Atak Logo

Atak Menü

Haydar Avşar

Haydar Avşar

29 Ağustos 2025, 16:08 | Ülke

ÇORUM DİRENİŞİ ve KATLİAM (Haydar Avşar)

ÇORUM DİRENİŞİ ve KATLİAM (Haydar Avşar)

 

 

Devlet, Osmanlı İmparatorluğu döneminde bulunan “seyfiye ve ilmiye-dini” kul sınıflarıyla ittifak kurarak ilk mecliste bulunan Alevileri-Bektaşileri parlamentodan tasfiye etmiş ve Ortaçağ’dan kalan devlet sınıfları ile birlikte ikinci meclisi oluşturmuştur. 

 

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Sünni tarihsel egemenliği, kapitalist Sünni-Türk toplumsal zeminine dayandırarak emperyalizm ile işbirliği içinde bulunan bir burjuva siyasal devlet biçimi oluşturmuştur. 

 

Alevi-Bektaşi toplumsal tasarımı ile Sünni-Türk toplumsal tasarımı birbiriyle örtüşmemektedir. Yeni kurulan devlet, siyasal egemenliğini tarihsel egemenlik üzerinden toplumsal yapıya siyasal  bir biçim vermiştir. 

 

Genel olarak saldırı ve katliamların tarihsel ve modern sınıfsal dayanaklarını bu zemin oluşturmaktadır. Buna bağlı olarak Büyük Selçuklu, Anadolu Selçuklu Beylikleri ve Osmanlı İmparatorluğu’ndan bugüne kalmış yerleşim alanları vardır. Aynı zamanda yoksullaşmaya bağlı olarak işçileşme nedeniyle şehirlere göç etmiş  ve şehirlerde   siyasal bir güç haline gelmiş Alevi-Bektaşi toplu yerleşim birimleri vardır. Kızılbaşların-Alevilerin-Bektaşilerin toplu yerleşim birimlerinde bir arada yaşamaları, aralarındaki dayanışmayı, birliği, karşılıklı işbirliği ve güven ilişkilerini de güçlendirmektedir. Bu durum siyasal devlet açısından sorunludur. 

 

Çorum’da 28-29 Mayıs 1980 tarihinde Alevi-Bektaşi, ilerici, demokrat, devrimci ve sosyalistlere yönelik ilk saldırı gününden  önce dinci-milliyetçi paramiliter gruplar ve örgütler tarafından “Müslüman namusuna sahip çık”“Namazını kıl, orucunu tut yeter; karışan mı var diyen gafil Müslüman sen de düşün”“Allah’ını seven, Peygamberini seven yürüsün, komünist Alevileri yaşatmayın, bunları öldüren cennetlik olur”, “Maraş Alevilere mezar olacak”, “Komünistler Moskova’ya”, “Müslüman Türkiye, Aleviler Moskova’ya”, “Komünistleri bırakmayın, Allah yoluna kesin, Sütçü İmam aşkına vurun”, “Komünistlere ölüm” diye bildiriler dağıtılırken, “Yunusça Anlamayana Yavuzca Anlatırız” duvar yazıları yazılırken aynı zamanda adam kaçırma, yaralama, kundaklama ve öldürme “olayları” devam ediyordu. 

 

28-29 Mayıs tarihinden 1 Haziran 1980 tarihine kadar silahlı saldırı, kundaklama, ev ve işyeri yağmalama, yakma devam etmiş, 2 Haziran 1980 günü,  III. Ecevit Hükümeti’nin  (Ocak 1978-Ekim 1979)  7 Mart 1978 tarihinde Genelkurmay Başkanlığı’na atadığı Kenan Evren, Demirel Hükümeti’nin  (Kasım 1979- Eylül 1980) görev yaptığı dönemde Genel Kurmay Başkanı Kenan Evren, “Müesses Nizam”  gereği çok gizli bir “Baş emir dokümanı” yayınlamıştır. Bu ‘baş emirin’ konusu ise “iç tehdittir”. Bu dokümana göre Aleviler “iç tehdit unsurudur”.  Devletin bu gizli emirleri tarihsel-fiziksel ve kültürel soykırımın parçası olan emirlerden sadece birisiydi. 

