Mihrac Ural
26 Ağustos 2024, 21:21 | Ortadoğu
Mihrac Ural Türkiye, Suriye ve Kürtler Hakkında Ne Diyor? (Röportaj: Dursun Ali Küçük)
Dursun Ali Küçük, Mihrac Ural’la röportaj yaptı. Bu röportaj Türkiye, Suriye ve Kürt sorunuyla ilgili açıklamaları dile getiriyor. Video linkinin üzerine tıklayarak videoyu izleyebilirsiniz.
Dursun Ali Küçük:1-Suriye -Türkiye yakınlaşması var mı? Türkiye-Erdoğan çağrıları neyi amaçlıyor?
Mihrac Ural: Türkiye yakınlaşmak istiyor ama bu istek hiç de gerçekçi değildir. Erdoğan buluşmak istiyor ama ne için buluşulacak, bu net değildir. Esad açıkça iki unsur sıraladı, birincisi; Türk Silahlı Kuvvetlerinin Suriye topraklarından çekilmesi ve Türkiye’nin terör örgütlerine yaptığı desteği sona erdirmesi. Bu iki kısa istek gerçekçi bir buluşma nedenidir, açıktır ve ikircimli değildir. Ama Erdoğan öyle bir yaklaşıma gelmiyor, tekrar buluşmak ama hiçbir belirgin noktası açık olmayan buluşmaktan söz ediyor. Bu nedenle Erdoğan’ın çağrısı, bu adamın yıllardır bize öğrettiği, çağrıları her zaman bir tuzak olmuştur. Bunu Esad da kendi tecrübesiyle anlamış ve buluşma çağrılarına karşılık aklı başı yerinde iki unsuru koymuştur. Bu iki unsuru kabul etmeyen bir Erdoğan’dan her türlü üçkağıtçı bir durum tezahür eder.
Buradan hareketle Erdoğan’ın, iç ve dış çevrelere gönderdiği mesaj bulunmaktadır. İşte “barışçıl olan, çağıran benim” demeye getiriyor. Bu, ülke ekonomisinin battığı ve dış güçlere bağımlılığının açıkça belirdiği bir kesitte ortaya atılmış bir çağrıdır. Erdoğan bu çağrısıyla zaman kazanmak istiyor. Son seçimler, AKP’nin artık ikinci parti olduğunu gösterdi. Önümüzdeki seçimlerde ise hezimete uğrayacak bir partiyi kurtarma çabasıyla bu çağrılar yapılmaktadır.
Erdoğan’ın çağrıları bu yönüyle iki yüzlü çağrılardır. Ciddiyeti olmayan çağrılardır. Bu yüzden anlaşılıyor ki çağrılar gerçekçi değildir, iki yüzlüdür. Bu nedenle de bu çağrılara Esad’ın vereceği cevap çok açıktır; iki şartı kabul et, yoksa görüşme olmayacaktır.
Dursun Ali Küçük: 2-Astana süreci çöktü mü? Putin Türkiye’nin görüşmesini istedi Suriye’yle. Türkiye Rusya’dan yeni bir taviz mi alıyor? İran bu işin neresinde?
Mihrac Ural: Astana süreci önemli bir süreçtir, sonrasında gelen tüm toplantıların temel olarak alındığını gösteriyor. Ancak bu tür iç savaş ortamlarında dengeler çabuk bozulabilir ve değişebilir. Astana süreci artık geride kaldı. Yeni oluşumlar, yeni talepler öne geçti. Böylece süreç şu an itibariyle Erdoğan’ın çağrısı ve Esad’ın cevabı etrafında dönmektedir. Bu görüşme isteğinin ne kadar ciddi olabileceği üzerinde durulmaktadır. Esad, Erdoğan’a güvenmemektedir. Erdoğan’ı açıkça yalancı diye yorumlamasa da bizler böyle görmekteyiz. Bu açıdan zorlu bir süreç, ucu açık bir çekişme sahneleriyle birlikte bu görüşmenin gerçekleşmesi çok güç görülmektedir.
