Haydar Avşar
29 Haziran 2025, 19:30 | Ülke
Aleviliğin Ontolojik ve Tarihsel Konumu (Haydar Avşar)
Tek tanrılı Üst Yapı Dinlerine Karşı Köylü Ontolojisi, Devrimci Toplumsallık ve Derin Devletin Emperyal Uzantıları Üzerine Bir İnceleme
Giriş
Tarih boyunca tek tanrılı dinler, merkezi devlet yapılarının ideolojik aygıtları olarak şekillenmiştir. Bu yapılar, sadece metafizik inanç dünyasını düzenlemekle kalmamış, aynı zamanda toplumsal sınıflar arasındaki egemenlik ilişkilerini de meşrulaştırmıştır. Türkiye siyasetinde görünmeyen ama yön verici etkisi açık olan derin devlet yapılanmaları ise, yalnızca iç dinamiklerin değil aynı zamanda emperyal güç odaklarının yönlendirmeleriyle şekillenmiş bir süreklilik arz eder. Bu yapılar, Türkiye’nin demokratikleşmesini engelleyen tarihsel sınıf ilişkileriyle iç içe geçmiş, özellikle Alevilik gibi tarihsel belleği taşıyan toplumsal güçlerin bastırılmasıyla konsolide edilmiştir.
Alevilik ise, tarihsel olarak bu yapılara karşı konumlanan, devlete dışından bakan, ontolojik ve politik olarak sistem-dışı bir direncin taşıyıcısı olmuştur. Bu makale, Aleviliği altı temel boyutta – tarihsel köken, ideolojik boyut, politik-toplumsal boyut, devlet dışı konum, demokratikleşme mitleriyle uyuşmazlık ve sosyalist devrimle bütünleşme potansiyeli – analiz ederek, onun sadece bir inanca indirgenemeyecek devrimci potansiyelini ve derin devletin emperyal uzantılarıyla olan ilişkisini ortaya koymayı hedeflemektedir.
I. Tarihsel Boyut: Aleviliğin Direnişçi Kökleri ve Feodal Üst Yapıya Karşı Konumlanışı
Tek tanrılı dinler, özellikle Sünnilik, halifelik kurumuyla birlikte merkezi siyasal otoritenin ideolojik uzantısına dönüşmüştür. Bu dönüşüm, dini, salt manevi bir alan olmaktan çıkararak, sınıflar arası egemenlik ilişkilerinin sürdürülmesinin aracı haline getirmiştir. Oysa Alevilik, tarih boyunca bu merkeziyetçi yapılara karşı çıkmış; dağınık, yerel, hiyerarşik olmayan topluluk yapıları içinde köylü sınıfların dışlanmış iradesini temsil etmiştir.
Babaî isyanı (1240), Şeyh Bedreddin hareketi (1416), Safevî öncesi Kalenderi, Haydarî, Cavlakı gibi toplumsal ayaklanmalar, bu tarihsel konumlanışın örnekleridir. [1] Bu hareketler, merkezi ütopya değil, yatay bir direniş ruhunu barındıran Alevi zihniyetinin tarihsel izdüşümleridir. Osmanlı’dan bugüne devletin sürekliliğini sağlayan temel dinamik, merkezdeki iktidar elitinin çevredeki toplumsal güçleri bastırarak kontrol altında tutması olmuştur. Alevilik, bu çevresel gücün tarihsel olarak en radikal biçimlerinden biri olarak görüldüğü için sürekli baskılanmıştır. Cumhuriyetle birlikte laiklik ve modernleşme kisvesi altında Aleviliğin bu tarihsel rolü görünmez kılınmış, ancak bastırma politikaları değişmeden sürmüştür. [2]
II. İdeolojik Boyut: Tek tanrılı Dinlerin Ataerkil Tahakkümü ve Aleviliğin Cinsiyet Eşitliği
Tek tanrılı dinlerin ideolojik formasyonu, ataerkilliği sistematikleştirir. Kurumsal dinler kadının erkeğe tabi olduğu bir toplumsal modeli esas alır. Bu model, kadının toplumsal, siyasal ve iktisadi alanlardan dışlanmasına neden olur. Oysa Alevilik, “Kadın mürşittir”, “Kadınsız cem olmaz” gibi ilkelerle, cinsiyet farklılığını hiyerarşik değil, eşitlik zemininde yorumlamaktadır. [3]
Alevi pratiklerinde ana-soyluluk, dede ocaklarındaki kadın figürü, ikrar ve cem gibi uygulamalarda kadın-erkek birlikteliği, sadece sembolik değil, toplumsal cinsiyet sistemine alternatif bir model sunar. Bu durum, Aleviliği sadece Sünni-İslami yapıya değil, aynı zamanda ataerkil Zerdüştlüğü, Mazdekçiliği ve Şamanist gelenekleri de aşan bir konuma yerleştirir. Zira bu gelenekler, oryantalist anlatılarla Aleviliğin içine sokulmaya çalışılsa da erkek egemenliğine dayalıdır.