 

Daha önce Dersim’de, 1937′deki İnönü Hükümeti ve 13 Eylül 1938′deki Celal Bayar Hükümeti döneminde siyasal erkin askeri ve idari icracıları Alevileri zindanlara ve mağaralara doldurarak, uçaklarla bombalayarak insanlık suçu işlemek suretiyle toplu soykırım yapmışlardır.  1943 yılına kadar, dağlarda ele geçirilmiş Dersimlilerin kellelerine, 25 kuruş değer biçilerek askeri garnizonlara kadar taşınması, 38 kırımının devamı olarak sürdürülmüştür.  

 

21 Temmuz 1977-5 Ocak 1978, III. Ecevit Hükümeti döneminde, 4 Eylül 1978 Sivas’ta Aleviler katliam görmüş  ve 19 Aralık ile 26 Aralık 1978’de Kahramanmaraş’ta yapılan katliamların hesabı ise III. Ecevit Hükümeti (5 Ocak 1978-12 Kasım 1979)  CHP iktidarı döneminde sorulmamıştır.  Çiller Hükümeti (25 Haziran 1993-15 Ekim 1995) ve Erdal İnönü’nün Başbakan Yardımcısı olduğu dönemde 2. Sivas /Madımak Katliamı gerçekleşmiştir. 

 

Genel Kurmay Başkanı Kenan Evren, Alevileri iç tehdit unsuru olarak gören “baş emir dokümanı” yayınlamasından sonra  2 Haziran 1980 gününden sonra Sünni-ırkçı silahlı toplu saldırıların toplumsal zemini daha da genişletilmiştir. 

 

1980 28-29 Mayıs’tan 1 Haziran’a kadar “sağ-sol” nitelemesi yapılarak Alevi-Bektaşilere, ilerici, demokrat, devrimci, sosyalist ve emekçi halka yapılan silahlı toplu saldırılar yeterli bulunmamış ve 2 Haziran 1980 günü baş emir dokümanı yayınlanarak “Alevi-Bektaşiler “iç tehdit”  unsuru sayılarak, “Alevi-Sünni” nitelemesi yapılmak suretiyle  saldırıların daha kitlesel olması sağlanmak istenmiştir. Bu durum başlangıçtan bu yana tasarlanmış bir planın olduğunu gösteriyordu. İlk saldırılarda toplu yerleşim yerlerinden etme anlamında “başarı”  kaydedememişlerdi. İkinci saldırı planlanmıştı. Fakat Direnişle karşılaşılmıştı.  İkinci saldırılarda ve özellikle 4 Temmuz’dan itibaren Sünnilerin toplu olarak ağırlıkta bulundukları yerleşim yerlerinden  Alevi, ilerici ve demokratların ayıklanması “ancak sağlanmıştı.” Sünnilerin yoğunlukta olduğu mahallelerden Alevilerin ayıklama ve Alevileri toplu yerleşim yerlerinden etme ve zorunlu iskana, göçe zorlama, sömürgeci katastrofik ayrımı doğrular nitelikteydi. Bu ayrım imha planının bir parçasıydı. 

 

 Devletin, Türk-Sünni-İslamcı sınıf ve tabaklarını yanına alarak ve onları siyasal ve ekonomik olarak güçlendirmek ve onlara ilkel sermaye birikimi sağlamak amacıyla mallarına el koyma, yağmalama ve Alevileri ekonomik olarak çökertme niteliğinde  olan bir “gizli savaş” yürütülüyordu. 

 

O gün Milönü Mahallesi’nin   yüzde 60 Alevi ve 40 Sünni; ilerici, demokrat, sosyalist ve  bu grupların dışında olan, sosyal olarak kendini daha da serbest ifade edebileceği, Sünni mezhep’in kültürel baskısından uzak herkesin iç içe olduğu bir yerleşim yeridir. 

