Atak Logo

Atak Menü

Bir Anı: "Kararmasın Yeter Ki; Sol Memenin Altındaki Cevahir"

Bir Anı: "Kararmasın Yeter Ki; Sol Memenin Altındaki Cevahir"

Yıl 1984… 

 

 

Akçay Askeri Cezaevindeyiz. 

 

12 Eylül faşist cuntası zulmünün doruk noktaları… Direnişin de en onurlusunun sergilendiği yıllardı. 

 

Her cezaevinde göze batan insanlar olur. Ben de onlardan biriydim. 

 

Yıldırmak için, işkence uygulanana fiziki acı çektirmek, tanık olanlara manevi işkence uygulamak için her gün birileri “Bulaşıkhaneye” çekilip falakaya yatırılırdı. Diyarbakır’da “Sinema Salonu”, Mamak’ta “Hamam” neyse Akçay’da da “Bulaşıkhane” odur; cezaevinin işkence mekânı! Ve ben bu mekânın müdavimlerindendim! Diklenmem ve kurallara karşı gelmem nedeniyle olur olmaz bahanelerle hemen hemen her gün “Bulaşıkhanede” misafir edilirdim. 

 

Akçay’da tutsaklar tarafından yazılıp yollanacak olan mektuplar gardiyanlar tarafından Pazartesi ve Çarşamba günleri toplanır, birkaç gün incelemeden geçirildikten sonra postaya verilirdi.  

 

Fazla mektup yazanlardandım. Mektuplarım da çok uzun olurdu. Antakya E Tipi Cezaevinde yatmakta olan ve aynı davadan yargılandığımız bir yoldaşıma yazdığım mektubu Nazım Hikmet’in “Hapiste Yatacak Olana Öğütler” şiirinin son dörtlüğü olan şu dizelerle bitirmiştim:  

  

 

“Yani içeride on yıl, on beş yıl, 

  

daha da fazlası hatta 

  

geçirilmez değil, geçirilir, 

  

kararmasın yeter ki 

  

sol memenin altındaki cevahir…” 

 

Mektuplar rutin bir şekilde incelenmek ve ardından postalanmak üzere toplanmıştı.  

 

Aradan üç-dört gün geçmişti. Cezaevinin asker gardiyanlarından biri gelip beni çağırmıştı. Gardiyan ki, şöyle böyle değildi! İri kıyım, izbandot gibi, üstelik kapkara biriydi. Yani, tam bir zebaniydi. Ve gardiyanlar, askerler içerisindeki bu tiplerden özel olarak seçilirdi. Ek kıstas; kör cahil olmalarıydı.  

 

Gardiyanın çağırmasına alışıktım. “Bulaşıkhanede” konuk edilecektim. Bu durumu kanıksamıştım. Çok olağan bir şeyi ifa eder gibi O, iri cüssesi ve elinde copuyla önden, ben de ardından “Bulaşıkhane”nin yolunu tuttuk. Oraya varınca “Soyun!” diye emir verdi.  

 

Yaz günüydü, zaten üzerimde bir tişört ve atlet vardı. Tişörtü çıkarttım. “Atleti de çıkart!” diye yeniden bağırdı. Şaşırdım. Bu seferki, önceki “Bulaşıkhane sefalarından” farklıydı. Başka bir şey vardı, ama ne? Şaşkınlıkla atleti de çıkarttım. 

 

Kapkara bir zebani karşımda, ben de üstüm çıplak karşılıklı duruyoruz. Zebani vücudumu inceliyor. Gözlerini memelerime dikmiş, bir ona, bir buna bakıyor. Rahatsız oldum. Bu adam sapık mı ne!  

 

Zalimliğini bilirdim; en ağır copları O sallardı; kurbanının her yanını cop darbeleriyle kapkara yapıncaya kadar, hatta kılcal damarlarını patlatıncaya kadar bırakmazdı. İşkence etmekten tuhaf bir haz alırdı. Kör cahilliğini de bilirdim. Tarladaki öküzden hiçbir farkı yoktu. Fiziki olarak da öküze benziyordu zaten!  

 

Ama sapıklığını bilmiyordum! 

 

“Sol memen hangisi?” diye bağırdı, aptallığını gizlemeye çalışan buyurgan ve telaşlı bir sesle. 

 

Gösterdim. 

 

Bir adım daha yaklaştı. Dikkatlice sol mememe bakıp inceledi. Mektubun altına yazdığım şiir dörtlüğü aklımdan gitmiş, ne olduğunu anlamaya çalışıyorum. O da sol mememin altında ne olduğunu incelemeye çalışıyor. İşin içinden çıkamayınca “sol memenin altında ne var, orada ne saklıyorsun?” diye sordu. Soruyla birlikte yazdığım mektubu ve altındaki dörtlüğü hatırladım ve bir kahkaha attım. Meğer adam, mememin altında bir suç unsuru sakladığımı ve bunu da şifreli sözlerle karşıya anlatmaya çalıştığımı zannediyormuş!  Aptallığına güldüğümü görünce sinirlenip coplamaya başladı. O copladıkça ben daha fazla gülüyorum. Ben güldükçe o, aptallığının acısını cop darbeleriyle çıkartmaya çalışıyor. 

 

Adam yorgun düşünceye kadar bu böyle devam etti.  

 

Koğuşa her yanım mosmor giderken hala gülüyordum! Aklımdan da bu dayağa sebep olan dizeleri tekrarlıyordum: “Yani içerde on yıl, on beş yıl,/daha da fazlası hatta/geçirilmez değil, geçirilir,/kararmasın yeter ki/sol memenin altındaki cevahir…” 

 

Paylaş:

Yorumlar (0)

Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!