Meral Dersim
28 Eylül 2025, 20:01 | Dünya
BARIŞIN NESNEL ZEMİNİ (Meral Dersim)
Bir Nazi subayı Picasso’ya” Guernica sizin eseriniz mi” diye sorduğunda Picasso, “Hayır, bu sizin eseriniz” diyerek cevap vermişti. Bu gerçekten çok çarpıcı olan cevap, gösteriyor ki savaşı inşa eden güçler, bütün azılı adiliklerin ve yıkıcı eylemlerin gerçek sorumlusudur; yani savaşın yaratıcı gücü, silahların sahipleridir. Bu durumda silah ilahlarının o tatlı dilinden dökülen bal, yani barış arzusu gerçek barışın gerçek tarafı kılmaz onları, çünkü bazı savaşlar silahlar ellenmeden, sadece gösterilerek de sahte bir barışa dönüşür.
Lenin, savaşta savaşı kimin çıkardığına değil kimin haklı olduğuna bakmak gerektiğini söylerken doğru bir belirleme yapar. Bu durumda haksız olan güçlerin sessizliği veya barış talebi, gerçek bir barış çağrısı ve niyeti değildir her zaman; çünkü sözler ve söylemler, barış için anlam kazanacaksa hak taleplerinin, zorluk çıkarılmadan verilmesi halinde anlamlıdır. Bu nedenle savaşı kimin çıkardığına, barışı kimin istediğine, bu konuda kimin ne kadar çok laf ürettiğine değil, kimin haklı olduğuna ve kimin hangi hakkının verilmesi gerektiğine odaklanmak gerekir her zaman.
Barış ancak ve ancak güçler dengede olduğunda veya bir taraf kesin bir zafer elde ettiğinde mümkündür. Buna “barış” değil, zorunlu çatışmasızlık demek daha mantıklıdır çünkü gerçek barış, sadece çatışmasızlık değil iyi niyet, adalet ve hak bilinci gibi bir niyet felsefesi varsa gerçekleşebilir.
Barış, güçler arasındaki dengeleri göz önünde bulunduran ve tarafların zayıflığını hesaplayan bilinçli bir yaklaşımın ürünüdür; ancak tarafların niyetlerinde ve bilinçlerinde derin bir dönüşüm yoksa, güç dengesi yalnızca geçici bir huzur sağlar. Tarihin hiçbir döneminde gerçek bir barış, tamamen bu bakış açısının politik ürünü olmamıştır. Dünya tarihindeki Pax dönemlerinin en kritik anları, akan kanın güç dengesini asimetrik noktaya taşıdığı dönemlerde yaşanmıştır; yani barış, genellikle güçlerin dengesi ve zorlayıcı koşulların bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Örneğin Roma’nın Augustus dönemi, artık Roma’nın rakibinin olmadığı bir güç dönemidir. Bu dönemde sağlanan barış, bir yandan güçlerin kesin hâkimiyeti ile, diğer yandan rakiplerin tamamen etkisizleşmesiyle mümkün olmuştur. Gerçek barış, aslında tarafların birbirine karşı duyduğu saygı ve zihniyet değişimiyle mümkündür, çünkü güç dengesinin yanı sıra bilinç ve ahlaki sorumluluk da barışın temel taşlarıdır.

Tarih boyunca barış süreçleri, çoğu zaman politik hesaplar ve geçici güç dengeleriyle sürdürülmüş, gerçek anlamda bilinçli ve akılcı bir yapı tarafından yönetilmemiştir. Orman kanunları ve kaba güçler dengesi ile gerçek bir barış sağlanamaz; çünkü güç, sadece tehdit ve korkuya dayanıyorsa kalıcı bir barış düzeni yaratamaz. Barış, tarafların samimiyet ve zihniyet dönüşümüyle yeşerebilir; gerçek bir iyi niyet vizyonu ve bilinç olmadan bu mümkün değildir. Tarafların sadece güç kullanımıyla birbirine baskı yapması, uzun vadeli barışı kalıcı hale getiremez, aksine çoğu zaman yeni ve daha büyük çatışmaların tohumlarını eker.
Türkiye’de anayasanın ikinci maddesine bakın ne diyor? “Türkiye Cumhuriyeti milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde Atatürk milliyetçiliğine bağlı demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletidir. Ardından başkentin değişemeyeceğine dair 3.maddeyi içeren bir zorbalıkla devam ediyor. Milliyetçilik ile demokrasinin yan yana olduğu ülkelerde asla demokrasi denemeleri başarılı olamaz ve barışa evrilemez.
İttihatçıların 1908 Meşrutiyet hareketi yine aynı sebeple tepetaklak olmuştu. Demokrasiye milliyetçilik kanı bulaşmış, bir anda Arap, Kürt ve diğer etnik kimlikler suyun yüzeyine çıkarılıp toplanıp sökülmek istenmişti. Türklüğün milliyetçi ekseni, ardından da ırkçılığa varan süreçlere evrilmiş ve bu durum fiziki soykırımla daha da ivme kazanmıştır. Böylece, Abdulhamid’in istibdat anlayışına karşı mücadele edenler, iktidara geldikten kısa süre sonra yarattıkları parlamenter düzenin üzerine milletçilik sopasını sokarak ortamı bir anda alevlendirmiştir.

Bir anda “melekler bize kazanacağımızı fısıldıyor” söylemleriyle Kafkas petrolüne göz diken Alman yanlısı kukla yönetim iktidarı devralınca ortamdaki kısa süreli dengeyi derhal lehlerinde bozmuşlardır. Bu gerçeklik bize gösteriyor ki, toplumun inşa etmediği demokrasi ve barış kalıcı olamaz çünkü barış ancak bilinçli ve ahlaki bir toplumun ve onun denetlediği bir yönetimin inisiyatifi ile mümkün olabilir.
Dünyada gerçek barış ancak tarafların zihniyet dönüşümü ve gerçek bir barış vizyonu ile mümkündür. Kan dökülmesini durduracak temel güç, sadece askeri veya politik denge değil, zihniyetin kararlı bir dönüşümü ve halkın bilinçli değişimi ile mümkündür. Günümüzde hangi kesim iktidara gelirse gelsin, geçmişteki hatalara ve şiddete dayalı anlayış sürdüğü sürece, savaşlar eksilmeyecek ve gerçek barış hayal olmaya devam edecektir. Dünyanın en korkunç gerçeklerinden biri de budur: Barış, ölümden daha zor elde edilir. Bu yüzden, zihniyet ve güç ilişkisine dayanmayan politik ahlaki dönüşüm tarafların kalıcı barışının tek gerçek garantisidir.
Yorumlar (0)
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!
