hama’da bir direnme hattı oluşturulacağı açıklanmıştı ama oradan geri çekilme oldu. Ardından Humus’ta direnileceği ve HTŞ’ye geçit verilmeyeceği açıklandı ama oradan da geri çekilme oldu. Humus’ta Hizbullah güçleri bizim güçlerle birlikte direniyordu. Hem de çok iyi direniyordu. İşte ne olduysa ayın 7’sinde oldu. Cumhuriyet Saray’ında ayın 7’sinde neler döndüyse o zaman olanlar oldu.
- Rusya ve İran neden desteğini Suriye’den çekti?
Onu bilemeyiz. Bu arada toplantılar devam ediyordu. Katar’da, Katar’ın öncülüğünde kim bilir neler söylendi, ne tavizler verildi onu bilmiyoruz. Bildiğimiz, Katar’ın Beşar Esat’a karşı düşmanlığıdır. Bunu iyi biliyoruz. Bunlar Golani ile ittifak kurup ‘savaş sona erdi, kimse direnmeyecek, size karşı kimse bir şey yapmayacak’ diye kendi aralarında anlaşmış olabilirler. Ruslar kendi çıkarları için Katar’ın liderliğinde ittifaka girmiş olabilir. Zaten böyle olmasaydı bu çözülme tarihte olmamış bir şey. Gücü olduğu halde savaşmadan, direnmeden devlet bu teslimiyeti nasıl yapar? İran’ı bilmiyorum. Ama Ruslar Katar’la birlikte bu işi organize ettiler.
Bunun Ukrayna savaşıyla bağlantısı vardır. Biz 2024’ün Ağustos’undan beri hep şunu duyardık: Suriye teslim edilecek, arkasından Ukrayna teslim edilecek, yani ikili teslimat olacak. Böyle bir anlaşmanın olduğu söylenip duruldu. Biz bunu ciddiye almazdık. Böyle şey olur mu? Çünkü biz direniyorduk. Devlet Lazkiye kuzeyinden ta Humus’a kadar uzanan bu sağ silsilesini öyle sağlam tuttu ki hiç kimse oradan bir zırnık bile alamaz. Sonuçta nasıl aldılar? Sonuçta bir kararla silahlar teslim alındı. Bir kararla bütün devlet olanakları teslim edildi.


- Şu ana kadar Esad yönetiminden hiç kimse bu sürece dair neden bir açıklama yapmıyor?
Herkes açısından Esat defteri kapandı. Esat yeniden dönemez, bir şey yapamaz. Bu olmadığına göre yeniye doğru bir gidiş var, yeniyi oluşturma çabası öne geçti. Artık Beşar Esat’la yürünecek bir yolumuz yok. Bu, ister Beşar Esat’ın tutuklandığı şeklinde olsun isterse de kendi iradesiyle yaptığı bir şey olsun sonuçta Beşar Esat yönetimi sona erdi. Artık o, yeni bir hareketin oluşumuna fayda vermez. Oysa Halep işgal edildiği zaman televizyona çıkıp kısa bir açıklama yapsaydı, halkı, orduyu bir araya getirip direnme talimatı verseydi bu cihatçı terör güçlerinin ilerleme şansları olamazdı. Tersine, Beşar Esat böyle bir adım atsaydı belki de kazanacağı çok şey olurdu. Hem de Erdoğan’ın hesaplarını da hiçe sayarak İdlip’e girip orayı kurtarabilirdi. Ama olmadı. Bir çağrı, bir açıklama yapmadı. Oğlu diyor ki “biz Şam havaalanından Lazkiye’ye gittik, arıyoruz Cumhurbaşkanlığı Sarayını, Sarayda kimse yok”. 