Haydar Avşar
30 Ekim 2025, 22:15 | Emek
Burjuva Akademisinin “Çözülüş” Söylemi: İdeolojik Maskeleme ve Zor Yoluyla Tasfiye (Haydar Avşar)
1. Giriş: Çözülüş Söyleminin Tarihsel ve Epistemolojik Fonksiyonu
Modern akademi, toplumsal dönüşümleri anlatırken sıklıkla “çözülüş”, “geçiş”, “evrim” veya “modernleşme” gibi kavramları kullanır. Bu kavramlar, tarihteki zor ve şiddetle gerçekleşen tasfiye süreçlerini görünmez kılar.
Örnekler:
İngiltere’de köylülerin zorla topraktan koparılması, “tarımsal verimlilik artışı” olarak sunulmuştur.
Osmanlı’da Alevi-Türkmen topraklarının ilhakı, “merkezileşme süreci” biçiminde aklanmıştır.
Amerika’da yerli halkların soykırımı, “medeniyetin ilerlemesi” olarak kodlanmıştır.
Dinlerin evrensel başlangıç ve son anlayışı ile aydınlanmanın ilerlemeci tarih bilinci, ortaklaşa ve döngüsel toplumların zorla tasfiye edilmesini epistemolojik olarak meşrulaştırır.
Dinsel meşrulaştırma: Evren ve toplum lineer bir zaman çizgisi ile açıklanır; zor ve şiddetli tasfiye Tanrısal düzen veya kader olarak gösterilir.
Aydınlanmacı/ilerlemeci meşrulaştırma: Tarih ve toplum sürekli ilerleyen bir süreç olarak tanımlanır; ortaklaşa ve döngüsel yaşam biçimleri “arkaik” veya “geri kalmış” olarak damgalanır.
Bu bilinç biçimi, toplulukların kendi bütünsel üretim, doğa ve inanç ilişkilerini görünmez kılar; tasfiye sürecini kaçınılmaz ve doğal bir evrim olarak sunar.
Dolayısıyla “çözülüş” söylemi, zorun politik anlamını epistemolojik olarak nötralize eder ve şiddeti doğa yasası gibi sunar.
—
2. Mülkiyetin Tarih Dışılaştırılması
Burjuva akademi, mülkiyeti genellikle doğal bir insan hakkı olarak sunar. Oysa tarih boyunca mülkiyet, insan-insan, insan-doğa ve ortakçı toplumların mülkiyetine zorla el konulması yoluyla edinilmiştir.
Toprak gaspı, köylülüğün tasfiyesi
Ortak üretim araçlarının el değiştirmesi
Döngüsel ve ortaklaşa toplumların dağıtılması
Burjuva söylemi, mülkiyeti doğal ve kaçınılmaz gibi sunarken, aslında zorla gasp edilmiş bir egemenlik aracını kutsallaştırır. Bu epistemolojik gizleme, tasfiye edilen toplulukların üretim araçları ve topraklarının görünmez hâle gelmesini sağlar.
> Topluluk dağılmaz, dağıtılır.
Komün çözülmez, zorla tasfiye edilir.
İnsan doğadan kopmaz, kopartılır.
Fail gizlenir; sömürü sisteminin tarihsel sorumluluğu epistemolojik olarak silinir.
—
3. Akademi ve Bilimin Kompartımanlaşması: Bilginin Sınıfsal Konumu
Kapitalist toplumda akademi, “nötr bilgi üretim alanı” değildir; aksine sermayenin ideolojik sürekliliğini sağlayan hegemonik bir aygıttır.
Modern bilim, insan, doğa ve toplumu disiplinlere ayrılmış kompartımanlar olarak ele alır. Bu ayrım, metodolojik bir zorunluluk gibi sunulsa da, aynı zamanda zorla gasp edilen mülkiyet ve tasfiye süreçlerini görünmez kılar:
Ekonomi bilimi, kapitalist üretim ilişkilerini “doğal piyasa yasaları” olarak sunar.
Sosyoloji, toplulukların zorla tasfiyesini “modernleşme” veya “sosyal evrim” çerçevesinde ele alır.
Ekoloji, doğa-toplum ilişkilerini sadece çevresel süreçler bağlamında inceler; tarihsel tasfiye silinir.
> Böylece bilim, epistemolojik olarak zorla gasp edilmiş mülkiyet, topluluk tasfiyesi ve doğa-insan-toplum bütünlüğünün parçalanmasını görünmez hâle getirir. Toplulukların zorla parçalanması, mülkiyet gaspı ve doğa-insan-toplum döngüsünün bozulması, farklı disiplinlerin sınırları içinde ayrı ayrı incelenir; tarihsel ve politik bağlamı silinir, şiddet epistemolojik olarak nötralize edilir.