Ancak Putin’den gelen dayatmalar oldukça anlamlıdır. Putin, Türkiye’den Suriye’yle görüşmesi gerektiği vurgusu yapmaktadır. Erdoğan buna uygun politika izlemekte sakınca görmemektedir. Çünkü iç sorunlar ve dış sorunlar böylesi bir çağrıyı gerekli kılmaktadır. Bu çağrılara uyan Türkiye Ruslardan yeni tavizler koparmak üzere bu çağrıları yapmamaktadır. Ortalıkta Ruslardan koparılan bir taviz de yoktur. Ruslar kendi oyunlarını oynamakta, her iki tarafla da bu oyunları gerektiği gibi yürütmektedir. Buradan açıkça görülmektedir ki Esad, Rusların dayatmalarına karşı başı dik, ülkesinin çıkarlarını korumaktadır. Aksi takdirde Rus baskısı altında kalan Esad’ın şimdiye kadar Erdoğan’la kırk görüşme yapmış olması gerekiyordu.
İran’a gelince: durumlar Ruslardan biraz farklı olsa da onlar da kendi çıkarları için tüm taraflarla belli bir politika izlemektedir. İran, Suriye’de Halep, Humus, Şam ve Der el Zor dörtgeninde oluşturduğu etkinliği korumak üzere Hizbullah’ın militanlarıyla kendi çıkarlarını oluşturmaktadır. Bu bölgelerde durumlar nasıl olursa olsun değişmemesi İran için en önemli halkadır. Bu halka aynı zamanda, İsrail’e karşı oluşturulan ve genişlemesi gereken bu durumdur. Bu durumun bozulmaması İran açısından önem taşıyor. Irak bağlantılı bu sürecin kalışı bölge egemenliği açısından çok hayati bir konum oluşturmaktadır. Dolaysıyla İran da en azından Ruslar kadar süre giden bu işlerin aynıyla devamından yana bir politika izlemektedir.
Dursun Ali Küçük: 3-Suriye konusu kısa sürede çözülebilir mi? Türkiye işgali kalkmadan Esad-Erdoğan görüşmesi mümkün mü?
Mihrac Ural: Suriye sorunu daha uzun süre bu koşullarda kalarak yaşayacaktır. Suriye’nin Baasçı kaderi de bu çizgide gerilemelere tanık olunacaktır. Çünkü Baasçı politika daha çok Arapçılık üzerine kuruludur. Arapçılık üzerine yükselen bir partinin tüm Suriye’yi savunması çok güçtür. Çok kültürlülük Suriye’nin kaderidir. Suriye yönetiminde olmak tüm kültürleri benimsemeyi gerektirir. Buna açılım, bu koşulları içselleştirme öyle kolay olmayacağı da bellidir. Bu açıdan bakınca Suriye sorunları Esad -Erdoğan görüşmesi mümkün olsa da hiçbir sonuç alınmayacaktır.
Kanımca en önemli sorun burada belirmektedir, o da Suriye yönetiminin çok kültürlü olmamasıdır. Kürtlerin, Arapların, Süryanilerin ve diğerlerinin ortak yaşamı olan Suriye, bu ortaklığı yönetimde de göstermesi gereklidir. Uzun süreler bocalayacak olan bu sorun, er ya da geç egemen olacaktır. Aksi takdirde, Suriye bütünselliğini koruyamayacak parçalı haliyle uzun süreler öylece sürecektir.
Dursun Ali Küçük: 4- Suriye Kürtlere nasıl bakıyor? Bir hak tanımaya sanki yanaşmıyor? Rojova yönetimi diyalog ve Kürtlerin de haklarının tanınacağı bir çözümden yana. Suriye neden yanaşmıyor?
Mihrac Ural: Suriye Esad diliyle gündeme getirdiği “sorunlarımızı diyalogla çözeceğiz” söylemiyle önemli bir adım ileri gitmiştir. Bu bakış açısıyla Kürt sorunu diye bir sorun olduğunu beyan eder. Bu beyana göre de siyasi çözümler üretmek kalıyor. Ancak görüyoruz ki bu sorun siyasi olmaktan çok Muhaberat ilişkisiyle küçümsenmektedir. Olay, Muhaberat’ın silahlı güçlerce kurduğu bir bilgi alışverişi düzeyine takılı kalır. Oysa Esad’ın dile getirdiği çözümde sorun siyasi çözümdür, Kürtleri siyasi olarak ele alacak bir yaklaşım gerektirir. Yanlış olan da budur. Bu, sorunu daha da uzatır ve daha da kötü yollarla çözülmesine yol açar.
Kürtler siyasi çözüm için ısrarlıdırlar. Bu da onların hakkıdır. Bölücü olmayan Kürtler yerel yönetimde genişleme, mahalli idarelerde seçilme, anadilin diğer azınlıklar gibi öğrenilmesine ve devlet eliyle eğitim sistemine kazandırılması gerekmektedir. Bunlar yanı sıra dev bir askeri güce ulaşmış olan ve ülkenin teröre karşı korunması için hayatını veren askersel gücü de hesaba katmalıdır. Bu askeri güç, ya Suriye ortak vatan gücü olarak veya belli bir bölgenin koruyucu gücü olarak yerini almalıdır.