7’sinde herkes kaçmış, 8’inde kimse kalmamış. Böyleyse çağrısını yapardı, çağrı yapmadı. Devletin çözülmesini öyle kabul etti. Büyük bürokratlardan ya da ordu komutanlarından çok değerli insanlar vardı, benim tanıdığım; “İmad” Ali Mahmud Abbas (eski Savunma Bakanı), “Liva” Kifah Mülhim, “Liva” Süheyl Hasan, vb. komutanlar… Emekli “Liva” Selim Harba, emekli “Liva” Hasan Mirhec, emekli “Liva” Heysem Assaf, emekli “Liva” Ramadan Ramadan, emekli “Liva” Bereket Bereket gibi değerli komutanlar… Bunlar önemli insanlar, önemli çabalar sarf ettiler, emekleri var, son ana kadar direnmeyi öneren insanlar. Beşar Esat direnme çağrısı içeren bir açıklama yapsaydı olumlu sonuçlar alınabilirdi. Bıraktılar! Olacak şey değil, seyrettiler, sadece seyrettiler! Yıkılışı, kaçışı seyrettiler. Bu, 14 yıl boyunca direnişi seçen, direnişi sergileyen bir Beşar Esat kişiliği ile tezat oluşturan bir şey. Bu, Beşar Esat tarzı değildir. Hiçbir şekilde Beşar’ın tarzı değildir. Her türlü kolaylığı sağladıkları halde Erdoğan’la buluşmayı reddeden, hiçbir teslimiyet tavrını veya tavizi kabul etmeyen bir lider nasıl olur da devletin böylesi tasfiyesini böyle karşılar! Bu, olacak şey değil. Buradan yola çıkarak diyoruz ki bir şeyler oldu; ya tutuklanmış… Hatta onun Rusya’da tutuklandığı ve çamaşır suyu içerek intihara yeltenmiş, bunun üzerine hastaneye kaldırılmış olduğu söyleniyor. Bu daha mantıklı geliyor. Çünkü Erdoğan’a ve diğer saldırgan ülkelere karşı direnişi sergilemiş ve hiçbir taviz vermemiş olan bir lider devletin böylesine yıkılışını seyredemez. Ama sonuçta olan oldu. Devlet tamamen yıkıldı. Ve bu yıkılışta Beşar Esat’ın etkisi oldu.
- Size göre şimdi Esat Rusya’da tutsak ve iradesi teslim alınmış bir durumda?
Böyle olmasa direniş olurdu. Direniş olmadığına göre bu böyledir. Savaşmadan mağlubiyeti kabul etmek… Bu nedir? Tarihte örneği yok.
- Trump, Türkiye’nin Suriye’ye çöktüğünü söyledi. Şu an Türkiye Suriye’de nasıl bir politika izliyor? Lazkiye’de Türkiye ne yapıyor?
Trump yönetime yeni geldi. Erdoğan ise eskiden beri yönetimdeydi, 22 yıldır. Bütün bu yıllar içinde Erdoğan, siyasetini Suriye üzerine kurguladı. Suriye’yi ekonomik olarak yıkmak, çökertmek! Olmadı, savaşa sürdü. Saldırgan teröristleri besledi. 911 km olan Türkiye-Suriye sınırını cihatçı teröristlere açtı. Dünyanın bütün ülkelerinden toplayıp buraya yığdıkları cihatçı teröristleri kendisi besledi. Sınırlarını açarak projelerine hizmet etmesi için Suriye’den Türkiye’ye mülteci gidişini kışkırttı. Milyonlarca mültecinin Türkiye’ye geçişini sağladı.
Böylesi bir devlet başkanının Suriye’yi parçalamaktan başka bir amacı yoktur. Erdoğan, Trump’ın bugün gördüğünden değil, ta eskilerden beri Suriye’ye karşı düşmanlık yapıyor. Dolayısıyla Suriye’nin bu son çöküşünde Erdoğan Golani’ye her türlü desteği sağladı, güçlerini birleştirdi, savaşa sürdü ve savaş sonrasında şimdi Golani’ye şartlar koşuyor. Askeri, ekonomik anlaşmalar dayatıyor. Bunlara ek olarak Türkmen davasını gündeme getirdi. Artık Suriye’de bir Türkmen davası vardır. Suriye’nin bütünlüğü bunların işine gelmiyor, parçalanmış bir Suriye işlerine geliyor. Bakmayın lafta “Suriye’nin toprak bütünlüğü” laflarına. Bu lafları sadece Kürt hareketine karşıt olarak kullanıyorlar. Bunun için Türkmen Dağı Tugayı ve Suriye Milli Ordusu denilen askeri yapılanmalar kurdular. Bunlar artık Suriye’de kalıcı askeri güçler olarak varlık gösteriyor. Böylelikle, Trump’ın bildiğinin çok ötesinde Suriye’ye çöktü, Suriye’yi paramparça etti, yeni oluşumlar oluşturdu ve artık geri dönülmez süreçler başladı.


