Mihrac Ural
05 Eylül 2024, 15:33 | Ortadoğu
MİHRAC URAL VE KÜRTLER
Dursun Ali Küçük, Mihrac Ural’la röportaj yaptı. Bu röportaj Türkiye Suriye ve Kürt sorunuyla ilgili açıklamaları dile getiriyor. Konunun güncelliği ve önemi nedeniyle röportajın Kürtler ile ilgili bölümünü Mihrac Ural’ın ön açıklamasıyla beraber veriyoruz. (ATAK)
Sorular gün geçtikçe yoğunlaşıyor. Bu arada Kürtler bölge sorunlarının temel taşı olmaya devam ediyor. 4 devlet tarafında hakları ve toprakları gasp edilen Kürtler tarihin en hassas döneminde hak arayışı mücadelesi vermektedirler. Bu hak arayışı biz devrimciler açısından da çok önemlidir. Kürtler bizlerden çok şey beklemiyorlar ancak onurlu devrimciler olarak onların haklarını tanımlamak ve destek olmak tarihsel bir görevdir. Kendi adıma haklı mücadelemizle beraber Kürt halkının haklı taleplerini savunmak önemli bir görevdir. Bu savunuları Kürt davasını dile getiren her kimse onlara karşı savunmak da gereklidir. Bu savunular bizim de Kürt sorununa bakışımızı gündeme getirecektir.
Türkiye’de Kürt meselesi tüm ağırlığıyla sürmektedir. İster legal alanda ister illegal alanda olsun Kütler güçlüce haklarını savunmaktadır. Elbette ki Kürtler yoğun olarak şehitler vermekte. Yaralılar da bir o kadar fazladır. Ancak Kürtler Türkiye siyasal arenasının üçüncü gücü olarak yerlerini almıştır. İktidar ve ana muhalefet dışında en güçlü kesim Kürtler olmaktadır. Legal sahada partileri yanı sıra sendikaları sivil toplum kuruluşları dahil geniş çevrede kendi varlıklarını ortaya koymuştur. Yaklaşık yarım asırdır süren Kürt mücadelesi, öylesine kökle bir hale gelmiştir ki önümüzdeki süreçte herhangi büyük dalgalanmalar bu gücün yarattığı değerleri dağıtamaz. Legal partilerinde bilinen Türk aydınlarına da yer vererek ülke çapında temsil gücü olan bir parti haline gelmiştir.
Diğer tarafta gerilla mücadelesi legal çalışmalara da destek vermektedir. Gerilla yarım asırda güçlüce varlığını his ettirmektedir. Bu his ettirme öylesine güçlü hale geldi ki dünyanın en önemli gerilla hareketi olarak yerini almaktadır. Bu kadar öncülü olan Kürt hareketi, Başkan Öcalan önderliğinde, diğer öncü birliklerinin etkin müdahalesiyle 50 yıldır birliğini ve beraberliğini sıkıca korumaktadır. PKK gerillası vurduğu her yerde etkin sonuçlar çıkartmaktadır. Kürtler gerilla eliyle olduğu kadar legaldeki kuruluşlarıyla da etkin bir güç olarak kendini korumaktadır.
Bu güçlü yapının dostlara ihtiyacı çoktur. Ben kendi adıma ve örgütüm adına bu dostluk çerçevesinde konumumuzu korumaktayız. PKK hareketi ortaya çıktı çıkalı bizler de bu hareketin yakın dostları olarak kendi konumumuzu mütalaa ettik. Zindanlarda birlikteydik, ortak komünlerde bir aradaydık, yurt dışında 1980’den itibaren Başkan Öcalan’la yakın dostluk ve eylem birlikteliği içinde yerimizi aldık. Avrupa çalışmalarında da bizler Kürt halkının haklı mücadelesinin yanında olduk. PKK ve bu çerçevede yerini alan her harekete dost olduk, yoldaş olduk. Bu destekte legal ortamda olduğu kadar illegal alanda da etkin olarak yerimizi aldık.