III. Politik-Toplumsal Boyut: Kimliklendirme Tuzağı, Burjuva Demokrasisi ve Sosyalist Devrimle Bütünleşme
Modern ulus-devlet, Aleviliği “sistemsizlik”, “yapı eksikliği” gibi tanımlarla kriminalize etmiş, onu tanımsız bir çıplak kimliğe sıkıştırmıştır. Oysa bu tanımlamalar, Aleviliğin sistem dışı duruşunu bastırmak için kullanılmaktadır. Burjuva demokrasisi Aleviliği tanımak değil, onu bir “azınlık kimliğine” indirgemek ve tarihsel-toplumsal rolünü görünmez kılmak ister.
Bu nedenle Alevilik, sadece bir inanca indirgenemez; o aynı zamanda bir direniş formudur. Sosyalist devrimle buluşması, Aleviliğin tarihsel misyonunu tamamlaması anlamına gelir. Sınıfsız, sömürüden ve erkek egemenliğinden arınık bir toplum vizyonu, hem Aleviliğin Vahdet-i Vücutçuluk anlayışında hem de sosyalizmin devrimci hedefinde aynı anda yer alır. Alevilik, sınıfın, devletin ve cinsiyet tahakkümünün ötesinde bir insanlık anlayışı geliştirir. Bu anlayış, modern burjuva toplumunun bireyci, rekabetçi ve tahakkümcü yapısına karşı alternatif bir toplum vizyonu sunar. Sosyalist devrim, bu alternatifin maddi gerçekliğe dönüşmesinin aracıdır.
IV. Emperyal Yapılanma: NATO-Gladio, FETÖ ve Yeni-Emperyal Sarmal
Soğuk Savaş döneminden itibaren NATO bünyesinde kurulan “stay-behind” yapılar, Türkiye’de kontrgerilla olarak vücut bulmuştur. Bu yapı, özellikle sol hareketlere karşı Alevi kitlelerin kullanılmasını da içeren böl-yönet stratejileriyle çalışmıştır. [4] 2000’li yıllarda ise FETÖ yapılanması, bu kontrgerilla çizgisinin dinî cemaat formuna bürünmüş emperyal uzantısıdır. Gladio’nun post-modern versiyonu olarak işlev gören bu yapı, bir yandan Alevi toplulukları dışlayarak Sünni-Türk hegemonyasını pekiştirmiş, diğer yandan NATO merkezli anti-komünist, anti-devrimci bir toplum mühendisliğine soyunmuştur. [5]
V. Güncel Dönüşüm: AKP, Yeni Osmanlıcılık ve İdeolojik Tahakküm
2002 sonrası AKP iktidarı, bu yapıları tasfiye etmek yerine dönüştürerek kendi otoriter rejimini inşa etmiştir. Yeni Osmanlıcılık, sadece dış politikada değil, aynı zamanda içerideki toplumsal mühendislikte de belirleyici olmuştur. Alevilik, bu dönemde yalnızca mezhep farklılığı olarak değil, ontolojik bir tehdit olarak kodlanmıştır. Bu tehdit, tarihsel belleğin ve eşitlikçi bir toplum tahayyülünün taşıyıcısı olmasından kaynaklanmaktadır. [6]
Kürt hareketi içinde hegemonikleşen anlatılar, çoğu zaman Aleviliği bir “yardımcı unsur” veya “geçici ittifak unsuru” olarak konumlandırır. Abdullah Öcalan’ın “Kürt-Türk ittifakı” söylemi, Alevi hafızasını yok sayan bir ulus-inşa mitolojisidir. [7] Bu yaklaşım, oryantalist bir biçimde Aleviliği ya tarihsel bir folklor olarak ya da modern siyasal projelerin destekçisi olarak araçsallaştırır. Oysa Alevilik, kendi bütünlüklü varoluş ontolojisiyle, devlet-din-sınıf ilişkisinin dışında alternatif bir özgürlükçü toplumsal tahayyülü temsil eder.
