Atak Logo

Atak Menü

Fikri Günay

Fikri Günay

25 Şubat 2025, 00:51 | Ülke

GÜNDEME GELEMEYEN KÜRT SORUNU (Fikri Günay)

screenshot_2025-02-25-17-40-39-992-edit_com2621284852103577967

Kolaj: Sınıf Mücadelesinde Marksist Tutum Dergisi

 

Kürt sorunu için yapılan görüşmelerin nasıl seyrettiği basına pek yansımıyor.

 

DEM Parti heyeti, Irak’ta ve İran’daki Kürt halkının sorumluları ile görüşmeler yaptı. Gözümden kaçmadıysa, kamuoyuna, içeriğe ilişkin doyurucu bir bilgilendirme yok. Sadece Irak ve İran Kürt halkı yetkililerinin sürece olumlu baktıkları belirtildi.

 

Artık, zorunlu olarak Kürt sorununun Türkiye ve bölgede tartışılıyor olması çok değerlidir.


Uzun yılardır tecritte tutulan Abdullah Öcalan’ın iletişim kanallarının kısıtlı da olsa açılmış olması, DEM Parti heyetinin iki kez görüşmesi, genel olarak Kürt halkında ve Türkiye demokrasi güçlerinde olumlu karşılanmıştır.


Diğer yandan buna ek olarak bölgedeki gelişmeler ve görüşmelerinde yansıttığı olumlu bir hava bu sürecin nereye evirileceğini asıl belirleyecek olan elbette Abdullah Öcalan’ın yapacağı ifade edilen açıklama veya çağrıdır.


Bu açıklamanın etki gücünü belirleyecek olan gelişmelerden birisi de yeni güç dengelerini belirlemiş olacaktır.


Kürt halkına yönelik baskı politikalarına karşı, bu halkın kendini var etme direncine baktığımızda; Kürt halkı zaten bu tarihin çoktan kazananı olmuştur.

 

Yani Kürt halkının varlığı, yaşanılan anı, konjonktürü aşan bir noktadadır artık. Tam da bundan dolayı, Kürtler bölgede önemli sonuçlar yaratabilecek bir konumda görünüyorlar.

 

Yani önümüzdeki süreçte, Kürtlerin olası pozisyonları ve gelişimi bölgenin rengini de gösterecek diye düşünüyorum.

 

Yapılacak çağrının etkisi, bu kadar yıldır hapiste olan bir insanın halen gündemi belirliyor olması, söyleyeceği sözün, bölgedeki  gelişmeler için bir anlam taşıması gösteriyor ki, hem Kürt halkının  dört parçaya bölünmesi açısından, hem de bu bölgede çıkarları bulunan güçler açısından dikkate  alınmak zorundadır.

 

Abdullah Öcalan’ın açıklamasının -belki videolu sesleniş olacak- her durumda önemli etkisi olacaktır.

 

Bu çağrı ile sürece bir başlangıç veya bitiş beklenmiyor bence.

 

Her iki tarafta da -Devlet ve Önderlik- çağrının ardından bir adım atmaları beklenmiyor. Yani başlaması beklenen barış ve çözüm sürecinin tarihsel bir zorunluluk ve dinamik bir süreç olacağının ipuçlarını veriyor sadece.

 

Bahçeli’nin, 1 Ekim’deki çıkışından beri her iki tarafın da dişe dokunur bir adım atmaması bu görüşü destekliyor ve bazı çevreler haklı olarak bu durumu eleştiriyor.

 

Basına yansıdığı kadarıyla öğrendiğimiz, Kandil’in açıklamalarında, mesajın video ya da yazılı olması pek çözücü kabul edilmesi beklenmiyor; Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin mutlaka kaldırılması, dolaysız olarak iletişimin sürekli olması gerektiği ifade ediliyor.

 

Görünen o ki süreç, karşılıklı iletişim, bilgi ve olabildiği kadar müzakere ile ilerleyecek.

 

Zira herkes biliyor ki sözün bittiği yerde savaş başlar.

 

Bunun her iki tarafa da yaramadığı 2013 ve 2015’te görülmüştür.

 

Bugünkü manzara, iktidar ve muhalefetin erken seçim ve Cumhurbaşkanı tartışması ile sanki anlaşmışlar gibi temel sorunu -Kürt sorununu- unutmuşlar ve gerçek gündeme hiç değinmiyorlar.

 


Muhalefetin başını çeken CHP, kimi Cumhurbaşkanı yapalım diye tartışırken, iktidarın büyük ortağı AKP, Recep Tayip Erdoğan’ı, üçüncü kez Cumhurbaşkanı seçtirmek için, milletvekili avına çıkmış, dün kendisine en sert eleştiri yapan milletvekilini parti MYK’sına almakta çekinmiyor.

 

Ortadoğu’da görünür hale gelen emperyalist-kapitalist sistemin genel ve sürekli bunalımı, Türkiye dahil tüm ülkelerde ekonomik, sosyal ve siyasal sorunlar, derinleşen bir kriz haline gelmiştir.

 


2011’de başlayan Suriye iç savaşı, başta ABD olmak üzere, kapitalist blok ülkeleri, BOP ‘u –Büyük Ortadoğu Projesi- uygulamaya koymak için dün terörist dedikleri HTŞ denilen  30 kadar terörist yapıyı Suriye’de iktidara getirmişlerdir.

 


Türkiye egemenleri de iç cepheyi güçlendirmek için yararcı bir politikayla, Ortadoğu masasında yer kapmaya çalışmaktadır.

 


AKP-MHP faşist yönetimi  22 senedir artan oranda uyguladığı sürekli faşizmi bu güne değin susan muhalefete doğru genişletince, sokağa bile çıkamayan bu güçten korkup, daha düne kadar sürekli yinelediği “tek terörist kalıncaya kadar” ve “ya silahlarını gömerler ya da biz onları silahları ile gömeriz” diyen Erdoğan, Kürt halkının önlenemeyen direnişinin karşısında ikinci kez İmralı cezaevinin kapısını çalmak zorunda kalmıştır.

 


Bir gün, Türkiye demokrasi güçleri, Kürt halkının özgürlük mücadelesi ile ittifakını yaptığında, çalacak kapı da bulamayacaktır.

 


Artık yapılacak tek şey kalmıştır; İmamoğlu’nun ağzından düşürmediği, “Kurtuluş Yok Tek Başına, Ya Hep Beraber, Ya Hiç Birimiz” savsözünü, gerçek sahiplerine vermek.

Paylaş:

Yorumlar (0)

Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!