Atak Logo

Atak Menü

Mehmet Güzel

Mehmet Güzel

15 Nisan 2025, 22:34 | Ortadoğu

DÜNÜ VE BUGÜNÜ İLE SURİYE’DE ALEVİ KATLİAMLARI (Mehmet Güzel)

 

Suriye’nin Toplumsal Yapısı ve Aleviler 

 

Suriye’de Aleviler nüfusun yaklaşık olarak %13’ünü oluşturuyor (1) ve Sünni Müslüman toplumumdan sonra gelen en kalabalık topluluktur. Sünni nüfus %74, Hıristiyan nüfus %10 ve Dürzi nüfus ise %3 oranındadır. Suriye’ye yönelik olarak 2011 yılında başlatılan saldırılar öncesinde seküler yaşam egemen idi ve din- mezhep farklılıklarının gündeme getirilmesi yasal olmadığı gibi toplumsal yaşam içerisinde de ahlaki sayılmazdı.  

 

Cumhurbaşkanı Beşar Esat Alevi idi ama devlet yönetiminin Alevilikle ilgisi yoktu. Hükümet kabinesinde bir tek Alevi ve bir Hristiyan bakan vardı ve bunlar da liyakat esasına göre görevlendirilmiş kimselerdi. Bunlar dışındaki tüm bakanlar, Başbakan ve Cumhurbaşkanı yardımcılarının hepsi Sünni idi. İçişleri Bakanlığı, Savunma Bakanlığı, Diyanet İşleri yönetimi, Milli Eğitim Bakanlığı, İstihbarat teşkilatları, Ordunun yönetim kademesi… hepsi Sünnilerden oluşuyordu. Yani kısacası Suriye Devleti bir Alevi devleti değildi ve hiçbir zaman öyle olmadı. Tam tersine Aleviler Suriye’de en fazla mağdur olan halk topluluğudur. Hem inanç olarak hem de ekonomik ve siyasi olarak toplumsal yaşamın en alt kesimini oluşturuyorlar. Hukuksal olarak inanç temelli örgütlenmelerine de yasalar izin vermiyordu. Çünkü Suriye inanç temelli değil seküler bir devlet yapılanmasına sahipti. 

 

Suriye’de Aleviler tarıma dayalı ve ekonomik olarak en yoksul toplumsal kesimdir. Bu halleriyle bir ekonomik gelir kapısı olarak orduda istihdam edilmeye yönelmişlerdir. Bu nedenle orduda büyük oranda yer almışlardır. Ekonomik durumu daha iyi olan diğer toplumsal kesimlerin tenezzül etmeyerek boş bıraktığı bu alanı Aleviler doldurmuştur. Fakat buna rağmen, toplumun %75’ini oluşturan Sünni topluluğu, orduda da büyük bir çoğunluğu oluşturuyordu. Suriye’de ordu yapılanmasının özgün yapısı gereği orduda istihdam yüksek bir ekonomik getiri sağlamıyordu. Ordu görevlilerinin ücretleri ile diğer emek grupları arasında Türkiye’deki gibi bir uçurum söz konusu değildi.  

 

Suriye’nin uluslararası saflaşmadaki konumu, anti emperyalist, anti Siyonist tarafta olmuştur. Sosyalist sistem döneminde sosyalizmin kulvarında Bağlantısızlar Hareketi içerisinde yer almış ve emperyalist tahakküm ve Siyonist yayılmacılığa karşı çok ciddi bir direniş sergilemiştir. Hatta ekonomik ve siyasi politikasını sosyalizmden etkilenerek oluşturmuştur. 