 

4 Temmuz 1980 günü Alâaddin Camisi’nin bombalandığı haberi TRT’de, olaydan -öğle saatinden- tam beş saat önce, saat 07’deki radyo haber bülteninde verilmiştir. Haber şu şekilde duyurulmuştur: 

 

“Çorum’da bugün meydana gelen olaylarda ilk tespitlere göre dört kişinin öldüğü, bazı kişilerin de yaralandığı bildirildi. Olaylar, Milönü semtindeki Alâaddin Camisi’ne patlayıcı bomba atılması ve dışarıdan ateş açılmasıyla başladı.”    Böyle bir olay belirtilen saatte olmadığı halde  “haber” diye verilen şey aslında bir emrin ifadesiydi. 

 

TRT, Türkiye’de Alevilere karşı saldırılarda kullanılması amacıyla Sünni kitle desteği için harekete geçirilmiştir. TRT’nin verdiği haberle Çorum’da Alevilere ve sola yönelik saldırı, katliam, gasp, yağma, talan, ev ve iş yeri yakma, adam öldürmede kitle desteği de uygulanmaya konmuş ve devlet tarafından Sünni toplumsal tabana da yasal ve yasadışı destek verilmiştir. 

 

TRT’nin  07’de vermiş olduğu  haber ile Sünni-ırkçı  toplumsal kesimler uyarılarak, şehir, mahalle ve köylerin de savaş halinde harekete geçirilen “sivil savunma” güçlerinin yardımıyla  bunların toplanması sağlanmış ve öğle namazından sonra Alâaddin Camisi’nden Alevi-Bektaşi yerleşim yerlerine doğru  saldırılar başlatılmıştır. 

 

Devlet, Çorum’da Türk-Hanefi-Sünni, milliyetçi ve dinci, değerleri kullanarak, bu değerler etrafında toplumu-cami, kuran kursu, okul, hastane ve garaj gibi “kamuya-devlete” ait yerlerde toplayıp-sokaklarda bir “Gösteri Alanı’na”  taşıyarak, Aleviler ve sol güçlere yönelik, devlet gücünü,  karşı devrimci bir ayaklanma biçiminde örgütleyerek, saldırıları düzenlemişler ve katliamları yapmışlardır.  

 

Çorum’da Alevilere yönelik saldırılarda “sivil savunma amirinden  personel şefine, hemşireden doktora, esnaftan işadamlarına, derneklerden sendikalara ve partilere kadar, şehir  ve köylerde bulunan her meslek ve tabakadan insan bulunmaktadır. 

 

Devletin “iç tehdit unsuru” diye gördüğü Alevilere karşı,   Silahlı Kuvvetler ile koordine halinde çalışan bu para-militer birlikler; “milis savaşı”  ya da “gizli savaş” sırasında orduya yardımcı olmak üzere toplanan yarı askeri sivil kuvvet demektir. 

 

 Kırklı yıllarda  çıkarılan 4854 sayılı “Memleket İçi Düşmana Karşı Silahlı Müdafaa Mükellefiyeti” adlı yasanın birinci maddesi şöyledir: 

 

– Fevkalade hallerde (özel-olağanüstü durumlarda)  ve seferde havadan kıta indirmelerinden paraşüt birliklerine ve denizden çıkarmalara ve hudutlardan sızmalara karşı o mahallin 15 kilometre çevresi içinde bulunan 18 yaşını bitirmiş ve 80 yaşını ikmal etmemiş vatandaşlar; ihtiyaca göre silahlı mukavemet etmekle mükellef tutulurlar. Yaş haddi kadınlar için yirmi iki ile kırk beş arasındadır. 

 

7 Ağustos 1944 tarihli bu yasa yürürlüktedir. Bu yasaya göre, bu yükümlülüğü yerine getirmek üzere yılda en çok 72 saat ve 3 günü geçmemek üzere eğitilirler. 

