Mihrac Ural
20 Ağustos 2025, 11:38 | Ülke
ERDOĞAN TÜKENDİ (Mihrac Ural)

Erdoğan tükendi, bitti. Bu tükeniş yıllardır devam ediyor. Tipik diktatörlerin, devleti ele geçirmenin avantajlarıyla yıllardır varlığını zor yoluyla devam ettiriyor. Yıllar geçtikçe tüm çirkinliğiyle ve artık iktidarını zor yoluyla da olsa koruma şansını tüketen haliyle bugün attığı her adımda tükenişini ilan ediyor. Erdoğan’ın, siyasi İslam’ın temsilcisi olarak dürüstlük namına hiçbir özelliği yoktur, tersine yalan dolan, siyasetinin temel çizgisidir. Siyasal İslamcıların, dünyanın her yerinde aynı tarzda yalan dolanla işlerini yürütmeleri bu çizginin karakteristik özelliğini oluşturuyor. Siyasal İslam’ın, bugün tarihi dolmuş olan Osmanlıcılık peşinden gidiyor olması, çevresinde hiçbir tutarlılık göstermemesi son dönemde tükenişin engellenemez olmasını da getirmiştir.
Erdoğan, İŞİD yandaşıdır ve bu yandaşlığı HTŞ ile birlikte pekiştirmeyi hedeflemiştir. Bugün Suriye yönetimini ele geçirmiş olan HTŞ ile çok boyutlu askeri anlaşmalar yapması, İŞİD’in güçlenmesini sağlamaktadır. Her türden ve boyuttan askeri anlaşmalar yapılması HTŞ eliyle siyasal İslam’ın güçlendirilmesi sonucunu yaratmaktadır. Bu işin diğer boyutu da Rojava ile ilgilidir.
Türkiye Rojava’ya düşmanlık gösteriyor. Üstelik bunu Türkiye ile Kürtler arası ilişkiye bağlı olarak görmektedir. Rojava’yı düşman olarak belirlemiş ve onu yok etmek için elinden gelen her şeyi yapmaktadır. Bu konuda Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, arkasındaki Osmanlıcı devlet aklıyla akıl almaz bir tarzda çaba göstermektedir. Bu cümleden, Osmanlıcılık hedefi güden devlet aklının akıl yoksunluğu anlamına geldiği anlaşılmalıdır. Türkiye, günü birlik Suriye yönetimine yön verirken kendisi de askeri hazırlığını sürdürmektedir. Böylece iki güç bir araya gelip Rojava’yı yıkma, Kürtlerin kazandığı önemli hakları bertaraf etmeye çalışmaktadır. Bu amaçla Arap aşiretleriyle her türden kirli ilişkiler oluşturmakta ve HTŞ güçlerini koruma, kollama ve harekete geçirebildiği her gücü Rojava’ya karşı kışkırtma çabasına girmektedir.
Erdoğan’ın Amacı Kürtlerle Barış Değil Teslim Almadır

Hakan Fidan, Rojava yetkililerini “10 Mart anlaşmasına uymamakla, SDG’yi yeni Suriye ordusuna katılmamakla” suçlamaktadır. Sanki kendisi Suriye bakanıymış gibi sarfettiği bu ifadeler Kürtlere düşmanlıktan başka anlama gelmemektedir. Erdoğan’dan boşalacak koltuğa gözünü dikmiş olan Hakan Fidan, Kürtler tarafından olduğu gibi Türkiye demokrasi güçleri tarafından da şiddetle eleştirilmektedir. Türkiye’nin, tehdit üzerine sürdürdüğü politikasının, ABD onayı olmadan bir savaş açma ihtimali yoktur. Boş konuşmalar yapan Fidan, olası bir savaşta HTŞ güçleri yanı sıra MİT’in organize ettiği kimi Arap aşiretlerini toparlamaya çalışmaktadır. Bu aşiretlerin önemli bir kısmı İŞİD çevresini oluşturmaktadır. Bu açıdan Erdoğan’ın sürdürdüğü anlaşmalarla bu güçlerin savaş kabiliyetlerini artırmakta ve olası bir saldırı için Rojava’ya karşı hazır bir güç olmasını sağlamaktadır. Ama Rojava güçleri bu toplulukları yerle bir edebilecek güçtedir. Son günlerde yeni askeri imkanlara kavuşan Rojava güçleri, olası bir savaşta Şam şehrine girebilecek kudrettedir. Bu gelişmeler Erdoğan’ın hayallerini yerle bir edecektir. Erdoğan, sürdürdüğü yalan politikalarla HTŞ’yi koruyabileceğini, arkasında durarak onu ayakta tutabileceğini sanmaktadır. Oysa tükenmiş olan Erdoğan’ın kendisinin ayakta kalmak için çok ciddi bir desteğe ve onu ayakta tutabilecek ciddi nedenlere ihtiyacı var. Bu ciddi desteği bulamazsa yıkılıp gitmesinin önüne geçilemeyeceğini ifade etmek gerekir.