Bu arada bu Türkmen güçleri bize saldırdı. Biz Mukaveme Suriyyi olarak bir direniş gücüyüz. Bunlar Suriye yönetimi devrildikten sonra gelip evlerimizi talan ettiler, el koydular.
Trump, Erdoğan’ın Suriye’ye çökmesini yeni sanıyor. Tam tersine Erdoğan geçmişten beri Suriye’ye çökmüş ve Suriye’de yayılmaya çalışmaktadır. Şimdi Lazkiye bölgesinde bir Türkmen davası yaratmaya çalışıyorlar. Sınırdan 30 km içeriye doğru bir çizgi çizmeye kalkarsak Lazkiye’nin yarısı gider, Halep’e ve daha da öteye gider. Bu bölgede bir Türkmen davası olarak karşımıza gelir. Türkmen örgütler Baas Partisi’nin dinlenme kamplarını ele geçirdiler. Orada askeri eğitim vererek askeri devreler çıkardılar. Suriye toplumuyla barış içinde yaşayan Türkmenleri silah altına alarak çatışmalara hazır hale getirdiler. Böylelikle Erdoğan pratikte kendisinin doğrudan müdahale etmesi yerine buradaki Türkmenleri harekete geçiriyor veya koruma altına alıyor ve böyle bir askeri doku oluşturmaya ve bunu hızlıca yapmaya çalışıyor. Suriye’de yönetim devrildikten sonra Alevi bölgelerinde boş buldukları bütün ev ve işyerlerine el koydular ve buralara ya Türkmen aileleri yerleştirdiler ya da askeri karargah haline getirdiler. Bunlar, Erdoğan’ın Suriye üzerine geliştirmiş olduğu yayılmacı politikası olarak karşımıza çıkıyor.
Türkiye, Suriye’nin Alevi bölgelerine doğru nüfuz alanını genişletmeye çalışıyor. Demografik olarak bunu yapıyorlar. Bunun yanı sıra yönetsel olarak da bunu yapmaya çalışıyor. MİT Suriye’de 06 plakalı araçlarla cirit atıyor. Gerekli gördüğü kişileri yakalayıp Türkiye’ye götürüp Antakya’da sorguluyor, tutuklama gereği duyduklarını tutukluyor, gerek görmediklerini ise işkenceli sorgulardan sonra getirip aldığı yere bırakıyor.
- Her gün Alevilerin katledildiğini görüyoruz. Suriye’de Alevileri ne bekliyor?
Suriye’de Alevileri bekleyen, yargısız ölüm! Bu arada 150 kişiden fazla Alevi katledildi. Kaçırılan kadınlar, fidye için kaçırılan insanlar… Alevi köylere dalıp insanları katleden bu HTŞ güçleri her açıdan Alevileri hedef haline getirmiştir. Özellikle üniversitelerde öğretim görevlisi olan Alevileri ve diğer yetkin Alevi insanları öldürmeye başladılar. Her gün Alevilere yönelik katliam girişimlerinin yapılması bir kader gibi dayatılıyor. Bunun üzerine Aleviler toplanıp Meclisler kurmaya başladı. Ölüm, Alevilere dayatılan en önemli sorundur.

