Şükriye Ercan
04 Ekim 2025, 22:38 | Ülke
Hesap Verilmeyen Hafıza: Maraş’tan Sivas’a, Failler Ölse de Suç Yaşıyor (Şükriye Ercan)
Yazarımız Şükriye Ercan Ökkeş Kenger ile ilgili yazdı.
Bu ülkenin toprağı, yalnızca medeniyetlerin değil, inkârın ve cezasızlığın da katmanlarıyla dolu. Maraş, Çorum, Sivas, Gazi, Roboski… Hepsi bir zincirin halkaları. Hepsinde ölenler farklı, ama senaryo aynıydı: Devletin göz yumması, faillerin korunması, davaların süründürülmesi ve sonunda hakikatin üstünün örtülmesi…
Ve bugün, o zincirin en karanlık halkalarından birinin adı yeniden gündemde: 1978 Maraş Katliamı. 111 insanın katledildiği bu pogromun bir numaralı sanığı Ökkeş Şendiller öldü. Yargılanmıştı, ceza almıştı ama gerçek anlamda hiçbir zaman hesap vermemişti. Tıpkı Sivas Katliamı’nda insanları diri diri yakanların çoğunun hâlâ adalet önünde hesap vermediği gibi…
Bu, bir kişinin ölümüyle kapanan bir dosya değildir. Aksine, bir halkın hâlâ kapanmamış yarasının, devletin hâlâ süren sorumluluğunun göstergesidir.
Maraş Katliamı: Gün Gün Kanla Yazılan Bir Plan
1978’in Aralık ayında Türkiye’nin birçok ilinde sağ-sol çatışmaları kızışmış, siyasi kamplaşma derinleşmişti. Ancak Maraş’ta yaşanan olay, bu gerginliğin çok ötesindeydi. Aşağıda o günlerin kısa kronolojisini bulacaksınız:
- 19 Aralık 1978 – Çiçek Sineması’na bomba atıldı. Sağcı basın ve provokatörler olayı “komünistler cami bombaladı” diyerek Alevilere yıktı.
- 20 Aralık – Sağcı gruplar kentte kışkırtıcı bildiriler dağıttı, camilerde “cihat” çağrıları yapıldı.
- 21 Aralık – TÖB-DER üyesi iki öğretmen (Hacı Çolak ve Mustafa Yüzbaşıoğlu) öldürüldü. Cenazeleri, Alevilere karşı bir linç çağrısına dönüştürüldü.
- 22 Aralık – Kalabalıklar Alevi mahallelerine saldırdı. Evler işaretlendi, listeler dolaştı.
- 23 Aralık – Şiddet doruğa çıktı. Yüzlerce silahlı insan sokaklara döküldü, evler yakıldı, kadınlara ve çocuklara saldırıldı.
- 24 Aralık – Katliam en yüksek noktaya ulaştı. Alevi yurttaşlar evlerinden çıkarılıp linç edildi. Hastanelere bile saldırılar düzenlendi.
- 25-26 Aralık – Saldırılar ancak ordu sokağa indikten sonra kontrol altına alınabildi. Resmî rakamlara göre 111 kişi öldürüldü, yüzlercesi yaralandı, binlerce kişi göç etmek zorunda kaldı.
Bu olaylar kendiliğinden gelişmemişti. Her adımda planlı bir kışkırtma, organize bir yönlendirme vardı. Devlet güçleri saldırılar sırasında çoğu kez seyirci kaldı, bazı durumlarda saldırganlara yol gösterdi.