Güncel olması itibariyle Suriye’de Kürt sorunu önem taşımaktadır. Esad bu soruna olumlu yaklaşımlar sergilerken son dönemde Türkiye ile ilişkili olarak gerilemeler yaşadığını fark ediyoruz. Öncelikle Türkiye ile ilişkileri iki maddeye oturtan (Türkiye silahlı kuvvetleri TSK’nın Suriye’den derhal çıkması, ikincisi ise teröre yapılan desteğin kesilmesi) Esad, son röportajlarında bu iki maddenin “şart olarak” görülmemesi gerekir, iki komşu ülkenin arasında böylesine askeri müdahalenin olmaması gerekmektedir. Bu anlamıyla askerin çekilmesi gerekmektedir. Bunu “şart” olarak görmememiz gerekir. Bu konuda garantörlerin rolü büyüktür” yönünde yaptığı açıklama önem taşımaktadır. Esad, Türkler bu açıklamayı sanki öne sürülen iki maddenin ihmali ya da zamana yayılması gibi anlama almaktadırlar. Esad’ın ifade ettiği bu iki madde çok tutarlıdır, bir yumuşama göstermemektedir. Üzerinde durduğu garantörlükler ise geri adım gibi gelse de iki maddenin geçerliliği üzerinde bir kuşku yaratamaz. Tam bu noktada Kürt olayı gündeme gelir.
Erdoğan’ın Esad’ı, Kürtler konusunda sıkıştırdığı açıktır. Ancak Esad Kürtler konusunda tutarlı bir şekilde Erdoğan’ın tezlerine karşı durmaktadır. Erdoğan’ın, Kürtlere karşı baskı uygulaması isteğini ret ederek ülke iç sorunlarına ait olan Kürt meselesinin dış güçlerle çözülemeyeceğini izah edip durmaktadır. Diğer konularda toptan anlaşma sağlansa bile Kürt sorunu Erdoğan’la birlikte çözülmeyecek bir sorun olarak ortaya konmaktadır. Ancak Esad, Kürt konusunda istenilen adımları hala atmakta yetersiz davranmakta olayı Muhaberat Teşkilatı çerçevesinde ele almaya devam etmektedir.
Esad, Kürt sorununun çözümü için Erdoğan’la anlaşmaya gidebilir mi? Bence olay öylesine kolay değildir. Kürtler Rojava’da çok gerçekçi adımlar attılar, siyasi, sosyal ve askeri açıdan sorunlarını çözmüş durumdalar. Elbette SDG kapsamı öylesine kolay yürütülemez. Afrin, Kobani, Kamışlı merkezlerinde oluşan Kürt kitlesi şu an SGD’nin kapsadığı yerleri egemenlik altına alıp sonuna kadar yürüyemez. Özelikle Arap aşiretleri sonuna kadar bu birliktelikle ortak şekilde yürüyemez; Aşiretler kendi çıkarları için her an farklı siyasi tercihler yapabilirler. Bu da SGD’nin taşıdığı hedefle bozulabilir. Aşiretler olayı Fırat’ın doğusunda sürekli sorun kaynağı olacaktır. Bu konuda uzun zamandır yazıp duruyorum: bu sonuncu aşiret ayaklanmaları bastırılır ama sonu gelmez, aşiretler yine ya Suriye devletinin ya da başka güçlerin, ABD’nin, Türkiye’nin, İran’ın ya da başka çevrelerin etkisi altında kalarak ayaklanabilirler. Kürtler bu soruna önemle eğilmeleri gerekiyor.
Suriye Esad diliyle gündeme getirdiği “Kürtlerle sorunlarımızı diyalogla çözeceğiz” söylemiyle önemli bir adım ileri gitmiştir. Bu bakış açısıyla Kürt sorunu diye bir sorun olduğunu beyan eder. Bu beyana göre de siyasi çözümler üretmek kalıyor. Ancak görüyoruz ki bu sorun siyasi olmaktan çok Muhaberat Teşkilatı ilişkisiyle küçümsenmektedir. Olay, Muhaberat’ın silahlı güçlerce kurduğu bir bilgi alışverişi düzeyine takılı kalır. Oysa Esad’ın dile getirdiği çözümde sorun siyasi çözümdür, Kürtleri siyasi olarak ele alacak bir yaklaşım gerektirir. Yanlış olan da budur. Bu, sorunu daha da uzatır ve daha da kötü yollarla çözülmesine yol açar.
