Atak Logo

Atak Menü

Fikri Günay

Fikri Günay

11 Nisan 2025, 17:57 | Ülke

DEMOKRASİ (DEVRİM) MÜCADELESİNE GENEL BAKIŞ (Fikri Günay)

DEMOKRASİ (DEVRİM) MÜCADELESİNE GENEL BAKIŞ (Fikri Günay)

Elbette sözlerimiz genel olarak, daha çok Türkiye’yi kapsar. Demokrasi mücadelesi, enternasyonal olmak zorunda. Aksi takdirde çeşitlilikteki demokrasi mücadelesi başarılı olsa bile uzun aşamada -reel sosyalizm gibi- kesinlikle kapitalist sistemler geri döner.

 

Bilhassa 1990’larda reel sosyalizmin, kapitalist sistemlere karşı kaybından dolayı, Türkiye dahil bir çok düzeyde demokrasi (DEVRİM) mücadelesi, ivme kaybettiği herkesçe kabul ediliyor. Örneğin; Latin Amerika’da 1980’lerden önce oldukça yaygın olan gerilla yöntemi, mücadelede pek bir yararı olmamıştı.

 

Türkiye, son kırk yılda en gözde ülke olarak, gerilla yöntemiyle, devrimci şiddet ağırlıklı demokrasi mücadelesi gündemde olan tek ülke desek yanlış olmaz.

 


Tek fark, Türkiye’de demokrasi mücadelesinin sadece Kürtlerin özgürlük mücadelesi olması.1 Ekim 2025’de, 1960’lardan beri Türkiye’de faşist yönetimlerinsivil militarist güç olan MHP’nin Genel Başkanı Devlet Bahçeli eliyle Meclis’te DEM Partililerle “el sıkışması” ile başlayan ikinci “süreç”, Türkiye’de, sürekli milli krize bağlı olarak var olan faşizme yeni bir boyut kazandırıldı.

 


Orta-Doğu’da sıkışan AKP-MHP yönetimi, ılımlı faşist uygulamalar yoluyla gerçek yüzünü kitlelerden gizlemek ve iktidarın ömrünü uzatabilmek için İmralı Cezaevi’nin kapısını ikinci kez çalmak zorunda kalmış olduğunu herkes biliyor.

 


20 senedir iktidarda bulunan Cumhur ittifakı olarak bilinen bu yönetim, CHP’nin liderliğinde toplumsal muhalefeti bastırmak, dış tehlikelere dikkati çekmek ve Suriye’nin yeni kukla yönetimini canhıraş olarak desteklemek için Türkiye’de, en azından 1965’lerden beri var olan ama parlamenter sistemle perdelenmiş olan “gizli” faşizmi , açık açık uygulamadan çekinmiyor artık.

 

Elbette bu uygulamalar, ancak askeri darbelerde olduğu gibi -infaz etme, darbe ile yönetimi değiştirme, kaçırma, yok etme, vb. yollarla değil, var olduğu söylenen sivil militarist güçlerini, hatta küçük ortak MHP’nin herkesin bildiği militarist paramiliter gücünü bile kullanmadan, en az kendileri kadar milliyetçi olan CHP’yi hedefleyerek, devletin ele geçirilebilecek tüm birimleri; Emniyet, Ordu, Yargı, vd. yoluyla yapıyor. Başta kayyum atamaları olmak üzere, gözaltı, denetimli serbestlik vs. her yol ve yöntemle toplumsal muhalefeti sindirmek ve köşeye sıkıştırmaya çalışırken, Kürtlerin gücünü de bölmek istemektedir.

 

Zira iktidara muhalif olanların içinde, Kürt halkının ağır bedellerle 40 yıldır yürüttüğü özgürlük mücadelesine karşı, TC Devletinin temel yaklaşımı olan ilhak, inkar ve asimilasyoncu tutum varlığını koruyor.

 

Bir kaos aralığı yaşayan toplum, çoklu kayıpların ve kazanımların yoğunca yaşanacağı bir eş zamandan geçiyor.