 

Suriye’nin kutuplar arası bu duruşu her zaman saldırıları üzerine çekmesine neden olmuştur. Uluslararası muktedir yayılmacı ülkeler, İsrail’in yayılmacı politikasını güvence alma yolunda Suriye’yi bir engel olarak görmüşlerdir ve bu engeli ortadan kaldırmak bu ülkelerin hedefi olagelmiştir. Bu amaç doğrultusunda Selefi-Vahhabi İslamcı yapıları kullanmışlardır. Bunun önceki süreci, Mısır’da başlatılan ve Suriye’ye yayılan Müslüman Kardeşler Hareketidir. 1980’lerde Müslüman Kardeşler Hareketi, Körfez ülkeleri desteğiyle Suriye’yi kana bulayan kitlesel katliamlara imza atmıştır. Okulların, otobüslerin, trenlerin havaya uçurulmasıyla yaygın sivil katliamlarla bugünkü dehşet senaryolarının provaları sergilenmişti. Müslüman Kardeşler Hareketinin arkasında Türkiye’nin de olduğu yönünde çok güçlü iddialar dile getiriliyordu. Bu iddialara göre o zaman da bu hareketin liderleri Türkiye’de korunuyor, eğitim kampları ve barınma olanakları sağlanıyor, lojistik ve teknik destek sunuluyordu. O dönemlerde bu hareketin Hatay Reyhanlı ilçesinin Hacıpaşa mıntıkasında liderlerinin barındığına ve eğitim kamplarının bulunduğuna dair fotoğraflar gündeme gelmişti.  

 

2011’den Sonraki Saldırılar Sırasında Alevi Katliamları 

fb_img_17439485164128226929491483147953

 

2011 Mart ayında Suriye’de başlayan olaylar sonrasında dünyanın bütün ülkelerinden toplanan on binlerce savaşçı Suriye’ye yığılmıştı. Bu ipsiz sapsız yığınlardan cihatçı Vahhabi-selefi terör örgütleri oluşturulmuştu. Bu cihatçı terör örgütlerinin hepsi uluslararası muktedir aktörlerin imalat ürünüdür. Bu uluslararası muktedir aktörlerin başında ABD ve onun BOP projesinin bölgedeki uygulayıcı eş başkanı olan Türkiye egemenleri geliyor. Temel hedef, ABD ve Batılı müttefiklerinin, İsrail’in çıkarlarını temel alan bir yeni Ortadoğu dengesini kurmaktır. Suriye yönetiminin yıkılması, İsrail’e tehdit oluşturacak bir pozisyondan çıkarılması, bölgedeki diğer direniş güçlerine destek olmaktan çıkartılması bu projenin en önemli ayaklarından birisiydi. Irak’taki Haşdi Şabi direniş güçleri, Lübnan’daki Hizbullah, Filistin’deki direniş güçleri ile beraber değerlendirilen Suriye, İran’ın hedefe konulacağı daha büyük saldırıya hazırlık olarak bir yol temizliği olarak hedef tahtasındaydı.  

 

Suriye’ye karşı bizzat ABD ve Türkiye tarafından oluşturulan örgütler, Selefi- Vahhabi İslam ideolojisi altında örgütlendi. ABD ve Türkiye arasında 19 Şubat 2015 tarihinde “eğit-donat mutabakatı” imzalanarak bu terör örgütleri Hatay başta olmak üzere Türkiye’nin değişik illerinde askeri eğitimden geçirildi, silahlandırıldı, organize edilip Suriye sahasına sürüldü. (2) Suriye’ye karşı sahaya sürülen bu örgütlerin Vahhabi ideolojisi ile donatılmış olmaları gereği Aleviler tehlikenin tam odağına yerleştirilmiş oldu. Elbette sadece Aleviler değil, Hristiyanlar, Ezidiler, Şiiler, Dürziler ve hatta seküler Sünniler de bu ideoloji ile oluşturulan cihatçı terör örgütlerin hedefindeydi. Ama Aleviler, 1400 yıllık İslam tarihi boyunca olduğu gibi şimdi de bu ideolojinin baş hedefine yerleştirildi. Bu nedenle tarihte örneği az görülen şekilde Suriye’ye karşı yapılan 14 yıllık saldırılarda Aleviler hep toplu katliamlara maruz kaldılar. Alevilerin Suriye yönetimi yıkılmadan önce cihatçı terör örgütleri tarafından maruz kaldığı birkaç toplu katliamı burada sıralıyorum. (3) (Kaynak: Avrupa Arap Alevileri Federasyonu raporu) 

 

• “Akrab Katliamı (11 Aralık 2012): 

 

Hama vilayetinde yer alan karışık nüfuslu Akrab kasabasında, çoğu Alevi olmak üzere 125 ila 300 kişi öldürüldü veya yaralandı.  

