İlkay Seven
19 Haziran 2025, 20:57 | Kadın
Kadınların Devrimci Mücadeledeki Yerinin Tarihsel Süreci ve Günümüz (İlkay Seven)



Kadınların tarihsel ezilmişliği, sınıf toplumlarının gelişimiyle paralel ilerlemiş, toplumsal cinsiyet eşitsizliği üretim ilişkilerinin ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir. Bu bağlamda kadınlar yalnızca devrimci hareketlerin destekçisi değil, devrimin aktif özneleri ve taşıyıcıları olarak faaliyet göstermelidir ve bu tarihsel sorumluluğun bilincinde olmalıdır.
Tarihte Kadın Mücadelesinin Ortaya Çıkışı



Kadınların ezilmişliği, özel mülkiyetin ve sınıflı toplumun ortaya çıkışıyla kurumsallaşmıştır. Engels, kadınların özel mülkiyetle birlikte “ilk tarihsel yenilgiye” uğradığını söyler. Bu yenilgi, yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda ideolojik ve kültürel bir çöküşün başlamasını da aslında beraberinde getirir.
Lenin, kadının kurtuluşunun ancak sosyalist üretim ilişkilerinin kurulmasıyla mümkün olabileceğini net bir şekilde belirtir. Ona göre, devrimci parti içinde kadınların örgütlü katılımı olmadan sosyalizmin inşası eksik kalmaktadır. Kadınlar, hem sınıf mücadelesinde hem de ataerkilliğe karşı mücadelede bilinçlendirilerek, devrimci sürecin asli bir bileşeni haline getirilmelidir.
Kadınların Devrimdeki Rolü
Ekim Devrimi, kadınların ilk kez kitlesel ve örgütlü şekilde siyasal yaşama dâhil olduğu bir süreci başlatmıştır. Bolşevik Parti’nin kurduğu Zhenotdel kadınların eğitim, sağlık, kreş hizmetleri gibi alanlarda toplumsal yaşama katılımını sağlamıştır. Aleksandra Kollontai, kadınların sınıf mücadelesindeki rolünü teorik düzeye taşıyan ilk Marksist kadrolardan birisi olarak tarihe adını yazdırmıştır.
Mao Zedong’un liderliğinde gerçekleşen Çin Devrimi’nde ise kadınlar, Kızıl Ordu’ya katılmış, köylerde kolektif üretime öncülük etmiş ve toplumsal dönüşüm süreçlerinin her aşamasında görev almıştır. Çin Komünist Partisi’nin sloganı haline gelen “Kadınlar göğün yarısını taşır”, kadının eşit ve dönüştürücü rolünü bugün de yansıtmaya devam etmektedir.
Küba Devrimi’nde Vilma Espín’in önderliğinde kurulan Küba Kadın Federasyonu, devrim sonrası kadınların eğitim ve üretim süreçlerine katılımını organize etmiştir. Nikaragua’da FSLN içinde kadın gerillalar, hem cephede savaşmış hem de devrim sonrası sosyal projelerde görev almışlardır. Zapatista hareketinde kadınlar, “Kadınlar İçin Devrimci Yasa” ile toplumsal cinsiyet eşitliğini devrimci bir norm haline getirmiştir.
Türkiye’de ise 1968 kuşağından itibaren kadınlar sol örgütlerde aktif rol oynamış, devrimci örgütlerde kadın yoldaşlar aktif olarak mücadelelere katılmıştır.1980 sonrası gelişen Kürt özgürlük hareketinde ise kadınlar, öz savunma ve jineoloji gibi kavramlarla hem teorik hem de pratik düzlemde devrimci dönüşümün taşıyıcılarından biri haline gelmiştir. YPJ ve YJA-Star gibi yapılar, kadınların askeri ve politik öznelliğini pekiştirmiştir.
Kadınların Devrimci Mücadeledeki Yeri


Ömür Karamollaoğlu ve Süham Över
Bugün 21. yüzyılda kadınlar, kapitalizmin neoliberal evresinde en çok sömürülen kesimlerden biri haline gelmeye devam etmektedir. Esnek çalışma, kayıt dışı bırakılma, düşük ücret ve güvencesizlik gibi uygulamalarla kadın emeği işgücünde dahi ucuzlatılmıştır. Bu sömürü biçimi, kadınların sınıf temelli mücadeleye katılımını, değişimi ve örgütlü mücadeleyi zorunlu kılar.
Latin Amerika’dan Ortadoğu’ya, Avrupa’dan Asya’ya kadar birçok bölgede kadınlar, devrimci örgütlenmelerin merkezinde yer almaya ve aktif rol oynamaya devam etmektedir. Hindistan’da Dalit kadınlarının direnişi, Brezilya’daki MST içindeki kadın öncülüğü, Lübnan ve İran’daki kadın isyanları, feminist öznelliğin sınıfsal bir içerik kazandığı örneklerdir. Kadınların bu özgürlük mücadelesi, özgürlük ihtiyacının aslında ülke ve kıta fark etmeksizin dünyanın en temel uluslararası sorunu olduğunu en net haliyle bizlere göstermektedir.
Türkiye’de de birçok devrimci sosyalist yapı, kadınların sınıfsal ve toplumsal mücadelelerini devrimci bir çizgide örgütlemektedir. İstanbul Sözleşmesi’nden çıkış süreci, artan kadın cinayetleri ve toplumsal baskılar, kadınların mücadele zeminini ve alanını genişletmiştir. Mahalle komiteleri, kadın öz savunma birimleri ve sokak eylemleri, yeni bir devrimci kadın tarzını şekillendirmekte, örgütlü mücadelenin önemini her zaman olduğu gibi ortaya koymaktadır.



Kadınların mücadelesi yalnızca kültürel veya ideolojik dönüşümlerle değil, üretim ilişkilerinin temelden değiştirilmesiyle mümkündür. Kadınlar, üretim araçlarının kolektifleştirilmesi, ev içi emeğin toplumsallaştırılması, ücretsiz kreş ve sağlık hizmetleri gibi sosyalist politikaların uygulanması sayesinde temelden özgürleşmeye başlayabilir. Kadın devrimcilerin partide, sendikalarda, kooperatiflerde, örgütlerde ve cephede aktif yer alması, sınıf savaşımının zaferi için zorunludur.
Kadınlar, devrimci mücadelenin tarihsel olarak dışlanmış değil, inşa edici ve öncü öznesidir. Sosyalist devrimci anlayış, kadınların kolektif kurtuluşunu, sınıf mücadelesinin ayrılmaz parçası olarak kavrar. Günümüzün devrimci kadın hareketleri, yalnızca ataerkilliğe değil, kapitalist sömürüye karşı da sistemli bir direniş sürdürmekte ve örgütlemektedir. Bu direniş, kadınların teorik üretimi, örgütsel pratiği ve devrimci fedakârlığıyla birleştiğinde, yeni bir toplumun öncüsü olacaktır.
Yorumlar (0)
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!
