Rıza Aydın
05 Ocak 2025, 20:20 | Ülke
İLGİNÇ ZAMANLARDA YAŞAMAK (Rıza Aydın)

Çin kültüründe birine beddua edecekleri zaman, “ilginç zamanlarda yaşayasın” derlermiş. İlginç günlerde yaşamak çetindir; çünkü olağan gidişata uygun değildir gidişat, ne olmakta olduğunu, ne olacağını kestirmek zordur. Ne demek istediğimin daha iyi anlaşılması için kısa bir tarih yolculuğu yapalım istiyorum.
Roma İmparatorluğu döneminde doğan Hristiyanlık, devletin dışında, sade, yoksul halka dayanan bir halk hareketi olarak ortaya çıkan bir ekol olarak doğar.
Roma İmparatorluğu yoksullara dayanan bu halk hareketini 250 – 300 yıla yakın bir dönem yasaklar, yakalanan Hristiyanları arenalarda aslanların önüne atarlarmış, bu yüzden Hristiyanlar tıpkı bir zamanların komünistleri gibi, gizli olarak örgütlenerek varlıklarını sürdürmüşler; Kapadokya’daki yeraltı kiliseleri işte bu dönemin ürünüdür.
Sonra…
Sonra Roma İmpartorluğu, yasaklayıp, katletmekle baş edemediği Hristiyanlıkla barışıp, onu devletin resmî dini haline getirerek, devleti dinin kurallarına göre düzenlemeye başlamış; İsa’dan sonra 325 yılında İznik’te yapılan toplantıda, din devlet için de uygun hale getirilmiş. Sonuç olarak, yoksul halk içinde kitle tabanı da olan bir akım, bir ekol, devlet gücü ile birleşerek, halk tabanı da olan bir diktatörlük türünün oluşmasına yol açmış. Bu da, o zamana kadar eşi benzeri bilinmeyen, engizisyon denilen, “din devletlerinin” doğmasına yol açmış.
Böylece, bir zamanlar iktidara muhalif olan Hristiyanlık, devletin resmî dini haline gelince, devlet dışında oluşan sivil bir halk hareketi olan dini kesimler de devlet ile bütünleşince, bu kitlesel halk tabanına, halk gücüne dayanan, çok otoriter bir dikta rejiminin doğmasına yol açmış. İşte engizisyon döneminde, Hristiyanlığın kurallarına göre yönetilen din devleti budur; yani burada şunun altını çizerek vurgulayalım ki, engizisyon, kitlesel tabanı arkasına alan bir din devletidir. Marksistler zaman zaman, eğer bir gün gelir, Marksist hareketler de, devletle uzlaşarak, devleti ortadan kaldırmayı değil de, devleti güçlendirmeye çalışırsa, Hristiyanlığın başına gelen, Marksistlerin de başına gelir mi diye fikir yürütmüşlerdir; bence 1914’de, Birinci Dünya Savaşı başlayınca, Alman Sosyal Demokrat Partisi’nin (SPD), savaş bütçesine güven oyu verip, “vatan savunması yapıyoruz” adı altında savaş hükümetini desteklemeye başlayınca Marksistlerin de başına bu bela gelir, böylece Marksistler de böylesi ilginç bir dönemde yaşamaya başlarlar. Savaş Hükümetini desteklemeye karşı çıkan Karl Liebknecht ile Rosa Lüksemburg, gibi Sosyal Demokratlar, Sosyal Demokratların desteklediği hükümet tarafından imha edilirler. Şimdi bu tarihi tecrübeyi düşününce, benim korkum şu: yoksul halk tabanına dayanan bir muhalefet hareketi olan DEM partisi gibi Kürt muhalefeti de, İmralı’nın sözüne uyup, “Devlet Bahçeli ile Tayip Erdoğan’ın başını çektiği paradigmayı” desteklemeye başlayınca, buna karşı gelecek olanların da tıpkı Spartaküsler gibi yani Rosa Lüksemburg gibi imha edilirler mi diye endişe ediyorum. Bu ilginç zamanda en büyük endişem bu. Ülkemiz eşi benzeri olmayan ilginç günlerde yaşamaya doğru hızlı adımlarla gidiyor. Bu sürecin hayırlara vesile olup, tarihte iyi anılacağına ihtimal vermiyorum.
* * *
Sonra, tekrar tarihe dönersek, şunları da söylemeliyiz.
Engizisyon, Hristiyanlık dışında kalan o zamana kadarki bütün kültürel birikimi yok etmek için kitapları kütüphaneleri yok etmeye başlamış; Aristo gibi antik filozofların eserlerini bile yakıp yok etmeye başlamışlar.
Sonra Batı ülkelerinde engizisyonun olumsuzlukları görülüp, bu durum aydınlar arasında tartışılmaya başlanıyor; Engizisyondan kurtulmak için de Rönesans hareketini başlatırlar.
“Yeniden doğuş” anlamına gelen Rönesans, aslında “geriye gitmek”, yani eskide olanı, geride kalanı, geri getirmek anlamına gelir. Eskiden olan, geride kalan sistem neydi?
Din ayrıydı, devlet kurumları ayrıydı; Rönesansçılar da bunu savunup Din ile Devleti ayıralım demeye başlarlar.
Sonunda 1789 Fransız Devrimi ile bu sağlanır, yani dini kurumlar ile devlet birbirinden ayrılır; bunun adına da Laiklik denir. Laiklik kişilere özgü bir kavram değildir, devlet sistemine özgü bir kavramdır, dini kurumların yani dinin devletten ayrılmasını, devletin kendi kuralları ile işletilip, dini de denetlemesini içerir; laiklik kısaca budur; din ile devletin ayrılması anlamına gelir. Böylece Rönesans döneminde Engizisyonun yok edip unutturduğu değerler, bilim, felsefe kitapları tekrar canlandırılmaya başlanılır.
Şimdi, geçmekte olduğumuz bu ilginç günlerde, eğer sosyal bir muhalefet hareketi olan DEM Parti ile ifade edilen demokratik Kürt hareketi, İmralı’nın sözüne uyup, “Devlet Bahçeli ile Tayip Erdoğan’ın başını çektiği paradigmayı” destekleyip, bunların peşine takılırsa çok ilginç günlerde yaşayacağız demektir; bu devrimci sosyalistler için hiç mi hiç iyi olmayacak diye endişe ediyorum. Umarım endişelerimde yanılırım.
Hadi Haktan hayırlısı diyelim.
Aşk ile
Yorumlar (0)
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!