Ökkeş Kenger (Şendiller)
Dava Süreci: Cezasızlığın Kurumsallaştırılması
Katliam sonrası açılan davada 804 kişi sanık olarak yargılandı. 29 kişi idam cezasına, 7 kişi ömür boyu hapse, 321 kişi çeşitli cezalara çarptırıldı. Ancak:
- Yargılamalar yıllarca sürdü, çoğu ceza temyizde bozuldu.
- 1984’e kadar tüm idam cezaları affedildi.
- 1991’de çıkarılan “terör suçlularına af” yasası ile kalan sanıklar serbest bırakıldı.
- En dikkat çeken isim olan Ökkeş Kenger (sonradan Şendiller) kısa süreli ceza aldı, serbest kaldı, ardından milletvekili oldu.
Bu tablo, Türkiye’de “devletle aynı safta” yer alan katillerin cezalandırılmadığını, aksine sistem tarafından ödüllendirildiğini gösterdi.
Kimlik Değiştirip Görev Alan Katiller: Devletin Cezasızlık Politikası
Maraş sanığı Ökkeş Kenger, adını Ökkeş Şendiller olarak değiştirdi. Bu yalnızca bir kimlik değişikliği değildi; bu, suçun üzerinin örtülmesiydi. Devlet onu korudu, siyasete taşıdı, yasama organına soktu.
Aynı zihniyet Sivas’ta da devredeydi. 2 Temmuz 1993’te Madımak Oteli’nde 33 aydın, yazar ve sanatçının yakılarak öldürülmesiyle sonuçlanan Sivas Katliamı’nın sanıklarından biri geçtiğimiz yıllarda evinde eceliyle öldü. Bir diğeri ise uzun süre İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde çalıştırıldı. Yani katliam sanıkları yalnızca cezadan kaçmadı, aynı zamanda devlet kadrolarında yer buldu.
Bu gerçek, Türkiye’de adaletin nasıl işlediğini açıkça ortaya koyuyor: Katil, suçlu ya da azmettirici olmanız önemli değil; “devletin makbul kimliği” içindeyseniz sizi sistem değil, yalnızca ölüm durdurabiliyor.
Ama eceliyle ölmek, suçun ortadan kalkması anlamına gelmez. Bu insanlar hesap vermediği sürece, bu suçlar da toplumun vicdanında hükmünü sürdürmeye devam eder.

Ökkeş Kenger (Şendiller) ve Muhsin Yazıcıoğlu (İki kravatlı katil)
Cezasızlığın Sonuçları: Yeniden ve Yeniden Aynı Acı
Devletin hesap vermemesi, suçun tekrarlanmasının zeminini hazırlar. Maraş’ta hesap verilmedi, Çorum oldu. Çorum’da verilmedi, Sivas oldu. Sivas’ta verilmedi, Gazi Mahallesi, Suruç, Ankara Garı yaşandı.
Her seferinde aynı cümleleri duyduk: “Provokasyondu”, “karanlık güçlerdi”, “kontrolden çıktı.” Ama hiçbir zaman gerçek sorumlular yargılanmadı. Bu yüzden aynı zihniyet, aynı cesaretle yeniden harekete geçebildi.
Yüzleşmeden Barış Olmaz
Ökkeş Şendiller’in ölümü, bir dosyanın kapanması değil, yeniden açılması gereken bir kapıdır. Çünkü bir toplum geçmişiyle yüzleşmeden geleceğe yürüyemez.
Failler ölse de suç ölmez. Devletin onları koruması, sorumluluğunu ortadan kaldırmaz. Sivas sanığı eceliyle ölse de Madımak’taki ateş hâlâ yanıyor. İstanbul Belediyesi’nde işe alınan fail hâlâ bu ülkenin adalet sistemini sorgulatıyor.
Gerçek adalet, ancak suçun tanındığı, mağdurların onurunun iade edildiği, hafızanın unutturulmadığı zaman gelir. Devletin bir görevi varsa, o da bu suçları aklamak değil, yüzleşmektir.

Ölüm Değil, Hesap Günü Gerek
Ökkeş Şendiller öldü. Sivas sanıklarından biri evinde öldü. Bir diğeri belediyede çalıştı. Hepsi doğru.
Ama bu ölümler, bu kariyerler, bu görevler hiçbirini aklamaz.
Bir halkın hafızasında “adalet” kelimesi hâlâ eksikse, bu eksiklik yalnızca faillerin değil, onları koruyan sistemindir.
Ve eğer bir gün gerçekten demokratik, eşit, özgür bir toplum kurulacaksa; bu, unutarak değil, hatırlayarak ve hesap sorarak mümkün olacaktır.
Çünkü tarih bize defalarca gösterdi:
Failler ölür, ama suç yaşar.
Suç yaşadıkça da mücadele sürer.
Yorumlar (0)
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!
Yazarın Diğer Yazıları
- HUKUK VE ŞİDDET ÜZERİNE SESLİ DÜŞÜNCELER (Şükriye Ercan)
- Meşruiyetin Gölgesinde: Hileli Seçimlerden Çıkar Gerçekliğine ve Kürtlerin Geleceğine Dair (Şükriye Ercan)
- SEMBOLİK ŞİDDET: ŞİDDETİN EN USTACA HALİ (Şükriye Ercan)
- Lütuf Değil Hak, Yardımcı Değil Özne: Alevi ve Kürt Halkları Dizayn Edilemez (Şükriye Ercan)
- Hatırlamak Direnmektir: Çorum Katliamının 45. Yılında (Şükriye Ercan)