TC Dışişleri Bakanı Hakan Fidan – SDG lideri Mazlum Abdi
Erdoğan’ın, Rojava’ya karşı ortaya koyduğu hasmane tutum esasında Türkiye’de Kürtlerle geliştirilen “süreci” de bitirmektedir. Başkan Öcalan, büyük fedakarlıkla attığı adımlarla çözüm süreci için ne gerekiyorsa onu yapmıştır. PKK kongresini toplatmış ve fesih kararı aldırmıştır. Bununla da kalmayıp silahları yaktırmıştır. Bu imkansızı zindandaki köşesinden yapabilmiştir. Kamuoyu, Başkan Öcalan’ın bu cesur, barışçı adımlarının ardından devletin yapacaklarını bekler oldu. Ama bakıyoruz ki devlet hiçbir şey yapmıyor. Devlet, hep almak hiçbir şey vermemek üzere şartlanmıştır. Bu adaletli olmayan davranışla devlet yöneticileri Erdoğan ve Bahçeli, yeni sorunlar yaratarak sürecin ruhuna aykırı tutumlar ileri sürerek hiçbir çaba içine girmediler. Bu durumdan da öteye geçerek Suriye’de Kürtlerin statüleriyle ilgili tavırlar almaya başladılar. Başkan Öcalan’ın Suriye Kürtleri üzerine gitmesini beklediler, Rojava’nın Şam hükümetine boyun eğmesini istediler, SGD’nin kendini feshetmesini beklediler. Bu öylesine zorba, öylesine ahmakça talepler ki Başkan Öcalan’ın bu taleplere evet demesi beklenemez. Erdoğan bu gerçeği iyi biliyor, onaylanması mümkün olmayan bu taleplerde ısrar etmek, gelişen barış sürecini baltalamanın diğer ifadesidir. Zaten devletin, hiçbir talebi yerine getirmemekle gösterdiği tutum, bu barış sürecinin ayaklar altına alınması anlamına gelmektedir. Erdoğan, baştan beri Kürtlerle barışma diye bir sorunu olmadığını, bu nedenle yeni talepler öne sürerek teslimiyeti dayatıp Kürt hareketini boğmaya çalıştığını açıkça göstermektedir.
Colani’yi Korumak İsteyen Erdoğan Kendisini Koruyabilecek Mi?

Colani ve HTŞ terör güçleri, Suriye’de her alanda katliamlar yapan, devlet olma diye bir sorunları olmayan halleriyle Erdoğan’ın desteğiyle varlıklarını koruyorlar; 50.000 Alevi, 4.000 Dürzi, onlarca Hıristiyan katlettiler. Bu katliamlarla Kürtlere “şimdilik bekleyin, sıra size de gelecek” diyerek o katil ruhunu gösterip duruyor. Ancak bu, yalan üzerine kurulmuş bir tehdittir; demagojilerle kirli propagandalarla Erdoğan’ın HTŞ’yi koruması mümkün değildir. Bu politikalarla yıkılacak olan sadece Colani ve terör şebekesi HTŞ değil, onları koruyan Erdoğan’dır.
