Atak Logo

Atak Menü

Mehmet Güzel

Mehmet Güzel

26 Ekim 2025, 22:32 | Kadın

KADIN MÜCADELESİ VE ÖZGÜRLÜĞÜ -2- (Mehmet Güzel)

KADIN MÜCADELESİ VE ÖZGÜRLÜĞÜ -2- (Mehmet Güzel)

 

 

KADIN HAREKETİNDEKİ CANLANMA 

 

Kadının, özel mülkiyetle gelen erkek egemenliği altında bu kadar ezilmesi ve yüzyılların – binyılların çabasıyla bu ezilmişliğinin kendisine ‘kader’ olarak inandırılma çabası genelde başarılıdır. Bunun sonucudur ki kadın -genel anlamda ve ortalama kadın-kendisine biçilen statüyü kendisi kabullenir duruma getirilmiştir. Kadının kendini yitirmesi de bu gerçekliktir. Kadının kendi kendini, erkekten daha az değerli olduğunu görmesi, kendini öyle kabul etmesi, binyıllardır üzerinde uygulanan çok yönlü tahribatın ölçüsünü göstermektedir. Kadının kendini yitirişi, tahribatın en tehlikeli ve en uzun süreli olanıdır ve aynı zamanda kadının kendini yeniden yaratması mücadelesi önünde sistemle doğrudan bağıntılı, en büyük engeldir. 

 

Buna rağmen kadın mücadelesi yok değildir. Kadın mücadelesindeki kıpırdanışı, kimi dönemler dünya çapında etkisini hissettirebilmektedir. 8 Mart’ın dayandığı 1857’deki Newyork direnişi bu alanda tarihsel öneme sahip olabilmiştir. Ve on yıllar sonra, bu olay temelinden hareketle 8 Mart’ın Dünya Emekçi Kadınlar Günü olarak ilan edilmesi, kadının mücadelesini ifade etmektedir. 

 

Sınıf mücadelesinin gelişmesi, özgül olarak kadın mücadelesinin ivmesini arttırmıştır. Ancak her gelişimin kendi içinde kimi sapmalar doğurabileceği gibi, kadın mücadelesinde de burjuva, küçük-burjuva sapmalara tanık olunmuştur. Sorunu sınıf, ekonomik, siyasal temellerinden soyutlayıp bir tepkiciliğe indirgeyen Feminizm’in kimi dönemler etkin olduğu görülmüştür. Bu, sınıf mücadelesinin kadın sorununa yeterli ve özgün yaklaşımındaki kimi boşluklardan kaynaklanmaktadır. 

 

Ülkemizde kadının mücadeleye katılımı, sınıf mücadelesinin yükselmeye başladığı dönemlere rastlamaktadır. 1980 sonrasında da devrim durumunun gerilemesine rağmen kadın mücadelesinde bir yükselme söz konusudur. Başlangıçta yine kimi küçük burjuva kadın hareketlerinin yükselmesi şeklinde olduysa da, ekonomik, siyasal, sınıf temellerine dayanan kadın mücadelesinin gelişmesiyle Feminist küçük-burjuva hareketin darmadağın olduğu görülmektedir. 

 

1980 sonrası ağır siyasi-ekonomik koşullara karşı mücadelenin yükseltilmesi çabasında kadınların etkin katılımı vardır. Pahalılığı protesto mitingleri, işkenceye, cezaevlerindeki baskılara, devlet terörüne, koca dayağına karşı mitingler, protestolar ve değişik türde etkinlikler kadınlar eliyle yükselmiştir. Kadın mücadelesinin yükseltilmesi için çeşitli kitle örgütleri oluşturulmuş, yayınsal faaliyetlere de hız kazandırılmıştır. Kadının içinde bulunduğu konum daha etkin ve daha yaygın olarak tartışılır olmuştur. 