Bugün Ulusal Diyalog Konferansı toplandı. Bu toplantıda Alevilere, Dürzilere, Kürtlere hiç yer verilmedi. Buradan Aleviler için hiçbir şey çıkmayacağı çok açık olarak belli oldu. Alevi ileri gelenler, aydınlar ve önderler dışlandı. Eğer Aleviler Suriye’de ikinci en büyük azınlık ise bu toplantılarda yerleri olmalıydı, temsilcileri bulunmalıydı. Onu bile çok gördüler, kabul etmediler. Toplantıya katılan insanlar arasında bilinmeyen, tanınmayan Alevi insanlar var mı, bilmiyoruz ama varsa bile Aleviler bu toplantıda temsil edilmedi. Bu da gösteriyor ki Alevi toplumunun yeni HTŞ yönetiminden bekleyebilecekleri hiçbir şey yoktur.
Dürziler birleşip askeri bir yapı oluşturdular ve şu ana kadar Golani’nin saflarına katılmama kararı aldılar. Kurduğu devletin yeterli ve kendilerine hitap eden bir devlet olmadığını gördüler, bundan dolayı “biz bu yapıya katılmayız, evlatlarımızı bu yapıya vermeyiz” diye ayrı örgütlenmeye gittiler. Bugün onlar da ayrı açıklama yaptılar; kurumlarıyla, organlarıyla federatif ayrı bir örgütlenme oluşturduklarını, HTŞ’nin çağrılarının hiçbir anlamının olmadığını ifade ettiler. İsrail de Dürzileri koruyacağını açıkladı. Böylelikle ülke içinde hak verilmeyen topluluklar zorunlu olarak dış güçlere el uzatıyorlar, onlardan yardım istiyorlar. Kendi iç dokusunu doğru bir şekilde organize etmeyen yönetimler sonuçta dış güçlerin müdahalesine ortam hazırlıyor demektir. Bu konuda Hristiyanlar, Dürziler ve Kürtler etkindir. Kala kala Aleviler kaldı. Aleviler hala örgütlenmelerini tamamlayamadılar. Örgütsel yapılarını kuracak hamlelere henüz giremediler. Bu da bir sorundur.
- Aleviler direnecek mi? Yeni dönem Suriye’de Aleviler nasıl örgütlenecek?
Alevilerin en temel istemleri, Suriye’de federal yapıdır. Suriye federalizme muhtaçtır. Aleviler federal sistemde yer almaları halinde kendilerini koruyacaklar, gelecek kuşakların da korunmasını sağlayacaklar. Yok eğer hala örgütlenme yapılarını tamamlamazlar, askeri örgütlenmelerini oluşturmazlarsa bu zorlukların altından kalkmaları zor olur. Ölüm gelir dayanır, tek tek, ev ev baskın üzerine baskın yerler ve sonuçta hiçbir şey kazanamazlar. Bunun için Alevilerin hedefi federal bir yapı içerisinde varlıklarını sağlamaktır. Bütün Alevi örgütlenmeleri derhal bir organizasyon yaratabilmeli ve organizasyonu merkezileştirmelidir. Ve buna göre direnmelidir. Direniş, diğer şeylerin yanı sıra silahla da olmalıdır.


- HTŞ birçok grup yapı ve örgütten oluşan bir koalisyon… Ülkeyi yönetebilecek mi? HTŞ’nin geleceğini nasıl görüyorsunuz?
HTŞ onlarca grubun bir toplamı. Şimdi birbirleriyle uyumlu gibi görünüyor ama devleti kurmada bölünmeler başlayacak. Ki şimdiden bunun belirtilerini görüyoruz. Değişik konularda farklı görüşler gelip dayatacak ve bu çatırdamalar gittikçe belirgin hale gelmektedir. Çatışmalar başlayacak. Buna Kürtlerin, Hristiyanların, Dürzilerin ve Alevilerin de katılımıyla bu parçalanmış yapı birbirine girecek. Ve sonuçta bu durum, HTŞ’nin ülke yönetme şansını elinden alacak. HTŞ ülke yönetecek güce ve kadrolara sahip değil. On binlerce ordu elemanı nereye gidecek? Bunları lağvediyor. Ordusuz devlet ve millet! Bu nereye kadar gidecek? Devlet yönetimindeki görevlerinden atılan on binlerce insan da günü gelip silaha sarılacak ve bunlara karşı savaşacaktır. HTŞ ismini lağvetti, Suriye Devleti adını aldılar ama gerçekte her aşamada HTŞ’nin o dar ekibi, ittifak halinde olanlar bu ülkeyi üstelik 4 yıl boyunca seçimsiz olarak yönetecekler. Bu olamaz!