 

• “Lazkiye Bölgesindeki Alevi Köylerine Saldırılar (Ağustos 2013): 

 

İslamcı isyancılar, aralarında Jabhat al-Nusra’nın da bulunduğu gruplarla Lazkiye bölgesindeki birçok Alevi köyüne saldırdı. Bu saldırılarda en az 190 sivil öldürüldü ve çok sayıda kadın ve çocuk kaçırıldı. (Jabhat al-Nusra, bugün HTŞ)” 

 

• “Maan Katliamı (9 Şubat 2014): 

 

İslamcı Jund el-Aksa grubu, Hama vilayetindeki Alevi köyü Maan’a saldırdı ve aralarında kadınlar ve çocuklar da dahil olmak üzere en az 21 sivili öldürdü. Ayrıca 20 hükümet yanlısı milis öldürüldü. (Jund el-Aksa’nın HTŞ ile doğrudan bağlantısı yoktur ancak Jabhat al-Nusra ile iş birliği yapmıştır)” 

 

• “İştebrak Katliamı (25 Nisan 2015): 

 

Cisr el-Şuğur’un isyancılar tarafından ele geçirilmesinin ardından Jabhat al-Nusra militanları, Alevi köyü İştebrak’a girdi. Burada çoğu vahşice olmak üzere 200’den fazla Alevi öldürüldü. (Jabhat al-Nusra, bugün HTŞ)” 

 

• “Zara’a’ya Saldırı (12 Mayıs 2016): 

 

Jabhat al-Nusra ve Ahrar el-Şam liderliğindeki isyancılar, Hama vilayetindeki Alevi köyü Zara’a’ya saldırdı. En az 19 sivil öldürüldü ve aralarında kadınlar ve çocukların da bulunduğu 70 kişi kaçırıldı. (Jabhat al-Nusra, bugün HTŞ)” 

 

• “Ceble ve Tartus’ta Bombalı Saldırılar (23 Mayıs 2016): 

 

Çoğunluğu Alevi olan Ceble ve Tartus şehirlerinde gerçekleşen bir dizi bombalı saldırıda en az 184 kişi hayatını kaybetti. Saldırılar, DEAŞ’a (IŞİD) atfedilmiştir. (IŞİD’in, daha sonra bazı üyeleri HTŞ’ye katılmıştır.)” 

 

HTŞ Yönetimi Altındaki Katliamlar (3) 

 

8 Aralık 2024’te HTŞ Suriye yönetimine el koyduktan sonra gerek HTŞ gerekse de ittifak halinde olduğu diğer cihatçı örgütler tarafından sistematik Alevi katliamları başladı. Çünkü yönetimi ele geçirenlerin ideolojisi, yukarıda da ifade ettiğim gibi, temel olarak Alevilerin tekfir edilmesi ve haliyle katledilmesi üzerine oturuyordu. Cihatçı terör örgütleri HTŞ öncülüğünde yönetimi ele geçirdikten hemen sonraki ilk bir ay içerisinde aşağıda sıraladığım katliamlar yapıldı.

 

screenshot_2025-04-06-16-08-21-385-edit_com5460397558661539953

 

Humus Katliamı: 5 Ocak 2025’e kadar aralarında kadın ve çocukların olduğu 90’dan fazla kişi katledildi. Köylülerin kaçmaları engellenerek evler ateşe verildi, patlayıcılarla havaya uçuruldu, kurbanlar işkence ile katledildi. 