2013-2015 sürecinde gündeme gelen “çözüm süreci”, barış söylemiyle kamufle edilen bir emperyal stratejiye dönüşmüştür. Kadın özgürlüğü, çevresel halkların eşitliği ve demokratik özyönetim vaatleri, emperyal güçlerle yapılan örtük müzakerelerin nesnesi haline getirilmiştir. PKK-YPG çizgisinin ABD, Fransa ve İsrail gibi güçlerle kurduğu ilişkiler, bu ittifakın doğasını sorgulatmaktadır. [8] Bu ilişkiler Alevi topluluklar nezdinde büyük bir güven erozyonuna yol açmış, barış söyleminin meşruiyetini zedelemiştir. [9]
VI. Aleviliğin Devlet Dışı Konumu ve Moderniteyle Uyuşmazlığı
Alevilik, tarihsel olarak devlet aygıtının dışında konumlanmış bir inanç ve yaşam biçimidir. Bu durum, yalnızca Osmanlı İmparatorluğu dönemindeki Sünni devlet tahakkümüne karşı bir duruş olmaktan öte, Alevi ontolojisinin ve toplumsal örgütlenmesinin doğasından kaynaklanır. Alevilik, merkezi bir otoriteye, hiyerarşik bir ruhban sınıfına veya yazılı bir kanunun dayatılmasına dayanmaz. Aksine, cemevleri gibi özerk toplumsal mekanlar ve dede-ana gibi topluluk içi önderler aracılığıyla kendi iç dinamikleriyle varlığını sürdürmüştür. Bu özerk yapı, modern ulus-devletin homojenleştirici ve merkezileştirici karakteriyle kaçınılmaz bir gerilime yol açmıştır.
Modern devlet, kendi yurttaşlarını tanımlarken belirli kimlik kategorileri oluşturma eğilimindedir. Alevilik ise bu kategorilere tam olarak uymaz. Ne tamamen dini bir cemaat olarak tanımlanabilir ne de salt etnik bir grup olarak sınıflandırılabilir. Bu muğlaklık, Aleviliğin seküler ulus-devlet tarafından bile “farklı bir inanç” veya “kültürel bir kimlik” olarak devlet kontrolüne tabi tutulma çabalarına maruz kalmasına neden olmuştur. Ancak Aleviliğin devlet dışı konumu, onun sadece bir inanç olarak değil, aynı zamanda toplumsal bir direniş pratiği olarak da anlaşılmasını gerektirir. Devletin resmi ideolojisi ve kurumları tarafından tanımlanmaya direnmesi, Aleviliğin ontolojik bağımsızlığının ve politik özerkliğinin bir göstergesidir. Bu uyuşmazlık, Aleviliğin modernleşme süreçlerine ve devletin “demokratikleşme” söylemlerine eleştirel bir mesafeden yaklaşmasının temel nedenidir.