 

Bu da kadın mücadelesinin sınıf mücadelesine sıkı sıkıya bağlılığından dolayı, kadının tepkisinin düzen sınırları dışına yönelmesini sağlamaya başlamıştır. Devrime yönelen kadın mücadelesi, mevcut sistemi hedefleyeceğinden ve ona tehlike oluşturacağından dolayı, sistem bunun yolunu tıkama telaşına düşmüştür. 

 

Nasıl ki faşizmin yoğun saldırıları altında, sıradan insan hakları savunusu devrim mücadelesiyle birleşince bunun yolunu tıkamak için bu tür tepkileri düzen potası içerisinde eritmeyi amaçlayan önlemler alınmaya başlandıysa, aynı şey kadın mücadelesinin düzen sınırları içerisinde eritilmesi için yapılmaktadır. Devlet, insan hakları bakanlığı, insan hakları komisyonları, vb. Kurumlar yaratarak, devrime kanalize olma eğilimi gösteren insan hakları sorunlarına duyulan tepkiyi, bu yarattığı supaplar aracılığıyla etkisizleştirme yoluna gitmiştir. ‘80’den sonra gözle görünür bir şekilde artan kadın mücadelesini etkisiz kılmak için de aynı yöntemlere başvurmaktadır. Medeni Kanunda yapılan kimi değişiklikler, komisyonlar ve en son olarak Kadın Bakanlığının kurularak başına bir süs bebeğinin yerleştirilmesi, tamamen bu amaçladır. 

 

Kağıtlar, yasalar üzerindeki düzenlemelerin kadın statüsünü değiştirmeyeceği çok açıktır. Zira kadının statüsünü biçimlendiren olgu, ekonomik, siyasal yapıdır. Bu temele bağlı olarak da ideolojik, kültürel, sosyal etkenler kadının toplumsal statüsünü tamamlamaktadır. Bu öze dokunmayan görüntüdeki düzenlemeler görüntüyü kurtarmaktan öteye gidememektedir. Bu görüntülerle de ülkede kadının eşit olduğu yaygaralarıyla kadın mücadelesi engellenmeye çalışılmaktadır. Oysa kâğıt üzerindeki bu makyaj ve düzenlemeler, ancak burjuva kadınların kullandığı bir lüks olabilmektedir. 

 

Bu düzenleme ve makyajların yanı sıra, kadının var olan ekonomik, sosyal, siyasal cendereden çıkmaması için çalışmalar da yürütülmektedir. Bunun için ailenin-kadının statüsünü koruma atılımlarına ara verilmemektedir. Türk-İslam ideolojisi altında mevcut statü yine devletin kadın bakanlığı kurumu eliyle korunmaya çalışılmaktadır. 

 

images (3) (20)2717643282019083162.

 

KURTULUŞUN İLK KOŞULU 

 

Kadının kendisine biçilen toplumsal konumu, özel mülkiyet esasına dayanan sistemlerle kurulmuştur. Erkek egemenliği, bu esasa dayanan sistemlerle sıkı sıkıya bağlıdır. Sistemlerin niteliği değişse de, özel mülkiyet esası değişmediği için farklı toplumsal sistemlerde (kölecilik, feodalizm, kapitalizm) kadının konumu ve bunun diğer ucu erkek egemenliği niteliği değişmemiştir. Bu statünün binyıllar sürmüş olması ve bin bir araçla pekiştirilmiş olması, sorunu çok derinleştirmiştir. Zira bir anlamda toplumsal sistemler değişmiş, ama kadının konumu değişmemiş, tersine pekiştirilmiştir. Ama bu durum, bu sorunu kadermiş gibi kabullenmeyi gerektirmiyor. Sorun ne kadar derin, pekişmiş ve çetrefilli bir hal almış olursa olsun kurtuluşun mümkün olduğu tartışma götürmez bir gerçekliktir. Kurtuluşun ilk koşulu da kurtuluş mücadelesinin, sorunun dayandığı esas temellere yönelmesidir. Bu temel ise; özel mülkiyet egemenliğidir. Özel mülkiyet egemenliğinin son bulması hemen sorunun nihai çözümü anlamına gelmeyecekse de, çözümün maddi temellerini yaratacaktır. Dolayısıyla, günümüzde kapitalist sistemi hedeflemeyen mücadele, kısır döngü içerisinde kalmaya ve reformizme batmaya mahkumdur. 