 

Hama Bölgesindeki Alevi Köylere Yapılan Saldırı: 7 Aralık 2024’te cihatçı çeteler Hama bölgesindeki birkaç Alevi köyüne büyük ölçekli bir saldırı gerçekleştirerek, Rabiah ve Zaghbah da dahil olmak üzere birçok köyü hedef aldı. Kaçmak için zaman bulamayan çok sayıda köylü, acımasızca yakalanıp işkenceye tabi tutuldu ve en vahşi biçimde öldürüldü. Yüzlerce ev yakıldı ve Alevi toplumu, bu bölgeleri kalıcı olarak terk etmek zorunda kaldı.  

 

8 Ocak 2025’te, Lazkiye ilinin Ain Sharqia köyünde, aralarında bir çocuğun da bulunduğu aynı aileden üç Alevi çiftçi, tarlalarında çalışırlarken HTŞ’nin denetimindeki cihatçı İslamcı çeteler tarafından öldürüldü.  

 

HTŞ yönetimi altında katliamlar devam ederken Aleviler toplu olarak gözaltına alındı, işkenceden geçirildi, gözaltına alınanlardan bir daha haber alınamadı. Sosyal medyada paylaşıma sokulan ve bizzat cihatçı katiller tarafından çekilmiş olan videolardan anlaşıldığı kadarıyla kaçırılan Aleviler akıl almaz işkenceler ve köpek gibi havlatmak, eşek gibi anırtmak gibi her türlü insanlık dışı onur kırıcı uygulama sonrasında öldürüldü. 

 

Bu katliamlar hem fiziki yok etme hem yerlerinden göç ettirme hem de kültürlerini imha etme amacını taşıyor. Bu anlamıyla rahatlıkla soykırım tanımına girmektedir. Bu kapsamda Alevi katliamları uygulanırken eş zamanlı olarak mallarına, mülklerine el konuluyor, evleri ve iş yerleri işgal ediliyor, inanç kutsalları olan türbeler ve ibadethaneler yakılıp yıkılıyor. 

 

Aleviler için kutsal olan birçok mekân yanı sıra Kasım 2024 sonunda Aleviler açısından son derece önemli bir saldırı gerçekleştirildi; Halep’teki Al-Khasibi Türbesi, Alevilerin en kutsal dini merkezlerinden biridir. Çünkü Hüseyin ibn Hımden El Hasibi, Alevi inanç akidesinin kurucusu ve “Şeyh el Din” olarak kabul edilir. Bu türbeye Hay’at Tahrir al-Sham (HTŞ) ile ideolojik olarak bağlantılı olan, İslamcı-cihatçı bir grup tarafından baskın yapıldı. Saldırganlar, türbeyi ateşe verdi ve kutsal binaları korumaya çalışan beş silahsız gönüllü hizmetçiyi öldürdü. Bu korkunç suç, sosyal medyada yayılarak Alevilerin dini sembollerini halka açık şekilde kirletmeye ve toplumu aşağılamaya yönelik bir mesaj olarak kullanıldı. 

 

Aleviler, bunca katliam ve zulme karşı barışçıl protestolar düzenlediler.28 Aralık 2024 tarihinde, Homs, Lazkiye ve Tartus gibi birçok şehirde düzenledikleri barışçıl protesto eylemlerine HTŞ yönetimi silahla karşılık verdi. Bunun sonucunda da 30’dan fazla protestocu hayatını kaybetti, çok sayıda kişi ağır yaralandı. Gözaltına alınan protestocuların birçoğu ağır işkencelere maruz kaldı ve bazıları bu kötü muamele sonucu öldürüldü. 

 

Bütün savaşların ve katliamların en büyük mağdurları kadınlar ve çocuklar oluyor. Bu katliamlarda da bu acı gerçek tekrarlanıyor. Birçok çocuk kaçırıldı. Kadınlara ise, bütün Alevi toplumunu aşağılama amaçlı olarak cinsel tacizler ve tecavüzler yapıldı. Binlerce kadının kaçırılıp İdlib’e götürüldüğü ve daha sonra akıbetleri hakkında bilgi alınamadığına yönelik sosyal medyada bilgiler yer aldı. 