 

İnançtan kültüre, siyasetten toplumsal yapılara, ekonomiden sosyal yapılara kadar devrimsel sıçramaların yaşanacağı aralıklarda; Yetenekler, yenilikler, zihinsel sıçramalar, potansiyel güçler de ortaya çıkarlar mutlaka.

 

Özellikle Ortadoğu ve Mezopotamya’da kaos aralığı çok derinlikli, merkezi ve bütün bu yaşanmışlıkların özgünlüğünün temel konusu olan, demokrasi mücadelesi daha radikal saldırıları başlatmak zorunda kaldı.

 

Kaos aralığı, eski sistem kendini sürdüremezse, bunun sonucu olarak çözülme süreci başlar. Bu süreçte büyük alt-üst oluşumlar yoğun olarak yaşanırken yeni kurulacak toplum modelinin özellikleri şekillenebilir, demokrasi(devrim) mücadelesinde sorumluluk alan mücadelesi, kesinlikle tüm toplulukların birleştiği bir yapı oluşturur.
Yeninin kurulma dinamikleri daha güçlü olabilir ama yeni çıkış programı, ideolojik kimlik, özelliklerin geçmiş eleştirisi üzerinde temellenir. Yeni hedeflere nasıl ve hangi araçlarla ulaşılacağı, doğru bir yol hattı olarak stratejiyi sağlam adımlarla yürüme anlamında belirlemek daha da önem kazanır.

 

Mevcut süreçte yüz yıllık Cumhuriyetin, ulus devlet formülünün çöküşü derinlikli bir şekilde yaşanırken, tekçi anlayış zor ve rıza aygıtlarıyla yaşamın bütün büyüsünü bozmuş, bütün çiçekleri soldurmuş ve toplum bir bütün olarak toplu kırımdan geçirilerek, gelinen aşamada demokratik bir toplum anlayışına ihtiyaç her şeyden daha açıktır.

 

Bu dönemler, Devrimin kendisinin yaşadığı, adeta kaçınılmaz olduğu dönemlerdir.

 

Bazen bir bilinmezlik havası, hiç kimsenin var olmadığı bir olay ya da bir kişi veya bir romantik kelebek etkisi yaratabilir.

 

Kelebek etkisinin yaratıldığı ortamlar karmaşıklaşır, çoklu olaylar, etmenler, değişkenler neden ve sonuçlar iç içe geçer ve adeta yeni bir inşa için doğum hali olgunlaşır.

 

Kaotik ortamlarda toplumların politik kodlarının önemi kendini gösterir ve bir ‘bireyler devriminin’ yaşanabilme olasılığı artarken, toplumun manevi kurumsallaşması, güçlü toplumsal değerlerin yaşanması söz konusu olur.

 

Yüz yıllık resmi ideoloji ve bu ideolojinin diğerlerini etkisiz hale getirmek için uygulanan işlemleri derinleştirilememiştir.

 


Türkiye’de mevcut tekçi partiler aşılmadan sorunlar çözülmez. Yaşamın sosyal bütünlüğü içinde bütün toplumsal değerlerin kendilerini ifade etmesi temeldir. Toplum ne kadar renkli ve ne kadar farklılık olursa olsun birlikte yaşama bilinci en üst düzeyde olmak zorundadır. Ortak bir zeminde birlik içinde ve bütünlüklü yaşamanın önemi, her ortamda daha çok kendini göstermektedir.

 

Türkiye coğrafyası farklı sosyal, sınıfsal, inançsal, kültürel, etnik grup ve birçok öğeyi barındırıyor. Cumhuriyet nitelemesi ile anılan ulus-devlet, bu toplumsal realiteyi tehlike olarak görmüş, farklılıkları tekleştirmek için bin bir yönteme başvurmuş, vurmaya da devam ediyor.

 

Yaşanan ekonomik çöküşlerin nedeni de bu tekçi anlayıştır.

