Haydar Avşar
21 Ağustos 2025, 16:55 | Emek
Kapitalizmin Yapısal Krizleri, Metabolik Yarılma ve Küresel Emperyal Müdahaleler (Haydar Avşar)
Canlı Emek-Ölü Emek Çelişkisi Üzerine Bir Analiz ve İkili İktidar Stratejisi
Öz
Bu makale, kapitalizmin yapısal krizlerini Karl Marx’ın kâr oranlarının düşme eğilimi yasası temelinde yeniden okurken, bu yasanın altında yatan asıl dinamiği, yani canlı emek ile ölü emek arasındaki çelişkiyi merkeze almaktadır. Bu çelişkinin yarattığı ekonomik krizlerin aslında ekolojik, toplumsal, siyasal ve biyolojik boyutları kapsayan bütünsel bir krize dönüştüğü ileri sürülmektedir. Bu süreç, metabolik yarılma kavramı üzerinden detaylandırılmaktadır. Çalışmada, Sovyetler Birliği’nin çözülmesinden 11 Eylül sonrası küresel müdahalelere uzanan tarihsel süreçte, kapitalist sistemin bu içsel çelişkiyi aşma çabalarının savaş, göç, ekolojik tahribat ve canlı varlıkların metalaştırılması gibi yıkıcı sonuçlara yol açtığı savunulmaktadır. ABD ve Batı emperyalizminin yanı sıra İsrail’in bölgedeki rolü ve Türkiye’nin “Yeni Osmanlıcı” politikaları da bu bağlamda incelenmektedir. Makale, sonuç bölümünde bu krize karşı anti-kapitalist ve anti-emperyalist bir cephe tarafından benimsenecek “ikili iktidar” (dual power) stratejisini önermekte; komünal kooperatifler, topluluk destekli tarım, özgür yazılım, otonom medya ve karşılıklı yardımlaşma ağları gibi alternatif örgütlenme modellerinin metabolik yarılmayı nasıl onarabileceğini tartışmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Kapitalizm, Canlı Emek, Ölü Emek, Yapısal Kriz, Metabolik Yarılma, Emperyalizm, İkili İktidar, Komünalizm, Özgür Yazılım.
1.Giriş: Canlı Emek- Ölü Emek Çelişkisinin Epistemolojik Çerçevesi
Kapitalist üretim ilişkilerinin merkezinde, emeğin iki biçimi arasındaki diyalektik ve çatışmalı ilişki bulunur: canlı emek ve ölü emek. Canlı emek, işçinin üretim sürecinde harcadığı yaratıcı insan enerjisidir ve yeni değerin ve artı-değerin tek kaynağıdır. Ölü emek ise, geçmişte harcanmış ve makinelere, fabrikalara, teknolojiye ve sermayeye donmuş emektir; yalnızca mevcut değerini ürüne aktarır, yeni değer yaratmaz.
Kapitalizmin içsel dinamiği, bu iki unsur arasında çözülemez bir çelişki doğurur. Sistemin yaşam kaynağı olan canlı emek, verimlilik artışı ve rekabet uğruna sürekli olarak ölü emek ile ikame edilmeye çalışılır. Karl Marx’ın “kâr oranlarının düşme eğilimi yasası” olarak formüle ettiği temel çelişki, bu ikame sürecinin zorunlu sonucudur. Böylece kriz yalnızca ekonomik boyutta kalmaz; canlı emeğin ve onun içinde var olduğu doğal-toplumsal çevrenin metalaştırılması ve tahribi, krizi ekolojik, toplumsal ve siyasal boyutlarıyla bütünsel bir varoluş krizine dönüştürür.
Bu makale, kapitalizmin bu çok boyutlu krizini, canlı emek-ölü emek çelişkisi üzerinden analiz etmekte ve doğa ile toplum arasındaki bağın kopuşunu ifade eden metabolik yarılma kavramı çerçevesinde açıklamaktadır. Ayrıca, bu yarılmayı onarmak için anti-kapitalist ve anti-emperyalist bir cephenin benimseyebileceği ikili iktidar stratejisini ve somut örgütlenme pratiklerini tartışmaya açmaktadır.
- Metabolik Yarılma: Canlı-Ölü Emek Çelişkisinin Doğa, Toplum ve Biyolojideki Tezahürleri
- İnsan-Doğa Boyutu: Ölü Emeğin Doğaya Hükmetme Çabası
Kapitalist üretim, doğayı canlı emeğin yeniden üretiminin bir parçası olarak değil, ölü emeğin birikim sürecinin edilgen girdisi olarak görür. Doğa, sınırsızca sömürülecek bir “kaynak” ve atık boşaltılacak bir “depo” haline getirilir.