 

Mevcut sistem içerisinde kadın mücadelesinin yükselmesi açısından reformların da önemi büyüktür. Mücadelenin gelişimiyle yaratılabilecek reformlar bu mücadelenin gelişimi için birer mevzi olacaktır. Sorunun geniş kitleler açısından kavranması, etkinliğine uygun bir ilgi sağlaması, varlığının tüm topluma kabul ettirilmesi, sosyal yaşamda kimi gelişmelerin sağlanması kadının mücadeleye daha aktif katılması, vb. Koşullarda reformların önemi büyüktür. Reformların önemi, bunların, kadın sorununun çözümünün ilk koşulu olan devrim için birer mevzi olarak kullanılabilmesi açısından büyüktür. Eğer sosyal kazanımlar, reformlar kadın mücadelesinin yükseltilmesi, dolayısıyla devrim mevzilerinin güçlendirilmesi hedefiyle kullanılabilirse önemleri de, anlamları da artmış olur. Bu perspektifle bakıldığında, bunlar, kadın mücadelesinin birer merhalesi olduğu görülebilir. Ama bu reformlar kendi baslarına soyut olarak alındıklarında ve devrim mücadelesiyle bütünleştirilemediklerinde anlamları ve önemleri de çok azalmış olacaktır. Zira sorunun temeline yönelmeden sistemin sınırları çerçevesinde birer parçacık olarak bir taraftan diğer tarafa savrulup durmaya mahkum kalınacaktır. 

 

Yeni toplum eski toplumdan bağımsız değildir. Yeni, eskinin bağrında ilk nüvelerini şekillendirir. Yeni, eskinin içerisinde egemen hale getirilemez. Egemen hale gelecek düzeye vardığında, eskiyi nitel sıçramayla parçalar. Ancak yeni, eskinin içinde egemen hale gelemeyecekse de, o nitel sıçramanın oluşturulması sürecinde de gelişme yöneliminde olur. Bu anlamda mevcut sistemin cenderesi altında, sorunun kavratılması ve kavratılmaya bağlı olarak sosyal yasamda ileri koşulların sağlanması mücadelesi devrim hedefinden ayrı ele almamak kaydıyla küçümsenemez. Aile ilişkilerinde, fabrikada, çalışmanın diğer alanlarında, okulda, sanatta, vs. Alanlardaki ilişkilerde kimi gelişmelerin sağlanması, mevcut sistemin egemenliğine rağmen mümkündür. Bu alanda kimi gelişmeler de sağlanmıştır. Ama bu gelişmeler, mevcut sistem egemenliği içerisinde çözümü sağlamaktan çok uzaktır. Zira sorunun çözümü evrim yoluyla mümkün değildir. Evrimsel gelişim, ancak devrimle çözüme birikim sağlayabilir. Bu doğrultuda değerlendirildiğinde, bu alanlarda kadının özgürlüğü ve eşitliği mücadelesi sosyal ilişkilerde kimi kazanımlar hedeflemeli ve bu kazanımları, yeninin nüveleri olarak değerlendirebilmelidir. 

 

Hiçbir toplumsal hareket, toplumun yarısını oluşturan kadından bağımsız olarak başarıya ulaşamaz. Bu, devrimin başarıya ulaşması için böyle olduğu gibi, kadının kurtuluşu da devrimden bağımsız olamaz. Devrim hareketi, kendinde kadını bütünleştirdiği oranda güçlenir. Ama nicel anlamda sınırlı, kısır bir bütünleşme değil, nitel bir bütünleşmedir bu. Kadın sorununun tüm yönleriyle devrimin hedeflerinden biri olması anlamındadır. Bu da soyut formasyonlarla yetinerek, kadın sorununun çözümünü edilgen olarak devrime bırakmak anlamında olmamalıdır. Özgün olarak kadın hareketinin teorik ve pratik anlamda etkin bir şekilde devrime damgasını vurması şeklinde olmalıdır. 

 

Her devrimde kadın, nicel olarak büyük bir etkinliğe sahip olur. Bu nicel etki nedeniyle de, devrimin yükseliş dönemlerinde kadının konumu ileri düzeylerde olur. Günümüze kadar gerçekleşen devrimlerde kadının rolü ve elde ettiği konum bunun göstergeleri olarak görülebilir. Ve günümüzde Kürt kadınının bu açıdan durumu dikkatle incelemeye değer bir konumdadır. Kürt kadını, Kürdistan’ın aynasıdır. Kürt ulusunun ekonomik, sosyal, siyasal, ulusal esareti, kendini Kürt kadınında en iyi şekilde yansıtmaktadır. Aynı şekilde mücadelede yer aldığı konum, kadının geleceğini belirleme şeklini oluşturmaktadır. Ulusun esareti altında, erkeğin bir gölgesi olan Kürt kadını, mücadelede gerçek kimliğini kazanma aşamasındadır. Kadın, toplumsal konumunu, yerini, kendi kimliğini mücadele içerisindeki etkinliğiyle oluşturmaktadır. Bu anlamda her kadın gibi erkeğin kölesi olan, kendini yitirmiş olan Kürt kadını mücadele içerisinde silahıyla, bilinciyle, örgütlenmesiyle, vs. Tüm etkinliğiyle yeni toplumun yeni Kürt kadını olarak toplumsal konumunu hazırlamaktadır. Ve elbette ki bunu silahlarıyla (geniş anlamda silahlarıyla -tüm etkinlikleriyle) sağlama mücadelesindedir. Zira her kadın gibi Kürt kadını da, ulusal, sınıfsal, siyasal kimliğini kazanamadan kadın kimliğini kazanması mümkün değildir. Kürt kadını, Kürdistan’ın kurtuluşu mücadelesi içerisindeki etkinliğiyle kendi kimliğini, toplumsal konumunu belirleme mücadelesindedir. Bunun somut ilk işaretleri şu andan itibaren şekillenmektedir. Erkeğin ayağını yıkayan, kocasının, erkek kardeşinin, babasının, vs. Erkeğin iki adım gerisinde yürüyen, sofrada erkekten sonra yemek yiyen Kürt kadını, şimdi girdiği toplulukta erkekler tarafından ayağa kalkılarak yer gösterilen kadın olmuştur. Bu, elbette ki mücadelede aldığı yerden kaynaklanmaktadır. Zira Kürt kadını, serhildanlarda, kitlesel tüm gösterilerde, gerilla mücadelesinde, işkencede, vb. Ulusun silkinişi, Kürt emekçi halkının kurtuluşu mücadelesinde en ön saftadır. Ve aynı zamanda tabi ki, kadın- erkek, yeni Kürdistan’ın kurucusu olan gerillanın anasıdır. 

 

9449c7053daf74636e69a4ce4e3a77219069631850432825281

 

SOSYALİZMDE KADIN VE ÖZGÜL ÖRGÜTLENME 

 

Her toplumsal devrimde kadın etkin bir şekilde yerini almıştır ve bu devrimlerin yükselme dönemleri, kadının toplumsal konumunun gelişim gösterdiği dönemler olmuştur. Özel mülkiyetin egemenliğine son vermeyen devrimlerde sorunun çözüm temelleri sağlanamadığı için, devrimin yükseliş dönemiyle birlikte kadının toplumsal konumundaki ilerleme, onu zincirlerinden kurtarmaya yetmemekte ve yine onun esaret kilidi olabilmektedir. 