 

Yukarıda özeti verilen 9 Ocak 2025 tarihine kadarki katliam ve insanlığa karşı suçlara 9 Ocak sonrası 6 Mart 2025 tarihine kadar sistematik katliamlar artarak devam etti. İki aylık katliamlarda en az 150 sivil Alevinin katledildiği ve yüzlerce Alevinin evlerinden alınıp kayıplara karıştığına dair bilgiler fotoğraf ve video görüntüleriyle kayıtlara geçti. 

 

6 Mart 2025’ten Sonra Yükselen Katliam 

 

Her gün sistematik olarak yaşanan bu katliamlar ve Alevi halkının ‘eşek gibi anırtılması, köpek gibi havlatılması’ ve daha nice onur kırıcı uygulamalar Alevi halkının canına tak etti. 4 Mart 2025 tarihinde Lazkiye’nin Datur Mahallesi’ne HTŞ güçleri “siz Alevileri katledeceğiz, evlerinizi başınıza yıkacağız” nidalarıyla çevre Alevi halkına korku salmaya başladı. Bir kadını, kucağındaki çocukla birlikte ve 14 yaşında bir çocuk olmak üzere 4 kişiyi katlettiler. Ertesi gün Cable kasabasına bağlı Beyt A’ana köyüne baskın yapan HTŞ güçleri, silah kaçakçısı olduğu bahanesiyle 19 yaşındaki bir genci almaya geldiler. HTŞ çeteleri genci katlettiler. Halk bu duruma büyük tepki gösterdi. Buna karşı köy gençleri, HTŞ çetelerini dönüş yolunda pusuya düşürerek kurşun yağmuruna tuttu ve 13 HTŞ mensubunu öldürdü. Bundan sonra HTŞ güçleri helikopter ve Şahin SİHA’larıyla köyü taramaya başladı. Bu olaylarda ölenlerin sayısı kesin olarak bilinmemekle birlikte 100’ün üzerinde olduğu yönünde bilgiler yayıldı. Bu olay sonrasında Alevi halkının yaşam alanlarına karşı katliam saldırıları çok daha fazla yoğunlaştı ve yaygınlaştı. 

 

HTŞ lideri Golani (Ahmed Şara) karşı saldırı çağrısı yaptı ve seferberlik benzeri bir talimat verdi. Bunun üzerine İdlib ve Cisr Eş Şuğur’dan Uygur, Çeçen, Türkmen cihatçı katil sürülerinden oluşan binlerce kişi toplanıp Alevi halkının yaşam alanları olan Sahil bölgesine saldırıya geçirildi. Alevi halkının yaşam alanları olan Lazkiye ve çevresi, Tartus ve çevresi, Hama ve Humus kırsal bölgelerindeki Alevi halkı kitlesel olarak saldırıya maruz kaldı.  

 

HTŞ ve ona tabi olan cihatçı katil sürüleri girdikleri köylerde ve mahallelerde Alevileri, sırf Alevi olduğu için sorgusuz sualsiz katletti. Saldırıya gelirken Alevi halkına karşı aşağılayıcı naralar atarak ve küfürler ederek saldırıya geçti. Yakaladıkları Alevileri önce aşağıladı, onurlarını kırdı, işkence etti ve ardından öldürdü. Girdikleri evlerde evdekileri katledip para, ziynet eşyası, değerli olarak gördükleri ne varsa ganimet diye yağmalayıp götürdü. 

 

Bu katil sürüleri birçok köy ve beldede erkekleri öldürüp kadın ve çocukları ganimet olarak beraberlerinde götürdüler.  

 

İngiltere merkezli Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (Esat yönetimi karşıtı olarak kurulmuştu) 6 Mart’tan 9 Mart’a kadar sadece üç günde yapılan katliamlarda binin üzerine Alevi katledildiğini rapor etmiştir. (4) 

 

Sözcü TV ölü sayısını 1400 olarak verdi. 