· Toprak ve Endüstriyel Tarım: Kimyasal gübreler ve makineler kısa vadeli verim sağlarken toprağın doğal metabolizmasını bozar, uzun vadede çölleşmeye yol açar.
· HES’ler ve Enerji Sistemleri: Nehirlerin canlı akışını kesintiye uğratan HES’ler, su ekosistemlerinde geri dönüşsüz yarılmalar yaratır.
· Canlı Varlıkların “Cansızlaştırılması”: GDO’lu tohumlar ve hibrit bitkiler, kendi yeniden üretim yeteneklerini kaybederek uluslararası tekellere bağımlı hale gelir. Yoğun hayvancılık sistemleri, hayvanları doğal döngülerinden kopararak biyolojik makineler haline getirir.
· Atık Krizi: Plastik, kimyasal ve nükleer atıklar doğanın geri dönüş kapasitesini aşarak ekolojik sistemleri kalıcı biçimde tahrip eder.
Bu süreç, canlı olan her şeyin (doğa, bitki, hayvan, insan emeği), ölü emeğin (sermayenin) birikim mantığına tabi kılınmasıdır.
- İnsan Bedeninin Yağmalanması: Fonksiyonel Tıptan Konvansiyonel Tıbba Geçiş
Kapitalizm, insan bedenini de sermaye birikim alanı haline getirir. Fonksiyonel tıbbın bedenin bütüncül metabolizmasına odaklanan yaklaşımı yerine, konvansiyonel tıp semptomları baskılayan ve bedeni parçalı bir makine gibi gören anlayışı öne çıkarır. Uluslararası ilaç tekelleri, insan bedenini sürekli tedavi gerektiren bir “Pazar” olarak kurgular. Böylece bedenin canlı metabolizması göz ardı edilerek, ölü sermayeye bağımlı hale getirilir.
- İnsan-İnsan Boyutu: Canlı Emeğin Metalaştırılması ve Parçalanması
Kapitalist üretim, canlı emeği soyut bir “işgücü” metaına indirger. Bu, insanın yaratıcı potansiyelinin tıpkı ölü emek gibi maliyet unsuru haline gelmesidir.
· Sınıfsal Yarılma ve İşsizlik: Otomasyon ve yapay zekâ, işçileri üretim sürecinden dışlayarak yapısal işsizliği büyütür.
· Emperyalizm, Göç ve Ucuz İşgücü: Merkez ülkelerin sermaye birikimi, çevre ülkelerdeki canlı emeğin ucuz biçimde kullanılmasına dayanır. ABD ve Batı emperyalizmi, İsrail ile stratejik ortaklık içinde Ortadoğu’da yürüttüğü politikalarla milyonları yerinden ederek ucuz işgücü rezervi yaratmaktadır. Türkiye’nin “Yeni Osmanlıcı” müdahaleciliği de bu sürecin parçasıdır. Göçmen emeği, yaratıcı potansiyeli yok sayılarak düşük maliyetli, güvencesiz bir üretim girdisine indirgenir.
- Sovyetlerin Çözülmesi, 11 Eylül ve Küresel Emperyal Müdahaleler: Krizi Erteleme Çabaları
Sovyetler Birliği’nin çözülmesi, kapitalizmin canlı emek ve doğal kaynak havuzlarına erişimini genişletmiş, sistemin krizini geçici olarak ötelemiştir. 11 Eylül sonrası işgaller ise enerji kaynaklarını ve stratejik bölgeleri kontrol ederek ölü emek birikimini güvence altına alma girişimiydi. Türkiye’nin Suriye müdahaleleri de bu küresel emperyalist yeniden yapılanmanın yerel bir uzantısıdır. Ancak bu müdahaleler, metabolik yarılmayı derinleştirmekten başka bir işlev görmemiştir.
- İkili İktidar Stratejisi: Metabolik Yarılmayı Onarmanın Yolu
Kapitalizmin krizleri, canlı emek ile ölü emek arasındaki yapısal çelişkiden ayrı düşünülemez. Sistem, varlığını sürdürmek için canlı emeğe muhtaçtır; ancak aynı zamanda onu sürekli makineleştirmeye ve ölü emeğe dönüştürmeye çalışır. Bu durum, kendi köklerini kesen bir ağacın akıbetine benzer: yaşam kaynağını tüketen sistem, sonunda kendi varlık zeminini ortadan kaldırır.