 

Sosyalizm, özel mülkiyet egemenliğine son veren, kolektif toplumsal sistem olarak, kadının nihai kurtuluşunun bir zeminidir. Ama kadının özgül örgütlenmesi ve mücadelesinden soyut bir zemin değil. 

 

Yaşanan sosyalizm deneyleri ve çözülüşleri kadın sorunu ve özgürlüğü konusunda da aydınlatıcı dersler sunmaktadır. 

 

Şu anda çözülmüş olan sosyalist ülkelerde kadın en ileri toplumsal konuma ulaşmıştır. Siyasal, ekonomik, kültürel, sosyal alanda kadın, toplumda etkin bir yere sahip olmuştur. Yaşamın temel tüm alanlarındaki istatistikler bunun verileridir. Sosyalist ülkelerde kadın, toplumun şekillenmesinde, tarihinde sahip olamadığı bir etkinliği elde edebilmiştir. Ama kadının, tarihinde en ileri toplumsal düzeye sosyalizmde ulaşması, sorunun nihai çözümü anlamına gelmemektedir. Sosyalizmin, içine girdiği tıkanıklıklar ve bu tıkanıklığın çözülüşe neden olması, toplumsal sorunların nihai çözüme ulaşmalarının önündeki engel olmuştur. Yani sosyalizmi çöküşe sürükleyen tıkanıklıkların temel etkenleri, toplumsal sorunların nihai çözümlerinin engeli de olmuştur. 

 

Onu çöküşe sürükleyen etmenlerden arındırılmış sosyalizm, toplumsal sorunların tümünün nihai çözümü sürecinde bir zemin, bir aşamadır. Ama hiçbir sorun, kendiliğinden formülasyonların sihirli mucizesine terkedilerek çözüme kavuşamaz. Sorunlar, kendi özgünlükleri ve özgünlüklerine dayanan yöntemlerle çözüme kavuşabilir. Kadın sorununun çözüm koşulu da budur. Yaşayan ve egemen uygarlığın bir parçası olmaktan kurtulamayan, dolayısıyla, egemen Batı Uygarlığının çelişkilerinin tıkanıklıklarını yaşayıp çöküşe uğrayan sosyalizm, kadın sorununun nihai çözümünü de sağlayamamıştır. Sosyalist ülkelerde kadın, tarihinin en ileri aşamasına ulaşmış olsa da bu gerçeklik böyledir. Kadın yine mutfaktan kurtulamamıştır. Onu mutfaktan, ev işlerinden kurtaracak üretici güçlerin nitel gelişimi sağlanamamıştır. Kadın erkeğin gölgesinden tam anlamıyla kurtulamamıştır. Siyasi, askeri, kültürel yaşamın belirlenmesinde alması gereken yeri tam olarak alamamıştır, vb. Çöken sosyalizmde kadının ulaştığı evre, özel mülkiyet egemenliği altındaki toplumsal sistemlerdeki konumundan nitel olarak çok daha ileri bir evre olsa da, gerçeklik budur. Bu gerçeklik tersinden ifade edilirse; yaşayıp da çöken sosyalizmde kadın, geçmiş sistemlerden nitel olarak ileri siyasi, ekonomik, sosyal, askersel, sanatsal, kültürel alanlarda… kısaca toplum örgütlenmesinin tüm alanlarında, kadın sorunu ve özgürlüğünün çözümü sürecinde en ileri aşamaya ulaşılmıştır. Ama nihai çözüm sürecindeki gelişimin önü tıkanmıştır. Bu tıkanma, sosyalizmin çöküşünü sağlayan etmenlerle yakından ilgilidir. 

 

ypg-kadın5581122815213391657.

