Levent Sultan
20 Ocak 2024, 05:57 | Ortadoğu
İRAN’IN BALİSTİK FÜZELERİ UYUŞMUŞ “RESMİ ŞUURLARI” KAMÇILADI! (Levent SULTAN)

Gazze savaşı üzerinden yüz günü aşan zaman geçti; hala bu savaşın şiddeti, insanlıkta yarattığı sosyal yıkım ve acılar devam ediyor. Resmi Filistin kaynaklarına göre, çoğunluğu kadın ve çocukların oluşturduğu sivil halktan öldürülenler 25 bini aştı. Yetmedi, yetmiyor ki saldırgan vahşi emperyalist-Siyonist güçler savaşı bölgenin daha geniş alanına yaymaya başladı.
1- 25.12.2023’te Suriye başkenti Şam’da, İran’ın Devrim Muhafızları Ordusu generallerinden ve Kasım Süleymani’nin Suriye’de tuttuğu ‘askeri müsteşar’ Radi El Musevi İsrail tarafından suikastla öldürüldü.
2- ABD’nin 3 Ocak 2020’de Bağdat’ta öldürdüğü Kasım Süleymani’nin ölüm yıldönümünde Kirmenşah’ta mezarı başındaki anma törenine 3.01.2024’te terör saldırısı yapıldı. Saldırıyı İŞİD üstlendi, saldırı bilançosu 84 ölü ve 200 yaralı.
3- Yine 3.01.2024’te Filistinli Hamas örgütünün Siyasi Büro Başkan Yardımcısı Salih El Aruri Lübnan’da İsrail tarafından suikastla öldürüldü.
4- 4.01.2024’te ABD, Irak Haşd El Şabi direnişçi hareketi içinde yer alan El Nuceba Tugayları liderlerinden Abu Takva Saidi’yi hedefleyen bir saldırıyla öldürdü.
5 – 8.01.2024’te İsrail, Güney Lübnan’da faaliyet yürüten Hizbullah örgütünün üst düzey saha komutanlarından ve özel ‘El Rıdvan Gücü’ Komutanı Visam Hasan El Tavil’i suikastla öldürdü.
‘Devlet terörü’ ile kişileri hedefleyen eylemlere ek olarak ABD ve İngiltere, Yemenli Husiler’i hedef alan açık askeri saldırılarını 17 Ocak’ta başlattılar.
Dikkat edilirse, Gazze’deki savaşın alanı çok geniş sahalara yaygınlaştırıldı. Hedef alınan kişiler ve sahalar, bölgede “Direniş Ekseni” denilen güç ve yönetimleri, ayrıca bunlarla ilintili kişi ve kurumları kapsamaktadır. Zira İsrail ve ABD, genel olarak emperyalizm ve Siyonizm adına yürüttükleri savaş ve yaptıkları katliamlar önünde engel olarak bölgede sadece bu “Direniş Ekseni” durmaktadır. Suikastların, saldırganlığın, savaşların hedefi, özünde Emperyalizmin ve Siyonizm’in ortak çıkarlarını, bölge halklarını yönetimleriyle birlikte ezerek “biat etmiş” hale getirmektir. Onun için, direnen halkların seçkin direnişçi önderlerini hedeflediler, hedefliyorlar. Topyekün, kimi halkların kurulu düzenlerini yıkarak parçalar halinde yutulur duruma getirmeye çalışıyorlar. Devletleri içerden çökertme oyunları ile insan dışı vahşilikte terör örgütleri yaratarak eylemlerinde kullanıyorlar. Bunları yaparken ne insan hakkı ne devletler hukuku ne ulusal egemenlik sınırları ne de dünyasal erdemler, hiçbir şeyin sınırlarında durmadan saldırmaktadırlar.
Onun için bu çığırından çıkmış saldırganlığı durdurmak için; bir yandan “haklı olma” çerçevesi içinde “nefs-i müdafaa” hakkını kullanarak örgütlenen halklar oldu. Suriye halkı, devleti ve yönetimi yanında böyle örgütlendi. Yemen halkı Husiler’le birlikte böyle örgütlendi. Lübnan halkının önemli bölümü Hizbullah ve daha başka örgütler bünyesinde böyle örgütlendi. Irak’ta Haşd El Şabi de böyle doğdu. Filistin halkı da zaten 75 yıldır parçalar halinde bile olsa örgütsel yapısını kurmuş geleneksel mücadelesini vermektedir. İran 1979’dan beri gerçekleştirdiği İslam Devrimini korumak amacıyla çok güçlü bir örgütlülük yaratarak “Direniş Ekseni’nin” önder gücü durumunda oldu. Söz konusu örgütlülüklerin hepsi ortak hedefler paydasında “Direniş Ekseni” ruhu ile “koordineli” çalışmaktadır.