Bu çelişki:
· Ekonomik krizleri derinleştirir (kâr oranları düşer).
· Ekolojik yıkımı hızlandırır (doğa, ölü emeğin mantığına tabi kılınır).
· Toplumsal parçalanmayı büyütür (canlı emek, toplumsal bağlarından koparılır).
Dolayısıyla kapitalizmin sürdürülemezliği yalnızca ekonomik verilerle değil; doğanın ve insanın yaratıcı, canlı potansiyelinin sistematik biçimde yok edilmesiyle ilgilidir. Metabolik yarılma, bu yok edişin hem doğadaki hem de toplumdaki tezahürüdür.
Bu krize yanıt, anti-kapitalist ve anti-emperyalist bir cephe tarafından benimsenecek ikili iktidar stratejisi ile mümkündür. Bu strateji, kapitalist devlet ve piyasa yapılarına entegre olmayan, onlara paralel özerk örgütlenmeleri hedefler:
- Ekonomik Özerklik:
· Komünal kooperatifler ve topluluk destekli tarım (TDT) ağlarıyla doğrudan üretici-tüketici ilişkileri kurmak.
· Yerel para birimleri ve takas ağları ile kapitalist piyasa bağımlılığını kırmak.
- İletişimsel Özgürleşme:
· Özgür yazılım (FOSS) ve açık kaynak teknolojilerle dijital tahakkümden kurtulmak.
· Otonom medya platformları ve topluluk radyoları ile anaakım medyanın ideolojik hegemonyasını kırmak.
- Toplumsal Dayanışma:
· Karşılıklı yardımlaşma ağları (mutual aid) ile sağlık, eğitim ve bakım hizmetlerini topluluk temelinde örgütlemek.
· Kolektif yaşam alanları ve mahalle meclisleri ile doğrudan demokrasiyi hayata geçirmek.
Bu pratikler, canlı emeğin yaratıcı potansiyelini özgürleştiren, doğa ile uyumlu ve metabolik dengeyi restore eden yeni bir toplumsal örgütlenmenin temelini oluşturur. İkili iktidar stratejisi, nihai bir devrim anını beklemek yerine, bu alternatifleri bugünden inşa etmeyi ve zamanla kapitalist sistemi geçersiz kılmayı hedefler.
- Sonuç: İnsani Olanın Dirilişi ve Devrimci Sabır
Kapitalizmin metabolik yarılması, onun yapısal bir sonucudur ve bu nedenle sistem içinde kalıcı bir çözümü yoktur. Çözüm, toplumsal ilişkileri ve yeniden üretim biçimlerini şimdiden, burada dönüştürmektir.
İkili iktidar stratejisi, bu dönüşümün yol haritasıdır. Komünal kooperatifler, dayanışma ağları, özgür yazılım ve otonom medya pratikleri, sadece geleceğin toplumunun prototipleri değil, aynı zamanda günümüzde kapitalizmin yarattığı yıkıma karşı somut birer direniş ve yaşam alanıdır.
Canlı emeğin özgürleşimi, onu metalaştıran sistemden kaçmakla değil, onun tam da kalbinde, onunla çelişen yeni ilişkileri örmekle mümkün olacaktır. Bu, devrimci bir sabır ve kolektif bir irade gerektiren uzun soluklu bir mücadeledir. Ancak gerçek bir alternatif sunmanın tek yolu budur.
İnsani olanın isyanı, bu tahakküm çarkını kırarak yaşamı merkeze alan yeni bir medeniyet inşasına yönelebilir.
—
Yorumlar (0)
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!
Yazarın Diğer Yazıları
- Kutsal Düzen ve Toplumsal Cinsiyet: Doğallaşmış İş Bölümünün Tarihsel İnşası ve Bütüncül Perspektif (Haydar Avşar)
- Burjuva Akademisinin “Çözülüş” Söylemi: İdeolojik Maskeleme ve Zor Yoluyla Tasfiye (Haydar Avşar)
- Demokratik Cumhuriyet, Burjuva Teolojisi ve Sınıfsal Süreklilik: Osmanlı’dan AKP Dönemine Bir Analiz (Haydar Avşar)
- Türkiye’de Patrimonyal Yapı, Sol-Sosyalist Hareketler ve Sınıfsal Birlik Sorunu: Prekarya Merkezli Bir Çözümleme (Haydar Avşar)
- Güvenlikçi Kapitalist Devlet: Norm ve Önlem Yüzleri Üzerine Kaşılaştırmalı Analiz (Haydar Avşar)