Bu son Ulusal Diyalog Konferansı’ndan kadro çıkartmak mümkün değil. 50-60 yıldır Baas’ın tüm çabalarına rağmen tam oturmamış olduğu bir yapıyı bir çırpıda silip yerine yeni bir yapı oluşturmaya çalışacaksın! Bunu yapamazsın.
- Yeni Suriye’de Dürziler, Kürtler ve Alevilerin ortak bir şekilde örgütlenmesi mümkün mü? Bu nasıl olacak?
Bu mümkün, gelecekte mümkün. Ancak her birinin yürüteceği mücadeleye bağlıdır. Kürtler hazırlar. Onlar ciddi bir biçimde örgütlendiler, demokratik bir şekilde yapılarını kurdular. Bununla da kalmadılar Alevilere el uzattılar. Bunu ben biliyorum. Yaptıkları doğru. Uzatılan bu eli Aleviler mutlaka tutmalı, ciddiye almalı ve bu doğrultuda ilerlemeleri gerekiyor. Dürziler de askeri örgütlenmelerini oluşturdular, kendilerini koruyacaklar. Ama işin içine İsrail girerse sorunlar çok daha farklı boyutlar alır. Aleviler İsrail ile ortak bir çerçevede olmayı asla kabul etmezler. Dürziler kabul ederlerse onu bilmiyorum. Bu açıdan gelecekte Kürtler ile Alevilerin birlikte olması hayati öneme sahip bir adımdır. Bu adım atılırsa Suriye’nin hayrına olmuş olur. Aleviler de kendilerini kurtarırlar. Aleviler başka yolla kurtuluşu sağlayamazlar.
- Coğrafi koşullar ve Kürt hareketinin ABD ve İsrail ile ilişkisi Aleviler ile Kürt hareketi arasındaki dayanışmaya engel olabilir mi?
Bu engel var ama diyaloglar yoluyla bu engeller aşılabilir. Bir kadro akışı değil bir iletişim, bir düşünce oluşturmaktır önemli olan. Bunda herhangi bir engel yoktur. Tam tersine, her türlü kolaylığı Kürtlerden almak rahatlıkla mümkün. Şimdi Kürdistan’da savaşan Aleviler var. 8 Aralık karşı devrim darbesinden sonra Binbaşı bir subay kendi birliğini alıp Rojova’ya gitti ve orada savaşa katıldı. Şimdiye kadar savaşta olduğu söyleniyor.
Kürtlerle bu diyalog kurulabilir. Bu tür yardımlaşmalar yapılabilir. Coğrafi kimi engeller olsa bile bu dayanışma sağlanabilir. Hem de çok güzel bir şekilde yürüyebilir. Alevilerin Kürtlerle dayanışmadan başka sarılabilecekleri alternatif yoktur. Aleviler Kürtlerle omuz omuza olup bu mücadeleyi yürütmesi gerekiyor.
- Suriye savaşı başladığından beri savaşıyorsunuz, direniyorsunuz. Kişisel olarak sizler ne yapmayı planlıyorsunuz?
Biz olaylara mezhep açısından bakmıyoruz. Ama Alevilerin ezildiği bu koşullarda Alevilere önem verilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu nedenle Alevilere çağrı yapmaya çalışıyoruz. Alevilerin Kürtlerle birlikte hareket etmeleri için çağrıda bulunuyoruz. Mücadelemiz bu şekilde devam ediyor. Mücadelemiz Alevilerin daha sıkı birlikte örgütlenmelerini sağlamak, Kürtlerle dayanışmayı ilerletmek ve gerektiğinde Türkiye’nin yayılmacı çabalarına ve diğer düşman güçlere karşı mücadeleyi yükseltmektir. Bu açıdan görevimiz, mücadeleye devam, Alevilerin mücadeleye katılması için de onlara her türlü kolaylığı sağlama çabası içerisinde olacağız.
Yorumlar (0)
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!