VII. Aleviliğin Demokratikleşme Mitleriyle Uyuşmazlığı ve Sınıf Sorunu
Modernitenin sunduğu demokratikleşme söylemleri, Aleviliği genellikle bir kimlik sorunu olarak ele alarak, özünde yatan sınıf ve iktidar ilişkilerini göz ardı etme eğilimindedir. Liberal demokrasinin “azınlık hakları” çerçevesinde Aleviliği tanıması, çoğu zaman onu siyasal alanda nötralize etme, muhalif potansiyelini ortadan kaldırma ve sisteme entegre etme amacı güder. Bu yaklaşım, Aleviliği sadece kültürel bir farklılık olarak indirgerken, onun tarihsel olarak yoksul ve dışlanmış sınıfların bir direniş aracı olduğu gerçeğini perdeliyor. Aleviliğin eşitlikçi, dayanışmacı ve kolektif yaşam biçimleri, kapitalist sistemin bireyci ve rekabetçi yapısıyla temelden çelişir.
Alevi topluluklar, tarihsel olarak devletin vergi ve asker toplama baskılarından, toprak mülkiyetindeki eşitsizliklerden ve feodal beylerin sömürüsünden doğrudan etkilenmiştir. Bu nedenle Aleviliğin sosyal adalete ve eşitliğe vurgusu, soyut bir dini ilke olmaktan öte, somut ekonomik ve sınıfsal deneyimlerin bir yansımasıdır. Demokratikleşme adı altında sunulan “hoşgörü” ve “birlikte yaşama” söylemleri, Aleviliğin bu derinlemesine sınıfsal çelişkilerini çözmekten uzaktır; aksine, bu çelişkileri bir “kimlik” sorunu olarak paketleyerek siyasetin dışına itmeye çalışır. Aleviliğin gerçek kurtuluşu, yalnızca kültürel hakların tanınmasıyla değil, üretim ilişkilerindeki değişimle ve sınıf sömürüsünün ortadan kalkmasıyla mümkün olabilir. Dolayısıyla, Aleviliğin “demokratikleşme” mitleriyle uyuşmazlığı, onun derinlemesine sınıf bilinciyle ilişkilidir.
VIII. Aleviliğin Sosyalist Devrimle Bütünleşmesi ve Gelecek Perspektifi
Aleviliğin devlet dışı, hiyerarşi karşıtı ve eşitlikçi yapısı, onu sosyalist devrimci bir dönüşümle bütünleşme potansiyeli taşıyan bir toplumsal güç haline getirir. Tarihsel olarak ezilen ve sömürülen sınıfların sesi olan Alevilik, kapitalizmin yarattığı eşitsizliklere, adaletsizliklere ve yabancılaşmaya karşı doğal bir müttefik konumundadır. Alevi felsefesindeki “Enel Hak” anlayışı, insanın özgürleşmesi ve kendi potansiyelini gerçekleştirmesi üzerine kurulu bir ontoloji sunar ki bu da sosyalist ütopyanın insan merkezli vizyonuyla örtüşür. Cem, musahiplik ve rızalık gibi Alevi toplumsal pratikleri, bireycilik yerine kolektif dayanışmayı, rekabet yerine eşitliği ve tahakküm yerine rızayı esas alan bir toplum modelinin nüvelerini barındırır.
Ancak bu bütünleşmenin gerçekleşebilmesi için, sosyalist hareketin Aleviliği yalnızca bir “kültürel kimlik” veya “azınlık sorunu” olarak ele almaktan vazgeçmesi gerekmektedir. Alevilik, salt bir inanç grubu olmanın ötesinde, tarihsel bir toplumsal direnç formu ve ontolojik bir alternatif sunar. Sosyalist hareketin Aleviliğin bu devrimci potansiyelini tam anlamıyla kavraması, onu sınıf mücadelesinin organik bir parçası olarak görmesi ve Alevi topluluklarının kendi öz örgütlenmelerini güçlendirmelerine destek olması esastır. Gelecek perspektifinde, Aleviliğin sunduğu eşitlikçi, adil ve insan merkezli değerler, sadece Türkiye’de değil, küresel ölçekte sosyalist bir kurtuluşun toplumsal hafızası ve ilham kaynağı olabilir. Bu bütünleşme hem sosyalist hareketin tabanını genişletecek hem de Aleviliğin toplumsal dönüşümdeki tarihsel rolünü yeniden görünür kılacaktır.