 

Her sorunda yeni, eskinin izlerini üzerinde taşır. Yeni, eskiden bıçakla kesilir gibi koparılamaz. Değişim nitel bir dönüşümün ürünü olsa da yeni, uzun bir süre eskinin izlerini, kalıntılarını taşımaya devam eder. Her konu için geçerli olan bu gerçeklik, kadın sorunu için daha da geçerlidir. Binyılların birikimi ve pekiştirmesiyle alışkanlıklar oldukça derin bir yer edinmiştir. Bu, komünistler için de geçerlidir. Zira komünistler, toplum etkileşimlerinden soyut değildirler. Ve bilimsel bakış açısı da bu izlerin bir anda ve tümden silinmesini sağlayamaz. Kadın sorununda erkek cinsi üzerinde çok daha fazla olmakla birlikte, eskinin etkisi ve alışkanlıklarından komünistler de dahil kadın cinsi de bir anda sıyrılamaz. Toplumun değer yargıları, gelenek-görenekler, alışkanlıklar, vb. Bunda büyük bir etkendir. Zira bu alışkanlıklar beş-on yılın ürünü değil, ataerkil dönemden bu yana yaşanan uzun sürecin ürünüdür, dolayısıyla etkilerinin de uzun süreli olması doğaldır. 

 

Bunun yanı sıra kadın sorununda egemen olan taraf erkek, egemenlik altına alınan, kadın olduğuna göre, erkek cinsinin bu alışkanlıklardan kurtulması için gönüllü bir büyük çaba göstermesi beklenemez. Zira sorunda erkek, avantaj sahibidir. Ve bu olgu kimi alanlarda kişisel yaşam rahatlığı yaratmaktadır. 

 

Devrimin, kadın sorununda kendiliğinden çok büyük olanaklar ve çözüm zeminleri yaratacağı açıktır. Ama kendiliğinden bir gelişim hiçbir sorunu nihai olarak çözemez. Bunun yanı sıra devrim sonrası, kadının siyasette, askeri alanda, kültürde, vb. Toplumun oluşumunun tüm alanlarında nicel konumuna uygun bir şekilde yer alabilmesi, kendiliğindenci gelişmeye bırakılarak sağlanamaz. Sosyalizmde yetenek ve yeterlilik, toplumun şekillenişinde yer alabilmenin gereğidir. Ama yetenek ve yeterlilik de, erkek egemenliğinin şekillendirdiği bir toplumsal ortam içerisinde kazandırılmaya çalışıldığında bu alanda kadınlar yine geri planda kalmakla karşı karşıya olacaklardır. 

 

Bu ve benzeri gerçeklikler, kadının özgül örgütlenmesini zorunlu kılmaktadır. Kuşkusuz bu özgüllük, sınıf mücadelesiyle karşı karşıya gelen bir özgüllük değildir. Sorunun tüm yönleriyle kendini ortaya koyabilmesi, çözüm yollarıyla kendini etkin kılabilmesi ve iradi-örgütlü bir mücadelenin bu sorunu nihai çözüme doğru ilerletmesi şeklinde bir özgünlük gereklidir. Kendini tüm yönleriyle dayatamayan, hatta kimi dönemler kendini fiili bir durum olarak dayatamayan sorunun her zaman köklü çözüme kavuştuğu söylenemez. Sosyalizm koşulları için de geçerlidir bu. Sosyalizmden en fazla yararlanacak, en fazla zincirini atacak olan cins kadındır. Ama buna rağmen sosyalizm programında kadının sorunu, genel sınıfsal sorunla birlikte çözüme kavuşacağı ve böylece özgürlüğüne kavuşacağı şeklindeki yaklaşımdan öte ayrıntılı programla yer almamış, bunda eksiklikler bırakılmıştır. Sosyalizmin yaratacağı nimetlerin kendiliğindenliğine terkedilmiştir bir anlamda. 

 

Sınıfsal mücadeleyle bütünleşen, onu tamamlayan, ama bununla uyumlu olarak kadın sorununu kendi özgünlüğü içerisinde çözüme kavuşturacak olan sınıfsal çözümün zorlayıcı bir parçası ve iradi bir örgütlenme olarak kadının özgül örgütlülüğü kaçınılmazdır. 