 

Öcalan’ın “Demokratik Toplum ve Barış” çağrısı; farklılıkların çoğulculuğuna dayalı demokratik bir yaşamı ifade ediyor olması, toplumun demokratikleşmesi demek, toplumun barış içinde yaşaması demektir.
Barış içinde yaşayan toplumda demokratik siyaset gelişir ve barışın toplumsallaşmasının gerçekleştiği dönemde de egemenlerin sistemsel krizi daha da derinleşecektir.

 

Son günlerde CHP’ye ve İmamoğlu’na yönelik operasyonların nedeni bu sistemsel krizlerden kaynaklanmaktadır ve Erdoğan-İmamoğlu karşıtlığını bu gerçeklikte aramak gerekir.

 

Sistemsel bir değişimin dinamikleri her geçen gün daha çok kendini dayatmaktadır. Kürt sorununu demokratik yollarla çözemeyen sistem ve dönüşemeyen Cumhuriyet devrimi “Kürt ve Alevi” inkarını kurumsallaştırarak bugünlere geldi.

 

CHP’ye ve İmamoğlu’na operasyon çekildi. Operasyon sayesinde muhalefette bölünmeler yaratılmak istendi. ‘Yolsuzluk’, ‘ihalelere fesat’ dosyaları oluşturuldu. Öte yandan kent uzlaşısı gibi söylemlerle davalar açan iktidar, CHP içinde bölünmeler yaratmaya ve muhalefette yönetsel kriz yaratmaya çalışıyor.

 

Bu konuda Mansur Yavaş’a bir sorumluluk veren derin devletin, CHP’ye karşı yürüttüğü operasyonun “demokratik toplum ve barış” sürecinden bağımsız olmadığını düşünüyorum.

 


CHP’nin sık sık dile getirdiği “iktidardakiler değişmeden sorunlar çözülmez” söylemi genellikle geçerli olsa da biraz sorunlu bir söylemdir, çünkü iktidar her zaman epistemolojik olarak eril bir insanı temsil eder.
CHP’nin Saraçhane’de ve diğer mekanlardaki mitinglerde dile getirilenlerde resmi ideolojinin kodlarını aşan bir durumla karşılaşmadık. Adeta Cumhuriyetin “fabrika ayarlarına” dönülmesinde ısrar ediliyor.
Mitinglere katılanların büyük çoğunluğu Alevi olmasına rağmen, Alevilikle ilgili sorunlar yansıtılmıyor ve Alevilerin iktidar nezdinde talepleri karşılık bulmuyor.

 

Benzer bir durum Kürtler için de geçerlidir. Yaşanan kaotik süreçte Erdoğan’ın karşıtlığı ile geçiştirmeleri, iktidarın oyununa ve Cumhuriyetin demokratikleşmesine yönelik planlama konusunda hiçbir adımın atılmadığına tanık olamıyoruz. İktidarın oyalama ve süreci geçiştirme taktikleri net olarak görülüyor.

 

Başka bir ifade ile an olarak Türkiye’de gündem tüketiliyor ve Saraçhane’deki ideolojik kimlik, resmi ideolojiyi temsil ediyor desek yanlış olmaz diye düşünüyorum.

 

CHP’nin öncülüğünde devam eden kitle eylemlerinin sonuçları, ezilen kitleye yönelik resmi ideolojiyi aşan, derinliğine bir perspektif imkanı sunan, Erdoğan-İmamoğlu ikilemini aşarak Cumhuriyetin demokratikleştirilmesi stratejisi ile birleşirse özgürleşmeye ve dönüşüme kapı aralanmış olur.
Yani demokrasi mücadelesi için, ekonomik-demokratik yapılardan çok, emek ve özgürlük mücadelesinin olmazsa olmazı olarak, ayrı ayrı mücadele edenler, gerekli ittifakları kurarak, Birleşik Devrimci Halk Mücadelesini gündemlerine almalıdır.

Paylaş:

Yorumlar (0)

Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!