Sonuç: Alevilik, Ontolojik Alternatif ve Sosyalist Kurtuluşun Toplumsal Hafızası
Bu makale boyunca, Aleviliği tek tanrılı ataerkil inançlara ve burjuva devlet aygıtına karşı tarihsel bir toplumsal direnç formu olarak ele alan bütünleşik bir akademik perspektif sunulmuştur. Aleviliğin sadece dini bir inanç olmanın ötesinde, ontolojik, tarihsel ve politik boyutlarıyla derinlemesine bir analizine odaklanılmıştır. Tek tanrılı dinlerin ve Orta Çağ üstyapı kurumlarının tahakkümcü yapısına karşı Aleviliğin vahdet-i vücutçu, insan merkezli ve heterarşik duruşu vurgulanmıştır. Babaî İsyanı’ndan Celali ayaklanmalarına kadar uzanan direniş hareketleri, Aleviliğin feodal tahakküme karşı bir alt sınıf tepkisi olduğunu açıkça ortaya koymuştur.
Aleviliğin devlet dışı konumu ve modernitenin homojenleştirici dayatmalarıyla olan uyuşmazlığı, onun özgünlüğünü ve devrimci potansiyelini korumasını sağlamıştır. Liberal demokrasinin “demokratikleşme mitleri” altında Aleviliği bir “kimlik” sorununa indirgeme çabalarına karşın, Aleviliğin özünde yatan sınıfsal çelişkiler ve sosyal adalet arayışı ön plana çıkarılmıştır. Sonuç olarak, Aleviliğin eşitlikçi, kolektivist ve insan merkezli toplumsal tahayyülü, kapitalizmin bireyci ve metalaştırıcı ilkelerine karşı güçlü bir ontolojik alternatif sunmaktadır. Türkiye sol hareketiyle olan tarihsel yakınlaşma, Aleviliğin sosyalist devrimci bir dönüşümle bütünleşme potansiyelini göstermektedir. Alevilik, geçmişin baskılarına karşı bir direnişin yanı sıra, gelecekteki sosyalist kurtuluşun toplumsal hafızasını ve ilhamını barındıran yaşayan bir miras olarak konumlanmaktadır. Onun hakiki potansiyeli, yalnızca kültürel bir kimlik olarak değil, tüm ezilenlerin özgürleşme mücadelesinin organik bir parçası olarak kavrandığında açığa çıkacaktır.
Kaynakça:
Acun, Necla. “Alevilikte Kadın ve Toplumsal Roller.” Alevilik Araştırmaları Dergisi 3, no.1 (2022): 45-52.
Arslan, Bahattin. Alevilikte Kadın. Ant Yayınları, 2010.
Bozarslan, Hamit. Modern Türkiye’de Siyasi Şiddetin Kökenleri. Çev. Işık Ergüden. İstanbul: İletişim Yayınları, 2015.
Cemal, Derviş. Yol ve Erkan Üzerine. İstanbul: Yol Yayınları, 2021.
Çaha, Ömer. Modernleşme, Alevilik ve Modern Alevi Kimliği. Vadi Yayınları, 2004.
Çandar, Cengiz. “Suriye’de Kürtler ve ABD İttifakı.” Al-Monitor Türkçe, 15 Ocak 2020.
Gambetti, Zeynep. “Kürt Özgürlük Hareketi ve Liberal Barış.” Birikim 321 (2016): 12-19.
Ganser, Daniele. NATO’s Secret Armies: Operation Gladio and Terrorism in Western Europe. London: Frank Cass, 2005.
