Levent Sultan
05 Mart 2024, 17:51 | Dünya
GAZZE SAVAŞI “CAMP DAVİD”İ SORGULATMAYA BAŞLADI (Levent Sultan)

Camp David anlaşması üzerinden 45 yıl geçti. Bu uzun süreye rağmen ittifakın olduğu iki ülke Mısır ve İsrail arasındaki ilişki tamamen bir “güvensizlik ilişkisi” şeklinde sürdü. İsrail’in bölgede 75 yıllık resmi varlığı sırasında gerek Filistin ve gerekse bölgedeki komşu diğer Arap ülke halklarına karşı yürüttüğü katliamcı, terör ve hukuk tanımaz ilişki neticesinde, 45 yıl sonra söz konusu anlaşma “yok olma hükmüne” doğru yol almaya başladı.
Hatırlatma : Camp David anlaşması, 12 günlük gizli sürdürülmüş pazarlık dilimi içinde iki çerçevesi olan bir anlaşma olarak imza edilmiştir. İlki, bölge barışı için Filistin toprakları ve sorunu ile ilgilidir. İsrail Gazze’den ve Batı Şeria yakasından halk seçimleri yapıldıktan sonra çekilecek. Bu alanlarda özerk Filistin yönetimi kurulacaktı. Anlaşmanın bu bölümü 17 Eylül 1978’de imza edilmişti. İkinci çerçeve, Mısır ve İsrail arasında “barış anlaşması” niteliğinde bir anlaşmadır. Anlaşma, iki ülke arasındaki ‘savaş haline’ son verecekti. İsrail’in 1967’de “Altı Gün Savaşı” sonrasında Mısır’dan işgal ettiği Sina yarımadasından çekilecekti. Mısır ve İsrail arasında ‘iyi ilişkiler’ geliştirilecekti. Süveyş kanalından İsrail gemileri güvenli geçiş yapacaklar, Tiran boğazı ve Akabe körfezi uluslararası su geçişleri kabul edilecekti. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 22 Kasım 1967’deki 242 no’lu kararı uygulanacaktı. Anlaşmanın bu bölümü 26 Mart 1979’da imza edilmişti. Camp David Anlaşması olarak iki çerçevesi ABD Başkanı Jimmy Carter huzurunda Enver Sedat ve Menahem Begin tarafından imza edilmişti.
Gerçekten de Mısır ile İsrail arasındaki savaş bitirilmiş oldu. İki ülke karşılıklı olarak diplomatik ilişki kurdu, büyükelçilikler atadı. Karşılıklı olarak ticari ilişkilerini geliştirdi, seyahat edebilme ortamını yarattı. Resmi statülerde ziyaretler yapılır oldu.
Ancak ABD ve İsrail, arzu ettikleri düzeyde “Mısır’la normalleşmeyi” 45 yıllık zaman dilimi içinde gerçekleştiremedi. Yani Mısır “resmi yönetimi” ile iki devlet yönetimleri arasında “normallik” sağlanabilmiştir sadece. Arap aleminin tarihsel köklü devletinin, ulusçu Arap ideolojisinin öncü ülkesi Mısır halkı Camp David’i hazmedememişti, içine sindirememişti. Zira Mısır halkının gözü önünde, bir parçası olduğu Filistin halkı 75 yıldır kıyım kıyım kırılmakta, elinden toprakları alınarak göç ettirilmektedir. Defalarca dünya halkları ve devletlerinin gözü önünde Filistin halkı “soykırımla” yok edilmek istenmiştir. Bunlar yapılırken dünyanın tanıdığı “etik değerler, uluslar arası hukuk, kanun ve kararlarla anlaşmaların” hepsini İsrail ‘ihtiyaç halinde’ çiğnemiştir. Mısır halkı bunları görmüş, yaşıyor, kabullenemiyor. Örneğin aynı halk çoğunluğu, Camp David’e imza atan Enver Sedat’ı (1981’de Menahem Begin ile ortak ‘Nobel Barış Ödülü’nü aldı) mevki ve kariyerlerine bakmadan “vatan haini” saydı. Sonradan ona ‘ölüm cezası’ kesmişti. Mısır’ın “Camp David kapanına” hapsedilmesi, bu ülke halkının Filistinli soydaşlarına karşı sempati ve yakınlığına “çomak” olamadı. Zira Camp David’in varlığı İsrail’i Filistin halkına karşı sistematik projelerini durduramadı. 75 yıldır projelerini aşamalar halinde soykırım çerçevesi içinde yürüte geldi.