“Çözülüş” söylemi, burjuva modernliğinin ilerleme miti ile uyumlu şekilde kullanılır:
> “Bazı topluluklar çözüldü, ama ilerleme kaçınılmazdı.”
—
4. Ontolojik Körlük: İnsan, Doğa ve Can Birliğinin Görmezden Gelinmesi
Burjuva epistemolojisi, insan-doğa-toplum birliğini göremez, çünkü kendi düşünsel yapısı bölünmüş insan/doğa/toplum anlayışına dayanır:
İnsan ↔ Doğa
Akıl ↔ İnanç
Birey ↔ Toplum
Öznelik ↔ Nesnellik
Alevilikte ise evren, doğa ve insan bölünmez bir can olarak ele alınır. Bu bütünlük anlayışı, toplulukların zorla parçalanması ve “çözülüş” söylemiyle epistemolojik olarak yeniden yazılmasına karşı ontolojik bir eleştiriyi mümkün kılar.
Bu süreç, Marx’ın metabolik yarılma (metabolic rift) olarak tanımladığı, kapitalist üretim ilişkileri tarafından doğa-insan-toplum döngüsünün parçalanmasıyla paraleldir. Alevi ontolojisindeki can birliği anlayışı, bu yarılmanın epistemolojik ve ontolojik boyutunu ortaya koyar ve bütünleşik yaşamın önemini vurgular.
—
5. Kozmopolit Maskesi ve Evrensellik Söylemi
Burjuva evrenselliği, kozmopolit bir homojenlik ideali üzerine kuruludur. Farklılıkları eritir; sermayenin dolaşımını evrenselleştirir.
“Çözülüş” anlatısı, bu mitin tamamlayıcısıdır:
> “Topluluklar çözülmeli ki evrensel insan doğsun.”
Oysa bu “evrensel insan”, doğadan ve toplumdan koparılmış bölünmüş bireydir. Gerçek evrensellik, niteliksel ve bütüncül bir birliktir: insan-doğa-toplum can birliği.
—
6. Sonuç: Çözülüş Söylemi Bir Zorun Maskesi
Burjuva akademinin “çözülüş” kavramı, zorun, sömürünün ve ilhakın epistemolojik örtüsüdür. Gerçek tarihsel analiz “çözülüş” değil, zorla tasfiye ve parçalanma demelidir.
İnsanların doğa ve toplumla kurduğu ortaklaşa üretim ilişkileri zorla parçalanmış; inanç, mülkiyet ve toplumsal dayanışma sistemleri işlevsiz hâle getirilmiştir. Bugün yapılması gereken, sadece bu tarihsel tasfiyeyi ortaya koymak değil, Alevi ontolojisi ve Marx’ın metabolik yarılma kavramı perspektifinden ortaklaşa yaşam ve can birliği bütünlüğünü yeniden kurmaktır.
Din ve aydınlanma söylemleri, bu süreci epistemolojik olarak meşrulaştıran araçlar olarak görülmelidir: Din zor ve şiddetli tasfiyeyi Tanrısal düzen veya kader olarak sunarken, aydınlanma lineer ilerleme ve rasyonalite söylemi üzerinden zorla tasfiye edilmiş mülkiyeti ve toplulukları doğal ve kaçınılmaz bir evrimmiş gibi kodlar. Bilimin kompartımanlara ayrılması da bu epistemik gizlemeyi pekiştirir; doğa, insan ve toplum bütünlüğü parçalanır, sömürü ve zor görünmez hâle gelir.
Yorumlar (0)
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!
Yazarın Diğer Yazıları
- Kutsal Düzen ve Toplumsal Cinsiyet: Doğallaşmış İş Bölümünün Tarihsel İnşası ve Bütüncül Perspektif (Haydar Avşar)
- Demokratik Cumhuriyet, Burjuva Teolojisi ve Sınıfsal Süreklilik: Osmanlı’dan AKP Dönemine Bir Analiz (Haydar Avşar)
- Türkiye’de Patrimonyal Yapı, Sol-Sosyalist Hareketler ve Sınıfsal Birlik Sorunu: Prekarya Merkezli Bir Çözümleme (Haydar Avşar)
- Güvenlikçi Kapitalist Devlet: Norm ve Önlem Yüzleri Üzerine Kaşılaştırmalı Analiz (Haydar Avşar)
- Patrimonyal Yapı, Sınıfsal İttifaklar ve Türkiye’de Demokratikleşme: Marksist Bir Analiz