Bir de Paris toplantısı sorunu gündeme geldi. HTŞ hükümeti ile Rojava temsilcileri Paris’te, temmuz ayı sonlarına doğru Fransa Dışişleri Bakanı tarafından karşılanacaktı. Uzun zamana yayılmış olan sorunları bir biçimde çözmeye çalışacaklardı. Paris’te toplanmak, her tarafın resmen taraf olarak kabul edileceği, dünya gündemine böyle gireceği ve kabul göreceği anlamına gelecekti. Erdoğan bu gelişmeye şiddetle karşı çıktı. Kürtlerin dünyaca kabul görecekleri bir düzlemi asla kabul etmeyecekti. Bu yüzden Colani ve tayfası terör şebekelerine böylesi bir toplantıya asla katılmama kararı aldırdılar. Paris yerine Şam ya da Amman (Ürdün başkenti) toplantılarına onay verdi. Böylece barış imkanı olabilecek bir toplantıyı dinamitledi. Tarafların kendi iradeleriyle katılacakları toplantı imkansız hale geldi. Türkiye, MİT talimatı ve Erdoğan’ın emriyle Suriye HTŞ yönetiminin böylesi bir toplantıya katılmasını engelleyerek barış imkanını yok etti. Bu ahmakça karar, Erdoğan’ın bölgede oynadığı oyunun ne kadar çirkin olduğunu gösteriyor. Tükeniş böylesi olaylarda alınan tavırlarla belirgin hale gelmektedir.
Erdoğan Meclis Komisyonu Önünde De Engeldir

MHP Grup Başkan Vekili Feti Yıldız
Erdoğan’ın tükenişini izlemek, oluşturulan Meclis Komisyonu çalışmalarından da mümkündür. Bu komisyona ”Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu” adı verildi. İlk elden bu komisyonun halka açık olması, sonra kapalı hale gelmesi istendi, oradan MİT’in vereceği bilgiler kapalı olsun denildi. Her ne ise bu komisyonun çok hızlı çalışması ve çözüm yönünde yol kat etmesi gerekir. Ama bu komisyonun önünde en büyük engel yine Erdoğan’dır. Kürtlerle barış diye sorunu olmayan bu komisyonların işlevsizleşmesi için elinden gelen her engeli koymaya başlamıştır. Bu engellerin en önemlisi MHP Genel Başkan Yardımcısı Feti Yıldız tarafından seslendirildi. Feti Yıldız ”Anayasamızın ilk 4 maddesi; 42. Maddesi, 66. Maddesi, bizim kırmızı çizgimizdir. Bu maddeler tartışma konusu yapılamaz” diyor. Bu maddeler sadece Kürtlere ilişkin olarak yasakçı maddelerdir. 42. Madde “Türkçeden başka hiçbir dil, eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına ana dilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez” diyor, bu maddeye göre Kürtler yoktur, devletin eğitim merkezlerinde Kürt olarak hiçbir biçimde eğitilmeyeceklerdir. “Madde66. – Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür.” Bu madde, Türkiye’de yaşayan herkesi bir kalemde Türk sayıyor, başta Kürtler olmak üzere bütün farklı etnisiteleri yok sayıyor.
Bu görüş Cumhur İttifakı adına, MHP Genel Başkan Yardımcısı Feti Yıldız tarafından dile getirilmektedir. Erdoğan, açıklamalarıyla komisyonun işlevini ve amaçlarını belirlemektedir. Burada da açıkça “bu komisyonun ömrü buraya kadardır” diyecek ve sona erecektir. Buradan Başkan Öcalan’ın çabaları, özverili yaklaşımları, Kürt halkı adına gösterdiği uğraşları sonuçta karşılıksız kaldığı görülecektir. Erdoğan’a ne kadar taviz verirsen ver sonuçta bir hiçle karşı karşıya kalacaksınız. Siz kaç adım atarsanız atın, karşılığında hiçbir adım atmayan ve attığınız yeni adımlardan sonrasında da yeni adımlar atmanızı isteyen duyarsız, ahlaksız devleti ve onun yöneticisi olan Erdoğan ve Bahçeli’yi göreceksiniz.
Diktatör Kendi Evlatlarını Da Yiyor!