Filistin halkına karşı yapılanlar dünyanın gözü önünde olurken “caydırıcı” kalitede bir karşı tepki maalesef olmamaktadır. Bu yüzden İsrail, şarlatanca bir üslupla Filistin halkına iki seçenek dayatmıştır. İlki, “direnişçi eylemliliğini” sürdürerek soykırımla varılacak sonucu kabullenmek. Ya da İsrail’in hakimiyetine uyarak “teslimiyeti” içselleştirmiş tarihsel ulusal kaderini tayin hakkını kaybetmeye göz yummaktır. Her iki durumda da son tahlilde soykırım cenderesi içinde olan bu halk, yok edilme sürecine itilen bir halk olacaktır. Onun için Filistin halkı bu durumu 75 yıldır yaşayarak “var ya da yok olma” tartıları içinde nesnel ve öznel potansiyellerini “değerlendirerek” direniş hattında karar kılmıştır. Dolayısıyla resmi yönetimler dışında Arap ülke halklarının çoğu Filistin halkının yanındadır.
Arap ulusçuluğu önderi durumundaki Mısır halkı gibi Suriye, Yemen, Irak, Lübnan vb. ülke halkları “taraf olma” aktivitesinde çok ileri bir düzeyde olmuştur. Son Gazze savaşı, Mısır halkını Camp David’e rağmen Mısır yönetimini baskı altına alan bir basıncı yapmaya itmiştir. Bu basıncın varlığı şüphesiz ki Mısır yönetimini “tarihsel bir duruş” ile karşı karşıya bırakmıştır. Mısır Dışişleri Bakanı Sameh Şükri, “… İsrail karadan Refah kentine girerse Mısır Camp David’i askıya alacaktır… ” beyanında bulundu. Resmi düzlemdeki bu beyan, içeriğinde epey verileri taşımaktadır. En önemlisi, Mısır halkının kabaran tepkisinde “Camp David” teslimiyet anlaşmasına “reddi” duruştur. En azından söylemde bile olsa Mısır yönetimi halkın eğilimlerine paralel durmayı Gazze ortamında yapmak istemiştir. Gazze savaşı, tüm ülkelerin resmi yönetimleri için olduğu kadar halkların da “açık duruşlarını” sorguladı. Gizli-saklı birçok yüzü deşifre etti. Bunca yıldır korunmasına özen gösterilen Camp David, Vadi Araba, Oslo gibi anlaşmaların Arap halkları için ne kadar “yüz karası” antlaşmalar oldukları Gazze ortamında çok daha fazla sırıttı. Gazze savaşı bütün bunları tabiri caiz ise “ameliyat masasına” yatırdı. Hangi anlaşma nasıl “ölür” ya da “öldürülür”, kestirilmesi şu aşamada zor. Ancak bunları “kasten öldürme” talebi yüksek sesle dillendirilmeye başladı. Gidişat bu yönde…
Halkların kabaran tepkileri dalga dalga büyüyor. Önemli olan, halkların ileriye dönük enerjilerini resmi yönetimlerin işlevsiz, yapıcı olmayan boş kanallara boşaltmamasıdır. Filistin davasına, bir daha dönüşü olmayacak “sorunun” çözümüne hizmeti olmasıdır.
Yorumlar (0)
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!