ABD ve İsrail’in çığırından çıkmaya başlayan saldırıları ve katliamları “Direniş Ekseninin” tümünü kapsadı. İran ve bu devletin ‘uzantısı’ niteliğindeki kişi ve kuruluşlar baş hedef alınmaya başlandı. O kadar çirkin yol ve araçlar kullanıldı ki, Kuzey Irak’taki Bölgesel Kürt Yönetimi, Suriye’deki IŞİD ve Nusra Cephesi terör örgütleri, Pakistan’daki İran’a muhalif “Ceyş El Adl” (Adalet ordusu) terör örgütü saldırılarda kullanıldı. Ayrıca bizzat ABD ve İsrail’in resmi askeri ve istihbarat güçleri de bu aşamada saldırılarında kimlik gizleme gereği görmez hale gelmiştir.
Gazze savaşı çok karmaşıklaştı. “Direniş Ekseni” büyük bir siyasal ve toplumsal basınç altında direnişçi kimliğini korumak ve sürdürmek zorundadır. Ayrıca da bağımsızlık ve ulusal egemenlik haklarını koruyarak var olma savaşını sürdürmek zorundadır. Dolayısıyla “Direniş Ekseni” adına İran 16 Ocak 2024 sabahında Irak Kürdistan’ında Erbil’e, Suriye’de kimi terör örgütlerine ve Pakistan’daki terör örgütüne 1200 km’yi aşan mesafeden balistik füze fırlattı. Irak Kürdistan’ında Mossad’a ait casusluk merkez karargahı, Kürdistan’ın merkez istihbarat kurumu ve bu kurumla Mossad arasında olan bilgi akışının koordinasyonundan sorumlu yüksek düzeyli bir subayın (D) evi hedefte idi. Suriye’de ABD’nin kumandasıyla çalışan Nusra ve İŞİD de İran’ın füzelerinden nasibini aldı.
Yüz günü aşan Gazze’deki savaş ve insanlık dramı devam ederken, bölgedeki Arap ülkeleri bu savaşı durdurmaya yönelik çaba vermek bir yana, ABD ve İsrail’in savaşı zorlayan ve korkunç katliamlarını “kınamak” durumunda bile olamadılar. Oysa bu ülkelerdeki kamuoyu Filistin’de yaşananlardan dolayı İsrail ve ABD’ye karşı korkunç bir kin ve tepki içindedir. Ancak duyarsız, tavırsız olan bu ülke yönetimleri kendi halklarını susturduğu gibi alttan alta da ABD ve İsrail’i tedirgin etmemek için bir çeşit “orta yol” tutturmaya devem etmektedirler. Bu keşmekeşte İran’ın Irak’a ve Suriye’ye attığı balistik füzeler, ortamdaki siyasi ve duygu karmaşıklığını “duru atmosfere” taşıdı. Bu atmosferde Gazze’deki savaşın acıları, ölümleri, yıkımları yokmuş gibi oldu, üstüne perde çekildi. Ölü mü diri mi olduğu tartışma götüren Arap Birliği Örgütü alelacele toplandı. Genel sekreteri Ahmet Abu Elğays, mezarından çıkarak İran’a karşı “kınama” bildirisi yayınladı. Ağırca bir dil kullanıldı. Abu Elğays’a göre İran, ‘Arap ülkelerinin ulusal egemenlik haklarına karşı tecavüzde bulunmuş’ olmaktadır!
On yıllardır emperyalizmin ve Siyonizm’in havuzunda oynaşan bu yönetimler, 75 yıldır İsrail ve ABD’nin Filistin üzerinde ‘ulusal egemenlik ihlallerini’ görmemektedirler. Özellikle İsrail’in oyun oynar gibi her gün Lübnan’a, Suriye’ye saldırılarında ulusal egemenlik ihlallerini hiç mi hiç görmemektedirler. En acısı, 25 bini aşan Filistinliyi katleden İsrail’in katliamlarına gık yokken, Irak Kürdistanı’nda Mossad merkezi uçurulunca kıyametin koparılmasıdır. Birleşmiş Milletler’e “şikayet” zorlaması da olmaktadır.
Maalesef, halkların kaderleri üzerinde saltanat kurmuş hükümranlar “çirkin” oyunlarla dönen çarklara çıkarlarına geldiği gibi yön vermektedirler. Ancak halkların da siyasi ve duygu evrimi, ona gelecek üzerine yön verme gücü sunmaktadır. Kulakları tırmalayan sesler bu yöndedir. Örgütlülük, mücadele ve direnişten başka yol yok. BARIŞ hep talep edilir, ama bunu kimse vermeyecek! Barış mücadele ve direniş ile koparılabilecektir.
20.01.2024
Yorumlar (0)
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!