 

Ancak Suriye’deki gelişmeleri yakından takip eden başka kaynaklar ölü sayısını 7 bin ile 10 bin arasında ifade ediyorlar. (5) 

 

Katliamlarla ilgili binlerce fotoğraf ve video sosyal medyada dolaşıyor. Bunların çok büyük bir çoğunluğu katliamı yapanlar tarafından bir övünç kaynağı olarak çekilip paylaşıma sokulmuş. Fotoğraflar ve videolar yapılan uygulamaların IŞİD katliamlarının çok daha vahşi boyutta yapıldığını gösteriyor.  

 

BM İnsan Hakları Dairesi 10 Mart 2025 tarihinde Alevi katliamlarını araştırmak üzere Suriye’ye gitti. HTŞ yönetimi, heyetin araştırmalarında katliamları gizlemek amacıyla yoğun bir çaba içine girdi. Heyeti sahte tanıklarla görüştürdü, çatışma olmayan köylere götürdü, cesetleri kepçelerle toplayıp yok etti, kamyonlara doldurup uçurumlardan attı, denize döktü, vs. Ama 11 Mart’ta heyet; “111 cinayet tespit ettiklerini ancak ölü sayısının bundan çok daha fazla olabileceğini” açıkladı. Heyet ayrıca bu cinayetlerin Alevilere yönelik bir katliam olduğu anlamına gelen, “cinayetler belli bir inanca yönelik olarak sistematik olarak işlenmiştir” açıklamasını yaptı. (6) 

fb_img_1743948571802491115076383478767

 

Katliamların Şimdiki Durumu 

 

7,8,9 Mart 2025 tarihlerinde doruğa çıkan Alevi katliamı sonraki tarihlerde de hız kesmeden devam etti. HTŞ yönetimi, kendi bileşeni olan cihatçı terör örgütleri, Türkiye’nin kontrolündeki ÖSO çeteleri ve HTŞ yönetiminin çağrısıyla sivil milis güçlerle ama neticede bütün bu çete güçleri Suriye Ordusu ve silahlı güçleri adı altında ve HTŞ’nin yönetiminin kontrolünde bu katliamları yaptılar. Ve hâlâ yapmaya devam ediyorlar. Başlangıçta IŞİD yöntemleriyle hareket eden bu çeteler, cinnet halinde katliamları yapıyor, vahşet uygulamalarını video kayıtları ve fotoğraflarla belgeliyor ve bu belgeleri sosyal medyada paylaşıyorlardı. Yükselen tepkiler üzerine HTŞ çok sıkı önlemler alarak fotoğraf çekimini ve video kayıtlarını katı kurallarla yasakladı. Şimdi katletmek serbest ancak kayda almak yasak hale geldi. Katliam yapanlar eğer kayıt alırlarsa, kayıt yaptıkları için cezaya çarptırılma ihtimali doğdu. Bu nedenle görüntüleri eskisi kadar medyada yer almaz oldu. Ancak her gün bazen tek tek bazen de toplu halde katliam haberleri gelmeye devam ediyor. 6 Mart 2025 tarihinden bugüne kadar katledilen Alevi sayısı kesin olarak tespit edilememiş olmakla birlikte sayı “on binlerce” olarak ifade ediliyor. Kimi kaynaklar 20 bin kimileri ise 50 bin rakamını telaffuz ediyor. (7) Birleşmiş Milletler heyeti inceleme yapmak üzere bölgeye geldiği zaman kanıtları ortadan kaldırmak için telaşla cesetlerin kamyonlara doldurulup uçurumlardan atıldığına dair video görüntüleri yayınlandı. Benzer şekilde, cesetlerin denizlere dökülerek imha edildiği haberleri yayıldı. Topluca gözaltına alıp işkence ve aşağılamalar eşliğinde kamyonlara doldurularak götürülen ve akıbetleri belli olmayan binlerce kişiden söz ediliyor. Cezaevlerinde topluca kurşuna dizme olaylarına dair haberler yazıldı. Bütün bu haberler, tanıklıklar, yayımlanan görüntüler cereyan eden katliam pratiği ve bu katliamları yapan vahşi cihatçı güçlerin ideolojik yaklaşımı ile birleştirildiğinde 50 binlerle ifade edilen ölü sayısı rakamlarının hiç de abartı olmadığı anlaşılabilir. 