 

Ekonomik kararnamelerle sınırlı bir sosyalizmin başarıya ulaşmasının olanaksız olduğu çok açıktır. Sosyalizm kitlelere dayanır. İnsanın tüm etkileriyle: bilinciyle, emelleriyle, psikolojisiyle, çevresiyle, geçmiş inanışlarıyla, vs. Yakından ilgili ve bu gerçeklikler ortamında yükselmek zorunda olan sosyalizm, toplumda var olan tüm çelişki ve ilişkilerle doğrudan ilgilidir. Anaerkil toplumdan bu yana geçirdiği ve şu anda içinde bulunduğu sürecin etkileriyle, tüm korkuları, kişilik sorunları, yitirilmişlik konumuyla kadın, sosyalizmin ana konularından biridir. Tüm karmaşık ilişki ve çelişkileriyle, geçirmiş olduğu tarihsel süreçlerin etkisinin iliklerine kadar işlediği sorunlarıyla kadın sorununun çözüm süreci de kadının özgül örgütlenmesinin belirleyici iradi müdahalesi olmadan başarıya ulaşamaz. Bu sorun, günümüzden başlayarak devrimin konusudur. Denebilir ki kadın sorununun abartılması, sınıf mücadelesinin önüne geçirilmesi riskine yol açabilir mi? Kadın sorununa verilen önemin büyüklüğü ne olursa olsun, bunu abartma sonucunu doğurmaz. Çünkü bu sorun, “abartma” düzeyine gelemeyecek oranda zaten büyüktür. Bu önemin yeterince verilmesi, onu abartma değil, tüm gerçekliğiyle devrimin itici gücü yapmak ve çözmeye yönelmek demektir. Bu, sorunun sınıf mücadelesinin önüne geçirilmesi değil, tersine sınıf mücadelesini tamamlayan, onun en önemli parçalarından biri olarak ele almak demektir. 

 

1559048260124-untitled-23821958453217186348

 

SONUÇ 

 

Kadının özgürlüğü mücadelesi çok uzun bir süreç olayıdır. On yıllarla çözüme kavuşabilecek bir olay değildir. Kadının zincirleri binyıllarla örüldü ve halen örülmeye devam edilmektedir. Binyıllarla örülen zincirlerin kırılması da doğal olarak bugünden yarına gerçekleşebilecek kadar basit değildir. Kadının alacağı yol çok zorlu ve uzundur. Kadın sadece sistemle savaşmakla kalmayıp, kocasıyla, erkek kardeşiyle, babasıyla ve hatta bazen yoldaşıyla çatışmak zorundadır. Elbette ki bu çatışma, sistemle olan savasından farklı bir çatışmadır. Ama sonuçta kadının mücadele cephesi daha geniştir. 

 

Kadının önünde uzanan yol ne kadar uzun ve ne kadar zorlu olursa olsun, kat edilemeyecek türden değildir. Esaretten kurtulmak dışında başka bir seçenek de yok zaten. Zorlu yol aşılmak zorundadır. Devrim, bunun tek alternatifidir. Devrimle kadın, önündeki en zorlu engelleri aşacaktır. Sorunun çözümünün zeminine kavuşacaktır. Devrimin yarattığı olanaklar kendiliğinden de olsa sorunu nihai çözüme ulaştırmanın yolunu açacaktır. Ama nihai çözüm, kadının kendisinin öz gücüne bağlıdır. Kendi öz gücüne dayanan, sınıf mücadelesinin bir parçası ve paraleli olan kadının özgül örgütlenmesi, bu şekilde devrim savaşımında en etkin konumu elde etmesi ve zaferden sonra da öz gücüne dayanan -ama biçim değiştiren- mücadelesini yürütmesiyle binyılların esaretini kıracaktır. Sosyalizm bunun zeminidir. Şafak bu zemin üzerinde doğacaktır. 

 

8 Mart 1992 

Paylaş:

Yorumlar (0)

Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!