Atak Logo

Atak Menü

TÜRKİYE VE İSRAİL’İN ZULÛM KARDEŞLİĞİ (Mehmet Güzel)

27 Aralık 2023, 06:06 | Yazar: Mehmet Güzel | Kategori: Dünya
TÜRKİYE VE İSRAİL’İN ZULÛM KARDEŞLİĞİ (Mehmet Güzel)

AKP Türkiye’sinde ülke ne zaman bir seçim sürecine girse Milliyetçilik ve Din malzemeleri kullanılmak üzere piyasaya sürülür. Din malzemesi için her zaman gerekçe bulunur; mezhep üzerinden, “bacılarının baş örtüsü” üzerinden, okullara sokulan cemaatler üzerinden Din’i piyasaya sürer ve bir güzel pazarlarlar. Nasıl olsa toplumun bu zokayı yutmaya hazır bir algısı var. Milliyetçilik de öyle. Bu halkın emekçi çocuklarını bile bile ölüme sürerek cenazelerin gelmesini sağlarlar, ardından tabutlara dirseklerini dayayarak şehitlik palavraları atar ve milliyetçilik damarlarını şişirirler. Her seçim sürecinde böyle olmuştur. Ve her defasında da bu pazarlama yöntemleri işlerine yaramıştır. Bu nedenle önümüzdeki yerel seçimlere kadar defalarca “Vatan, Millet, Sakarya” edebiyatları, “şehit, şüheda” yaygaraları, “din, ezan, bayrak” tekerlemeleri duyacağız. Bu edebiyat üzerinden muhalifleri terörize edecekler, provokatörleri saldırtacaklar ve yoksulluktan kırılan halkı arkalarına yedekleyecekler. “Eşek bile aynı çukura iki kere düşmez” diye bir atasözümüz var ama eşeğin iki kere düşmediği çukura halkımız onlarca kere düşer. Bunu bir hakaret ifadesi olarak kullanmıyorum. Eşeklerin yaradılış itibariyle hafızalarının güçlü olduğu söylenir. Bu nedenle hafızalarına kaydettikleri şeyi hayata geçirirler. Bu yüzden değirmenin yolunu ezbere bilirler ve ardından evin yolunu kendiliğinden bulurlar! Aynı nedenle tekin görmedikleri yere basmazlar. İnatçı olarak kabul edilmeleri de bu nedenledir. Ama toplumda bu hafıza yoktur. Ezan diyene tapar, bayrak diyene secde eder, şehit diyenin uğruna cinayet işler! Ve istisnasız olarak her seçimde bu oyuna gelir. Bundan dolayı karikatür sanatında, kıçında donu olmayan ve açlıktan nefesi kokan figürlerin milliyetçilik ve din temalarıyla uyuşturulmaları yaygın olarak konu edilir. 

 

Türkiye’nin Yeni Osmanlıcılık hevesleriyle sınırların ötesine yayıldığı günden bu yana dışarıdan asker tabutları geliyordu. 1990’ların başlarında başlayan bu süreç, başlarda sınırlı ve geçici harekâtların yapılması şeklinde icra ediliyordu. