Atak Logo

Atak Menü

Fikri Günay

Fikri Günay

13 Aralık 2024, 20:47 | Ortadoğu

BİR İKİ ÜÇ DAHA FAZLA KOBANİ! (Fikri Günay)

screenshot_2024-12-13-07-52-59-394-edit_com4266275150670740333

 

 

Not; Bu yazı 30 Ekim 2014 tarihinde yazıldı. Yazının konusu olan Kobani sorunu günümüzün de gündeminde ve hala Türkiye egemenlerinin hedefinde yer almaya devam ediyor. Günümüzde Suriye Devleti ESAT döneminin, dünya egemenleri tarafından sonlandırılışını izliyoruz. Ve Türkiye Cumhuriyeti’nin aynı yöneticilerinin, 10 yıl önce olduğu gibi bu gün de, yeni bir yönetim biçimi olan Kobani’yi dağıtmaktan başka düşünceleri yok. Çünkü Suriye de hayat bulacak böyle bir “HALKLARIN DOĞRUDAN KATILDĞI YÖNETİM” biçimi, Kürt halkının Ortadoğu’da, bilhassa, Türkiye, Irak ve İran egemenlerini korkutmaktadır. Ne yazık ki, ölümün ecele faydası yok!

 

*************************************************************************

 

Nedir bu IŞİD olgusu? Gerçekten de dayandığı haklı bir gerekçeleri var mı?
İlgi duyan herkes bir yerinden tarif ediyor. Hepsi de ilk bakışta doğru gibi geliyor okuyana.

 

Şöyle ki; Bir çoğuna göre IŞİD(Irak Şam İslam Devleti), İsrail’in, dolayısı ile ABD’nin çıkarlarını savunmak. Kimileri ise IŞİD’i emperyalizmin Ortadoğu’daki Truva atı olarak lanse ediyor. Bazıları ise şöyle diyor; Irak hükümetinin Sünniler üzerinde baskı uygulamasına karşı ortaya çıkan bir örgüttür. Kürt halkına ve dolayısıyla önderliğine düşmanca bakan ulusalcılara göre ise IŞİD, “Büyük Kürdistan” için ABD tarafından kullanılan bir örgüttür. Batıya göre cani bir terör örgütü olarak lanse edilen IŞİD, bazılarına göre de, bir buçuk aydır direnerek kendini kabul ettiren Rojava Devrimi’nin inşa ettiği, kapitalist sisteme alternatif toplum biçimini yok etmek için kurulmuştur.

 

Dünya gündemini Ortadoğu’ya taşıyan IŞİD ve Kobani Devrimi, Türkiye demokrasi mücadelesinin de belirleyicisi oldu. Nedeni de 40 milyonluk Kürt ulusunun yarıdan fazlası T.C Devletinin denetiminde olmasıdır. Artı, Kürt halkının en gelişmiş insan gücünün Kuzey Kürdistan denilen Türkiye sınırları içinde olmasıdır.

 

Kürt halkının Ortadoğu’da siyasi temsilcisinin Türkiye merkezli Özgürlük Hareketi olduğunu tüm aktörler kabul etmiştir. Son kabul eden de Türkiye yöneticileri olmuştur.

 

Kobane direnişi bunun kanıtıdır. Direniş başladığında, kadınları, çocukları ve yaşlıları sınıra getirip geri gitmek isteyen PYD militanlarını geri göndermeyenler bu gün peşmergeleri silahlarıyla beraber Rojava’ya saldırı için göndermektedirler.

 

Çözüm süreciyle Kobani direnişini baştan beri ayrı tutmaya çalışan Türkiye egemenleri, Kobani düşmeyince, ABD planına razı olmak zorunda değil, mecbur kaldı. Zira ABD’nin gölgesi olmadan güneşte kavrulacaklarını çok iyi biliyorlar.

 

Süreci takip eden herkes çok iyi biliyor ki, AKP, lafta ‘çözüm süreci’ diyerek, bir çözüm sürecine girmeyişinin üstünü örtmeye çalışmış, Kürtleri ve Türkiye toplumunu oyalamayı esas almıştır.