Fahrettin Altun ve yeni İletişim Başkanı Burhanettin Duran
Erdoğan, “İletişim Başkanı Fahrettin Altun ve ardından Altun’un yardımcısı Çağatay Özdemir’i de görevden aldı.(*) Erdoğan’ın imzasıyla yayımlanan karara göre, İletişim Başkanlığı Başkan Yardımcılıklarına İlhami Giray Şahin ve Ferhat Pirinççi atandı. “7 yıldır görevinde basın alanının celladı olarak görev gören Fahrettin Altun, Erdoğan ailesine yakın çevrelere dokununca görevinden alındı. Oysa Fahrettin Altun, görevinin başındaki cellat rolünü iyice benimsemişti. Bu rolde tüm basın alanının susturulması, yargıya sürüklenmesi, bir daha yayın yapmamak tehdidiyle ezilmesini gerçekleştiriyordu. O, Hitler’in Gobels’iydi, Türkiye tarihinin gelmiş geçmiş baskıcı rejimin kurucusu olan Fahrettin Altun, Ferhat Albayrak ile tartışması nedeniyle görevinden alındı. Ferhat Albayrak, Erdoğan’ın eniştesi olan Barat Albayrak’ın abisiydi. Erdoğan diktatörlüğü bu ince hesaplarda bile celladını doğramakta tereddüt etmedi. Bu davranış biçimi tipik diktatörlük davranışıydı. Basit bir olayda eli kanlı basın celladının sonunu getirmiştir. Erdoğan bu tükenişine yeni tükenişler ekleyerek ilerlemektedir.
Yayılmacı Erdoğan Çöküşe Mahkum
Erdoğan Osmanlıcıdır. Suriye politikaları Osmanlı’nın devamı niteliğindedir.24 yıldır sürdürdüğü düşmanlık politikaları hiç değişmedi. 4 büyük askeri girişimle fiilen Suriye toprakları gasp edildi. Atatürk Türkiye’sinin “savaş değil barış” politikasının tam tersini yapan, imkanları el verdikçe saldırgan, yayılmacı politikalarıyla dünyanın her yerine asker göndermekle iştigal etmektedir. Afrika’da, Asya’da ve Ortadoğu’da (Irak ve Suriye) olmak üzere askeri varlık göstererek egosunu, üstünlüğünü yansıtmaya çalışmaktadır. Bunun için parası bile yoktur, ekonomisi felç olmuş durumdadır. Giriştiği tüm askeri girişimler için Katar gibi ahlaksız bir devlete muhtaçtır. Bugün Suriye’de gerçekleşen çok boyutlu eylemlerinin finansmanını Katar sağlamaktadır. Kaynakları başka elden sağlanan bu operasyonların sonu bellidir; çökmeye mahkumdur. Çöküş yanlış politikalardan gelecektir, çöküş iflas etmiş kararlardan gelecektir, çöküş haksızca giriştiği askeri istilalardan gelecektir. Bu ahlaksız diktatör Erdoğan’ın, attığı adımların iflasla sonuçlanacağını, tükenişini hep birlikte göreceğiz.

Bu ahlaksız Erdoğan Türkiye’sinin gidişine karşı, ısrarla federasyonu savunacak, Suriye’nin geleceğine ilişkin ön görülerimizi ileri süreceğiz. Suriye Rojava, Sahil ve Suveyda federasyonlarıyla birlikte var olacaktır. Bu haklı ve kaçınılmaz girişim karşısında Erdoğan ezilecek ve siyasetiyle birlikte defolup gidecektir. Türkiye halkları artık bu ahlaksızın politikalarından bıkmış, bu insafsız politikalardan yeterince acı çekmiştir. Türkiye’de Kürtlerin, Arapların, Türklerin ve diğer halkların birlikte yaşama ısrarı devam edecektir. Bu ısrar sonucunda Türkiye’nin gideceği yer belli olacaktır. Birlikte yaşama perspektifi önemlidir. Bu perspektif doğru kavranınca geleceğin Türkiye’si olumlu bir tarihsel yön kazanmış olacaktır. Ancak siyasal iktidarın uygulamaları birlik ısrarlarını sabote etmekte ve birlikte yaşama olanaklarını ortadan kaldırmaktadır. Siyasal iktidarın bu tekçi ve inkarcı dayatmaları birlikte yaşam arzusu ve olanaklarını zehirlemekte ve emperyalist güçlerin ülkemiz üzerinde besledikleri heveslere zemin hazırlamaktadır.
Yorumlar (0)
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!