Benim burada önereceğim en önemli gerçek Kürtlere siyasi çözüm için Suriye yetkililerini zorlamaktır. Bu gerçekleşene kadar da bu ısrarlı çabamızı sürdürmemiz gerekmektedir.
Kürtler kendi sorunlarını kendileri çözecektir. Benim önerdiğim her şey Kürtlerin önerileri karşısında bir hiçtir. Onlar mücadele ederek bu hakkı kazandılar. Bunun, Suriye anavatan olmasına karşın Kürtlerle haklı davalarıyla da omuz omuzayım. Bunu insanlık adına, demokrasi adına sonuna kadar savunacağım.
Dursun Ali Küçük: 5- Sizin Suriye’de pozisyonunuz nedir? Türkiye’ye karşı nedir, Türkiye içinde çalışmalarınız var mı? Selamlar.
Mihrac Ural: Ben Mihrac Ural olarak Suriye’de siyasi mülteciyim. Devlette hiçbir şekilde yer almadım. Ben ve Abdullah Öcalan yoldaşla birlikte Suriye devletiyle ilişkimiz sürdü. Bu ilişki sürecinde asla kendi irademiz ve siyasi kararlılığımızdan taviz vermedik. Suriye de bizler üzerinde hiçbir baskıya yer vermedi. Baskıya yol açacağını anladığı zaman da ülkesinde kalmamamız gerektiğini vurguladı. Öcalan bu açıdan bakınca Suriye’den ayrıldı. Ben ise tam bir yıl zindanda kalarak bu süreci atlattım. Zindandan çıkınca da bana yapılan ihtarlar başladı. “Sakın bir eyleme girmeyeceksiniz” denildi. Bu baskılarla yüz yüze kaldık ama Türkiye’nin istediği şey olan benim teslim edilme gerçekleşmedi. Ama bu durumda bizlerin Türkiye’ye yönelik eylemleri Türkiye’deki yoldaşlarımızın kararlarına bağladık.
Şu anda halen Türkiye merkezli çalışmalarımız sürmektedir. Akdeniz, Ege, Marmara ve Anadolu bölgelerinde çalışmalarımız sürmektedir. Tabi ki Avrupa çalışmalarımız da önemle sürmektedir.
Örgütümüz yıllardır önemli adımlar atmıştır. Bu gelenek örgütümüzün geleneğinde egemen bir yana sahiptir. Türkiye sathında, gerici iktidarlara, onun polis teşkilatına, ordu ve jandarmaya karşı ilk eylemleri gerçekleştiren örgütümüzdür. Zindanlar sürecinde de öncü etkinlikler yapan örgüt THKP-C (Acilciler) örgütüdür. Bu gün de elimizden geldiğince Kürt hareketinin öncü güçlerine destek sağlamak ve onlarla ortak eylemler yapmak, gerektiğinde bulunduğumuz bölgelerde her türden desteği yapıyoruz.
Suriye’de bu iç savaş nedeniyle de kurduğumuz Mukaveme Suriyyi örgütü bulunmaktadır. Hala bu örgüt Suriyeli gençleri toplamaktadır. İç savaş buyunca 108 şehit, 325 yaralı veren bir örgüt olarak bizler Suriye ordusuna destek olduk. Silahlarımızı bu devlet verdi. Aynı anda Kürtlere de vatan savunması adı altında silah verildi. Bu ülkeyi bizler batısında, Kürtler de kuzeyinde haklı mücadele vererek savunduk. Mukaveme Suriyyi Genel Komutanı olarak bu savaşta ben de yaralandım. Hala bu örgütün komutanı olarak savaş bitene kadar da bu mücadeleyi sürdüreceğim. Ama bu devletle yakın ilişki asla ve hiçbir zaman bu devletin adamı olmayacağım.
12 zindan yattım Türkiye’de, seninle de Niğde Cezaevinde birlikteydik, yurt dışında ise 4 cezaevi geçirdim. Türk devleti benim baş düşmanımdır.10 Kez suikasta uğradım. Ağır yaralandım ama mücadeleme asla ara vermedim. Bugün de Türkiye çalışmalarımıza güçlüce devam etmekteyiz.
Mihraç Ural; Türkiye, Suriye ve Kürtler konusunda ne diyor?
Yorumlar (0)
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!