 

7 Haziran 1939 gün ve 3684 sayılı “Milli Müdafaa Mükellefiyeti” adlı yasa “umumi veya kısmi seferberlik halinde” olağan araçlarla sağlanmayan “askeri ihtiyaç hizmetlerinin” nasıl yerine getirileceğini öngörür.  

 

Yasanın amacı, seferberlik ve savaş koşullarında ordu gereksinmeleri için  sağlanması zorunlu bina, depo, giyecek, yiyecek, maddeleri ile kara, deniz ve hava ulaşım araçları, yapım ve onarım hizmetleri; kömür, mazot, benzin ve yağ gibi maddeler ile sağlık hizmetlerinin bir çeşit “geçici kamulaştırılması”dır.  Yasa bu gibi durumlarda “verilen her şey ve yapılan her hizmet için sahibine değerince tazminat” verilmesini de öngörür.

 

Bu iki yasa dışında, konuyla ilgili bir başka yasa daha yürürlüktedir.9 Haziran 1958 gün ve 7126 sayılı “Sivil Müdafaa” adlı yasanın birçok maddesi 1960 yılında değiştirilmiştir. Bu yasaya göre  sivil savunma hizmetleri, İçişleri Bakanlığı’nca yürütülür. Askerlikle ilgisi olmayan ve kendisine Milli Savunma Bakanlığı’nca herhangi bir görev verilemeyen 15-65 yaşları arasında yurttaşlar, sivil savunma hizmetlerinde çalıştırılmak üzere İçişleri Bakanlığı’nca belirlenirler. 

 

Milli Savunma Yüksek Kurulu,  düşman saldırısı karşısında “hassas bölgeler” saptar ve bu bölgeleri halka duyurur. Bu bölgelerde sivil savunma hizmetleri ve görevlerinde “halka rehberlik etmek” üzere bu yerlerde sürekli oturan yükümlüler arasından “koruma kılavuzları”  seçilir.”  

 

Çorum’da Alevilere yönelik gasp, yağma, talan, ev yakma ve adam öldürme eylemleri içinde 18 yaşından 80 yaşına kadar erkek, 22 yaşından 45 yaşına kadar kadınlar ve kendisine Milli Savunma Bakanlığı’nca herhangi bir görev verilemeyen 15-65 yaş arası çocuk ve yetişkin şahıslar da vardır. 

 

12, 13, 15 yaşında failler önce ev, işyeri kundaklıyor ve yakma fiilini gerçekleştiriyorlar. Arkasından  45 yaş ve üzerinde olanlar ise gasp, yağma ve talan yapıyordu. Bunlar arasında çok az da olsa kadınlar da vardır. 

 

Ulaşım olanakları, ev-işyeri ve adam yakmada kullandıkları yağ, benzin ve mazot ihtiyaçlarının da birçok benzinliğin yağma ve talan edilerek  sağlandığı bilinmektedir.  

 

4 Temmuz Cuma günü namaz vakti,  diğer Alevilerin azınlıkta olduğu mahallelerde 50, 100’den 500’e kadar değişen sayıda  Alâaddin, Ulu ve Hamit Cami’de önceden hazırlanmış silahlar ile ve Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı Çorum Müftülüğü Hıdırlık Kuran Kursu binasından, 45-50 yaş arasında 250-300 kişi ellerinde tek ve çift kırma silahlarla sokaklara çıkarılarak Alevi avına başladıkları da  bilinmektedir. 

 

Kuran kursuna küçük çocuklar gitmektedir. Büyükler niçin Kuran kursunda toplanmışlardır? Yoksa, önceden hazırlıklı olduklarına göre, Kuran kursunda toplanan büyükler, İçişleri Bakanlığı’nca görevlendirilmiş olan “sivil savunma hizmetlileri” midir? 

 

Çorum Cezaevi baş gardiyanının ölümle tehdit edilmesi, evinin bombalanması, çocuklarının kaçırılıp rehin alınmasının da üzerine gidilememiştir. İddialara göre İçişleri Bakanlığı’ndan gelen bir görevli, “katil olan mahkumların firarını” istemiştir. Baş gardiyan buna izin veremeyeceğini söyleyince, gardiyana yönelik yaptırımlar arttırılmış, izine gönderilmiştir. Büyük olasılıkla bu katiller cezaevinden alınarak, katliamlarda görevlendirilmişlerdir. 

