Atak Logo

Atak Menü

Şükriye Ercan

Şükriye Ercan

08 Haziran 2025, 11:59 | Ülke

DEVLETİN DÖNÜŞEMEME KRİZİ (Şükriye Ercan)

Kurucu Suçtan Statüko Direncine, Türkiye Örneğinde Yapısal Bir Tıkanma 

 

Ulus-devletler çağında “dönüşüm” yalnızca bir tercihi değil, aynı zamanda varoluşsal bir gerekliliği ifade eder. Ancak Türkiye gibi yapısal olarak inkâr, bastırma ve asimilasyon politikaları üzerine inşa edilmiş devletler için bu dönüşüm, sadece politik bir değişim değil, bir meşruiyet krizi anlamına gelir. Devletin kendi geçmişiyle, kurucu suçlarıyla, etnik ve sınıfsal eşitsizlikle yüzleşememesi; onu sürekli olarak “yenileme” değil, “yeniden üretme” döngüsüne hapseder. Bu makale, özellikle Kürt meselesi ve Orta Doğu’daki gelişmeler bağlamında, Türkiye Cumhuriyeti devletinin dönüşememe krizini tarihsel ve politik temelleriyle incelemeyi amaçlamaktadır. 

 

  1. Kuruluş: Varlığını Yokluk Üzerine İnşa Etmek 

screenshot_2025-06-08-15-00-27-988-edit_com4234291878333980109

 

Türkiye Cumhuriyeti, Anadolu’daki çok dilli, çok inançlı, çok kültürlü yapının üzerine homojen bir “Türk-Sünni” kimlik inşa ederek kuruldu. Bu inşa süreci: 

 

  • Ermeni Soykırımı (1915) 
  • Pontus ve Süryani tehcirleri, 
  • Kürt isyanlarının bastırılması (Şeyh Said, Dersim, Ağrı), 
  • Aleviliğin dışlanması, 
  • Türk olmayan tüm halkların asimilasyonu 

 

Gibi kurucu şiddet eylemleriyle yürütüldü. Dolayısıyla, Türkiye Cumhuriyeti devleti kendini, meşruiyetini demokratik değerlerden değil, inkâr ve yok etme pratiğinden aldı. 

 

Bu tarihsel zeminde bir dönüşüm girişimi, doğrudan devletin meşruiyet krizini görünür kılar ve onu çöküşle yüzleştirir. Bu nedenle Türkiye’deki devlet aklı, dönüşüme her zaman düşmanlıkla yaklaşır. 

 

  1. Kürt Sorunu: Dönüşümün Ayna Tutanı 

 

Kürt meselesi, sadece bir azınlık sorunu değildir. O, devletin kendini yeniden üretme tarzına ayna tutan yapısal bir krizdir. 

 

Bu öneri: 

 

  • Etnik kimliklerin tanınmasını, 
  • Kadınların eşit temsiliyetini, 
  • Yerel meclislerle karar alma süreçlerini, 
  • Doğayla uyumlu bir ekonomi modelini içermektedir. 

 

Ancak bu model, ulus-devletin temel yapısıyla çelişir. Devletin bu modele düşmanlığı, yalnızca güvenlik politikasıyla açıklanamaz; bu düşmanlık, devletin varlık zemininin sarsılma korkusudur. 

 

dersim3278595546388621960

  1. Devletin Modernleşememe Hali: Bir Zaman Yönetimi Krizi 

 

Türk devleti, dönüşemediği gibi geleceği de yönetemez hâle gelmiştir. 

 

Geçmişin şiddetini inkâr eder, bugünün sorunlarını bastırır, geleceği ise sürekli erteler. Bu, aslında zamanla kurulan bağın kopmasıdır. 

 

Devletin ezber politikası şöyledir: 

 

  • “Şimdilik oyalayalım.” 
  • “Zamanı geldiğinde çözeriz.” 
  • “Şimdi olmaz, ileride bakarız.” 

 

Bu yaklaşımın sonucu: 

 

  • 100 yıllık Kürt sorunu, 
  • Her seçim dönemine sıkıştırılan Alevi açılımı, 
  • Her kriz dönemine ertelenen anayasa değişiklikleri, 
  • Kadınların hak mücadelesinin sürekli kriminalize edilmesi… 

Devlet zamanın aktığını kabul etmez. Ama zaman devleti beklemez. 

 

28_d-0255021778535026012722815

  1. Orta Doğu’da Dönüşüm ve Türkiye’nin Statüko Israrı 

 

Orta Doğu’da, özellikle Suriye ve İran hattında yaşanan krizler; bölgesel dönüşümün kaçınılmaz olduğunu göstermektedir. 

 

Ancak Türkiye bu denklemde:

 

  • Kürtlerin statü kazanmasını engellemek için her diplomatik yolu zorlamakta, 
  • ABD ve Rusya ile karşıt ittifaklara girerek kendi pozisyonunu kayganlaştırmakta, 
  • Rojava’ya karşı taktiksel geri adımlar atsa da her fırsatta saldırı politikasını sürdürmektedir. 

 

Türk devleti geri adım attığında orada durmaz, ileride o adımı fersah fersah geçer. 

 

Bu da dönüşüm değil; taktiksel sarkma ve statükonun yeniden tahkimi anlamına gelir.

 

 

  1. Diyalektik Olarak: Dönüşüm Kaçınılmaz 

 

Her yapısal çelişki, sonunda bir dönüşüm dayatır. 

 

Bu ya iç dinamiklerle (halk hareketleri, demokratik mücadelelerle) ya da dış baskılarla (savaşlar, diplomatik zorlamalar) olur. 

 

Türkiye devleti ya: 

  • Kürt sorununda, 
  • Kadın mücadelesinde, 
  • Alevi kimliğinde, 
  • Emek sömürüsünde 

 

Radikal bir demokratik değişimle yeniden var olacak ya da kendi çöküşünün zemininin hızlandığı bir çağda tarihin dışına itilecektir. 

 

Sonuç: 

 

Türkiye’de devletin dönüşememe krizi bir politik tercih değil, kurucu bir yapısal yetersizliktir. 

 

İnkâr üzerine kurulan bir devlet, tanımaya dayalı bir düzene geçemez. 

 

Asimilasyonla var olmuş bir sistem, çoğulculuğu taşıyamaz. 

 

Kadını yok saymış bir erk, eşit temsiliyeti kaldıramaz. 

 

Bu kriz artık ertelenemez. 

 

Yeni yüzyıl, dönüşmeyen devletlerin değil, kendini dönüştüren halkların yüzyılı olacaktır. 

Paylaş:

Yorumlar (0)

Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!