 

indir (2)2039263247054720511.

 

Amaç Ne? 

 

Aleviler tarihleri boyunca katliamlara maruz kalmışlar. Esat yönetimi sırasında 14 yıl boyunca Suriye’ye yapılan saldırılar sırasında da katliamlara maruz kaldılar, Esat yönetimi devrildikten sonra da katledilmeye devam ediyorlar. Daha önce Suriye yönetiminin devrilmesi için Esat’ın mezhebi bahane olarak kullanılıyordu. Şimdi ise aynı katliamcı güçler “Esat rejimi artıkları” bahanesine sarılıyor. Oysa Suriye’de hiçbir zaman Aleviler iktidarda olmadılar. Suriye yönetimi her zaman Sünnilerin egemenliğinde seküler bir yönetim idi. Esat’ın Alevi olması ve 30 Bakanlık’tan sadece birinde Alevi bir kişinin olması dışında Alevilerin yönetimde hiçbir ağırlığı olmamıştır. 

 

Aleviler yine ve yeniden katliamlara maruz bırakılıyor. Bölgenin etkin devletleri kendilerine nüfuz alanı yaratmak amacıyla Alevilere yönelik yapılan bu katliamı perde arkasından teşvik ediyor. Aleviler katledilirken ölümü gösterip sıtmaya, katliamı yaşatıp yabancı devlet himayesine razı etmeyi hedefliyorlar. Aleviler bu vahşi katliamı yaşarlarken Alevi halkı arasında birçok yoldan İsrail himayesi çalışmalarının yoğun olarak yapıldığına tanık oluyoruz. Bu amaçla İngiltere’de bir parti kuruldu, sosyal medyada sahte trol hesaplar ve Alevi görünümlü sahte sayfalar kuruldu. Bu yollarla Aleviler İsrail’in himayesini talep eder hale getirilmeye çalışılıyor. 

 

Filistinlileri Gazze’de yok etmeye çalışan İsrail bu sefer Alevileri yok etmeyi veya egemenliği altına almayı hedeflemiş görünüyor. Ancak Aleviler arasında yüz bulmuyor. 

 

Diğer yandan Türkiye devlet egemenleri, bu katliamlar ve göç ettirmeler neticesinde Alevilerden boşaltılan yerlere hızla el koyarak başkalarını yerleştirip hem demografik yapıyı değiştirmeye hem de nüfuz alanını genişletmeye çalışıyor. 

________________________________________________________________________________ 

Kaynaklar:  

(1) Suriye’de Alevi nüfus Kaynak:  

Syria and the Middle East Peace Process 

(2) Eğit -Donat Mutabakatı hakkında kaynak: 

https://www.aa.com.tr/tr/dunya/egit-donat-mutabakati-imzalandi/73462

(3) AAAF raporu kaynak 

Suriye’de yapılan Alevi katliamları raporlaştırıldı: Soykırım gerçeği yaşanmakta!

(4) Suriye İnsan Hakları Gözlemevi kaynak 

https://www.google.com/amp/s/amp.dw.com/tr/suriye-lazkiyede-can-kayb%25C4%25B1-bini-ge%25C3%25A7ti/a-71872707

(5) Ölü sayısını 10 bin gösteren kaynak 

https://www.facebook.com/share/p/12FzeN6D48C/

(6) BM İnsan Hakları Heyeti kaynak 

https://www.google.com/amp/s/www.voaturkce.com/amp/bm-insan-haklari-dairesi-olu-sayisi-cok-daha-yuksek-olabilir/8007176.html

Paylaş:

Yorumlar (0)

Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!