Kehl-Bodrogi, Krisztina. Syncretistic Religious Communities in the Near East: Collected Papers of the International Symposium. Brill, 1997.
Massicard, Elise. Alevi Hareketi: Çok Kimlikli Bir Direniş. İstanbul: İletişim Yayınları, 2007.
Melikoff, Irene. Uyur Idum Ben Bir Yatakta: Anadolu’da Alevi-Bektaşi Geleneği. Cem Yayınevi, 1999.
Öcalan, Abdullah. Ortadoğu Uygarlıklar Krizi ve Demokratik Uygarlık Çözümü. Nevşehir: Aram Yayınları, 2010.
Pekin, İsmail Hakkı. “Derin Devlet, NATO ve Türkiye’deki Operasyonel Yapılar.” Yön Dergisi 42 (2024): 17-22.
Shankland, David. The Alevis in Turkey: The Emergence of a Secular Islamic Tradition. Routledge, 2003.
Vorhoff, Karin. “Alevilik ve Kadın.” İçinde Alevilik: Modernleşme, Kimlik, Siyaset, der. David Shankland. İstanbul: İletişim Yayınları, 2003.
Yalçınkaya, Ayhan. “Yeni Osmanlıcılık ve Dışlayıcı Kimlik Politikaları.” Toplum ve Bilim 144 (2023): 61-75.
Dipnotlar:
[1]: Çaha, Modernleşme, Alevilik ve Modern Alevi Kimliği.
[2]: Hamit Bozarslan, Modern Türkiye’de Siyasi Şiddetin Kökenleri, çev. Işık Ergüden (İstanbul: İletişim Yayınları, 2015), 114-118.
[3]: Karin Vorhoff, “Alevilik ve Kadın,” içinde Alevilik: Modernleşme, Kimlik, Siyaset, der. David Shankland (İstanbul: İletişim Yayınları, 2003).
[4]: Daniele Ganser, NATO’s Secret Armies: Operation Gladio and Terrorism in Western Europe (London: Frank Cass, 2005), 233-240.
[5]: İsmail Hakkı Pekin, “Derin Devlet, NATO ve Türkiye’deki Operasyonel Yapılar,” Yön Dergisi 42 (2024): 17-22.
[6]: Ayhan Yalçınkaya, “Yeni Osmanlıcılık ve Dışlayıcı Kimlik Politikaları,” Toplum ve Bilim 144 (2023): 61-75.
[7]: Abdullah Öcalan, Ortadoğu Uygarlıklar Krizi ve Demokratik Uygarlık Çözümü (Nevşehir: Aram Yayınları, 2010), 192-195.
[8]: Cengiz Çandar, “Suriye’de Kürtler ve ABD İttifakı,” Al-Monitor Türkçe, 15 Ocak 2020.
[9]: Zeynep Gambetti, “Kürt Özgürlük Hareketi ve Liberal Barış,” Birikim 321 (2016): 12-19.
Yorumlar (0)
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!
Yazarın Diğer Yazıları
- Kutsal Düzen ve Toplumsal Cinsiyet: Doğallaşmış İş Bölümünün Tarihsel İnşası ve Bütüncül Perspektif (Haydar Avşar)
- Burjuva Akademisinin “Çözülüş” Söylemi: İdeolojik Maskeleme ve Zor Yoluyla Tasfiye (Haydar Avşar)
- Demokratik Cumhuriyet, Burjuva Teolojisi ve Sınıfsal Süreklilik: Osmanlı’dan AKP Dönemine Bir Analiz (Haydar Avşar)
- Türkiye’de Patrimonyal Yapı, Sol-Sosyalist Hareketler ve Sınıfsal Birlik Sorunu: Prekarya Merkezli Bir Çözümleme (Haydar Avşar)
- Güvenlikçi Kapitalist Devlet: Norm ve Önlem Yüzleri Üzerine Kaşılaştırmalı Analiz (Haydar Avşar)