 

Türkiye egemenleri adına 13 yıldır yönetimde bulunan AKP’nin bu tutumunu en iyi Özgürlük Hareketi’nin yöneticileri bilmektedir. Bir KCK yöneticisi, son zamanlarda şu değerlendirmeyi yapıyor;
“AKP açısından çözüm süreci; tek bir somut adım atmadan ateşkes sürecinin genel seçimler sonrasına kadar devam etmesi anlamına geliyor. Hatta yapabilirse bu süre zarfında, gerilla güçlerinin sınır dışına çekilmesini ve adım adım PKK’nin silahsızlandırılmasını sağlatma amacı ve hedefini taşıyor. Yani AKP, Kürtlere hiçbir siyasi, sosyal, kültürel, ekonomik ve öz savunma hakkı tanımadan, Kürt kimliğini anayasal güvenceye kavuşturmadan ve çoğulculuğa dayalı demokratik ve özgürlükçü bir anayasa yapmadan, PKK’yi bitirmeyi ve direnen Kürt halkının iradesini kırmayı ‘çözüm süreci’ olarak tanımlıyor.”
Bunun kanıtı olarak C. Başkanı Erdoğan’ın, dünya kamu oyuna şöyle seslenmesini gösterebiliriz;
“Ey dünya, IŞİD gibi bir terör örgütü çıkınca ayaklanıyorsun da, PKK gibi bir terör örgütü ortadayken niye ayaklanmıyorsun? Orada niye sesin çıkmıyor, ona karşı niye bir ortak mücadele verelim demiyorsun?”

 

Kobani direnişinin karşısında şaşkına dönen hükümet sözcüsüne,-Bülent Arınç- şunları söyletiyor; “Türkiye’de bu olaylar yaşanmamış gibi, sekreterya olacak, şu olacak, bu olacak diyor. Kamu hassasiyetinin bu kadar yüksek olduğu bir dönemde, askerimizin kanı yerde iken polisimizin kanı yerdeyken sekreterya diyen insanın-S.S Önder’i kastediyor- yüzüne biz bakmayız. Aldığımız kararlar ve Meclis’in bize verdiği yetkileri kullanarak adımlar atıyoruz. Şunu yapın bunu yapın. Kim ne adım atacaksa bu adım atıldıktan sonra konuşulur. Örgütün verdiği tarihlere bakmıyoruz. Biz tehdit etmeyi sevmeyiz. Bu işin bittiği zaman söyler bitiririz” .

 

Çözüm sürecine mecbur olmadıklarını söyleyen Arınç, konuşmasının devamında “Çözüm Süreci’ni bu aralar ağzımıza hiç almamak gibi bir ihtiyatımız olabilir. Çözüm Süreci’ne biz mecbur ve mahkum değiliz. Çözüm Süreci bizim için çok önemlidir ama bu sadece bizim için böyle değil ki. Çözüm Süreci’ni sanki sadece biz istiyormuşuz gibi herkes her istediğini yapar ve istediğini söylerse… Çözüm Süreci başarısız olursa herkes bunun altında kalır. Adadaki şahıs dazorunlu olarak söylemlerini değiştirdilerbebek katili diyorlardı bu güne değin– dahil siyasi uzantıları da… Bizim gösterdiğimiz itina kadar ben de bu işte söz sahibiyim diyenlerin de dikkatli olması lazım. Onlar her istediğini söyleyecek biz de Çözüm Süreci’ne sahip çıkacağız; bu iş komediye dönüşür.”

 

Bu feryat figanın asıl sebebini Gazeteci Murat Yetkin’in ifadesinde görmek çok zor olmaz; Bir avukattan aktarıyor sayın Yetkin;
“Geçenlerde bir müvekkilim geldi. Aleyhine bir karar çıkmış, üst mahkemeye itiraz edecekmiş, yardım istiyordu. Ben de kararı istedim. Verdi. Bir de ne göreyim? Meğer davaya PKK’nın yerel mahkemesi bakmış. Karar bizimkinin aleyhine çıkmış, o da PKK’nın bir üst ’eyalet’ mahkemesine itirazda bulunmak istiyor.” Gazeteci Yetkin şu yorumu yapıyor; “Bizim avukat davaya bakamayacağını söylemiş tabii, ama asıl şaşırdığı, bizim de duyunca şaşırdığımız gibi vatandaşın bu durumu, yani PKK’nın Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde resmi mahkemelere paralel olarak mahkeme kurmasını doğal, kararlarını da meşru karşılamış olması. Yalnız mahkemede de değil… Diyarbakır kırsalında, Şırnak kırsalında, PKK’nın sadece “şehitliklerini” değil, kendi polisini, cezaevini, hatta dağa adam gönderme amaçlı, kendi “askere alma” noktalarını oluşturmuş olması.”
Kobane’yi düşüreceğim derken, yeni Kobane’ler geliyor gibi..

 

30-10-2014

 

 

*ATAK Notu: Makalede ifade edilen görüşler dergiyi değil yazarı bağlamaktadır.

Paylaş:

Yorumlar (0)

Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!