Kürtler siyasi çözüm için ısrarlıdırlar. Bu da onların hakkıdır. Bölücü olmayan Kürtler yerel yönetimde genişleme, mahalli idarelerde seçilme, anadilin diğer azınlıklar gibi öğrenilmesine ve devlet eliyle eğitim sistemine kazandırılması gerekmektedir. Bunlar yanı sıra dev bir askeri güce ulaşmış olan ve ülkenin teröre karşı korunması için hayatını veren askersel gücü de hesaba katılmalıdır. Bu askeri güç, Suriye ortak vatan gücü olarak ve belli bir bölgenin koruyucu gücü olarak yerini almalıdır.
Benim burada önereceğim en önemli gerçek Kürtlere siyasi çözüm için Suriye yetkililerini zorlamaktır. Bu gerçekleşene kadar da bu ısrarlı çabamızı sürdürmemiz gerekmektedir.
Kürtler kendi sorunlarını kendileri çözecektir. Benim önerdiğim her şey Kürtlerin önerileri karşısında bir hiçtir. Onlar mücadele ederek bu hakkı kazandılar. Suriye benim anavatanım olmasına karşın Kürtlerle haklı davalarıyla da omuz omuzayım. Bunu insanlık adına, demokrasi adına sonuna kadar savunacağım.
Suriye’de hangi koşularda yaşadığım sorunuza gelince, verilecek cevabım açıktır.
Suriye’de siyasi mülteciyim. Devlette hiçbir şekilde yer almadım. Ben ve Abdullah Öcalan yoldaşla birlikte Suriye devletiyle ilişkimiz sürdü. Bu sürüş asla kendi irademiz ve siyasi kararlılığımızdan taviz vermedik. Suriye’de bizler üzerinde hiçbir baskıya yer vermedi. Baskıya yol açacağını anladığı zaman da ülkesinde kalmamamız gerektiğini vurguladı. Öcalan bu açıdan bakınca Suriye’den ayrıldı. Ben ise tam bir yıl zindanda kalarak bu süreci atlattım. Zindandan çıkınca da bana yapılan ihtarlar başladı. “Sakın bir eyleme girmeyeceksiniz” denildi. Bu baskılara maruz kaldık ama Türkiye’nin istediği şey olan benim teslim edilme gerçekleşmedi. Ama bu durumda bizler Türkiye’ye yönelik eylemleri Türkiye’deki yoldaşlarımızın kararlarına bağladık.
Şu anda halen Türkiye merkezli çalışmalarımız sürmektedir. Akdeniz, Ege, Marmara ve Anadolu bölgelerinde çalışmalarımız sürmektedir. Tabi ki Avrupa çalışmalarımız da önemle sürmektedir.
Örgütümüz yıllardır önemli adımlar atmıştır. Bu gelenek örgütümüzün geleneğinde egemen bir yana sahiptir. Türkiye sathında, gerici iktidarlara, onun Polis Teşkilatı’na ve Ordu ve Jandarma’ya karşı ilk eylemleri gerçekleştiren örgütümüzdür. Zindanlar sürecinde de öncü etkinlikler yapan örgüt THKP-C (Acilciler) örgütüdür. Bugün de elimizden geldiğince Kürt hareketinin öncü güçlerine destek sağlamak ve onlarla ortak eylemler yapmak gerektiğinde bulunduğumuz bölgelerde bu türden desteği yapıyoruz.
Suriye’de bu iç savaş nedeniyle kurduğumuz Mukaveme Suriyyi örgütü bulunmaktadır. Hala bu örgüt Suriyeli gençleri toplamaktadır. İç savaş buyunca 108 şehit 325 yaralı veren bir örgüt olarak bizler Suriye ordusuna destek olduk. Silahlarımızı bu devlet verdi. Aynı anda Kürtlere de vatan savunması adı altında silah verildi. Bu ülkeyi bizler batısında, Kürtler kuzeyinde savunarak haklı mücadele verdik. Mukaveme Suriyyi Genel Komutanı olarak bu savaşta ben de yaralandım. Hala bu örgütün Komutanı olarak savaş bitene kadar da bu mücadeleyi sürdüreceğim. Ama bu devletle yakın ilişkime rağmen asla ve hiçbir zaman bu devletin adamı olmayacağım.
12 zindan yattım Türkiye’de, yurt dışında ise 4 cezaevi geçirdim. Türk devleti benim baş düşmanımdır.10 Kez suikasta uğradım. Ağır yaralandım ama mücadeleme asla ara vermedim. Bugün de Türkiye çalışmalarımıza güçlüce devam etmekteyiz.
Yorumlar (0)
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!