 

4 Temmuz 1980 günü İçişleri Bakanlığı emrine göre Milönü enterne edilmişti. Devlet, Sünnileri Alevilerden ayırmak için “Sivil Müdafaa”sının ya da “sahte operasyon” diye nitelendirdikleri saldırısının açık ilanı ise “Ey Müslümanlar, solcular-Aleviler Milönü’ndeki Alâaddin Cami’ye bomba attılar, ne duruyorsunuz, cami yanıyor, namaz kılan Müslümanları katlediyorlar. Silahı olmayan silahını alsın gelsin”  biçimindeydi.   

 

Aynı anda Milli Savunma Yüksek Kurulu’nun tespit ettiği hassas bölgelerde görev yapan kurulun hizmetlileri, “halka rehberlik etmek” amacıyla görevlendirilen, “koruma kılavuzları” ya da saldırılarda kullanılan sivillere önderlik eden; şehrin giriş-çıkışlarında yol kesen ve  arama-tarama yapan, mahalle ve kahvelere baskın düzenleyen, ev ve işyerlerini hedef olarak gösteren; “siyah kar maskeli görevliler”  Terlemezevler, Üçevler, Sarılık köprü, Çiftlikpınarı, Altınevler,  Devane, Yazı Çarşı, Hıdırlık semtlerinden ve diğer bölgelerden Alevileri “hassa bölgeler”den atmaya yönelik çalışma yürütüyorlardı. Aynı gün  Kayseri Hava İndirme Tugay’ı ile Nevşehir’den hareket eden bir jandarma komando birliğine havadan indirme izni verilmesi; saldırılar sırasında Aleviler ve devrimcilerden 1500-2000’e yakın insanın fiili gözaltına alınarak stadyuma kapatılması ve Alevilerin oturduğu bölgelerin ise askeri birlikler tarafından enterne edilerek bu bölgelerin saldırılara açık hale getirilmesi; doğrudan bu para-militer birliklere yardım amacıyla yapılmıştır. 

 

Bu üç yasa yürürlüktedir. Bu yeni yasa tasarıları ile getirilen şey aslında  Silahlı Kuvvetler ile “koordine” halinde çalışan “para-militer” birliklerdir. 

 

Kurulan bu “teritoryal birlikler” ile Genel Kurmay Başkanlığı Özel Harp Dairesi’ne bağlı sivillerden oluşan “kontrgerilacılar” arasında  eylem ve görev birliği vardır.  

 

“Özel harp”, ayaklanma, ayaklanmaya karşı koymak ve psikolojik harp ile ilgili askeri ve yarı-askeri bütün önlem ve etkinlikleri kapsadığına göre  “teritoryal birlikler” de “özel harp” ile ilgilidir. 

 

Silahlı Halk Direnişinde Hüseyin Gökdemir Yaşıyor 

 

“Kontrgerilla Savaşı”nın askeri anlamı,  gerillalara karşı hükümetin “sivil ajanları” ve “askeri olmayan kuvvetleri” veya “silahlı kuvvetleri” tarafından “sevk ve idare” edilen “faaliyet ve hareket”, değil midir? 

 

“Teritoryal birlikler” Milli Savunma ve İçişleri  Bakanlığı’nın Silahlı Kuvvetler ile koordine halinde çalıştırdığı bir milis gücüdür. Bu birlikler,  milis savaşı sırasında orduya yardımcı olmak üzere toplanan yarı-askeri sivil kuvvettir. “Kontrgerilla Savaşı” ise gerillalara karşı hükümetin “sivil ajanları” ve askeri olmayan kuvvetleri” veya “silahlı kuvvetleri” tarafından “sevk ve idare” edilen özel “faaliyet ve harekettir.” 

 

Asker ve hükümet arasındaki bu işbirliği tekelci militarist devletin hükümette de toplanmasının bir ifadesi değil midir? 

 

Alevilere yönelik saldırılar genellikle yerleşim yerlerinden ederek sürgüne yollama biçiminde devlet politikalarıyla birleştirilmektedir. İlk plan toplumsal gövdeyi aşındırmayı ifade etmektedir.  İkincisi, toplumu hiyerarşize etmeye yarar.  Yani Alevileri yerinden yurdundan ederek toplumsal tabakalaşmanın en altına itmeye çalışır. 

 

Kolonyal ve post kolonyal mekânsal düzenleme ile sosyal, siyasi ve ekonomik statüko oluşturulur. 

 

Klasik ve yeni sömürgeci politikalar faşist uygulamalarla birleştirilerek toplumda kastlaşma oluşturulur. Sömürgeciliğin mirası, sürekli dışlaştırma ile “içsel dışlamanın” oynak bir bileşimidir.  

 

Devletin yasama, yürütme ve yargı organları mevcut anayasayı askıya alarak, Özel Harp Dairesi’nin kontrgerilla yöntemleri ile ve paramiliter örgütleri aracılığıyla toplumu nefret düşmanlığı zemininde yatay olarak ikiye bölmek suretiyle  Türk-Sünni-İslam siyasal zeminde  toplumun bir kesimini  yanına alarak Alevileri imha etmeye yönelik saldırıların toplumsal zemini oluşturuluyordu. 

 

Toplumu din, dil, ırk, milliyet, etnik köken, cinsiyet, felsefi ya da siyasal inanç farklılıklarının özellikleri kullanılarak, Türk-Sünni-İslam siyasal-kültürel anlayışı içinde, Özel Harp Dairesi’nin kontrgerilla yöntemleri ile halkın bir kesiminin paramiliter örgütler kanalıyla devletin yanına alınmak suretiyle halkın diğer kesimine karşı kin ve düşmanlığa dayalı ayrımcı nefret suçlarının örgütlenerek saldırı ve katliamların toplumsal zemininin oluşturulmasına ve  yapılmasına devlet organları aracı olmuştur.  

 

Devlet farklı tarihsel ve modern dünyalar halindeki kavrayışlar arasındaki uçurumu Türk-Hanefi-Sünni-İslamcı nefret zemininde derinleştirmeyi ve ayrıştırmayı toplumsal bir plan olarak tasarlamıştı. 

 

Aynı dünyada ve aynı mekanda  yaşayan, aynı mavi gökyüzünü, aynı ağaçların yeşilini, aynı akarsuları, aynı yıldızları gören aynı ezilen sınıflardan, farklı inançlardan ve farklı milliyetlerden ve farklı cinsiyetlerden gelen toplum ise bu ayrımcı plana ve zulme karşı Halk Komiteleri ile meşru direnme hakkını kullanmıştır. 

 

Direniş anında 67 mahalle ve köyde Halk Komiteleri ve Silahlı Halk birlikleri kurulmuş ve direniş örgütlenmiştir. Saldırılar sırasında 62 kişi öldürülmüş, 82 kişi yaralanmış ve üç kişi kayıp olmuştur. 

 

Maraş, 1.- 2. Sivas ve Çorum Alevi-Bektaşilere yönelik saldırı, yağma, kundaklama ve öldürme ve katliamın sorumluları devletle birlikte hareket eden siyasal iktidardır.  

 

Devleti ve hükümeti temsil eden; sorumlu başbakanlar, bakanlar, genel kurmay başkanı, emniyet müdürü, vali ve milletvekilleri toplumu din, dil, ırk, milliyet, etnik köken, cinsiyet, felsefi ya da siyasal inanç farklılıklarını kullanarak, Türk-Sünni-İslamcı-Faşist  nefret toplumsal zemininde, jenosit ve katliamı planlamaları ve aracı olmaları nedeniyle yargılanmalıdır. 

Paylaş:

Yorumlar (0)

Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!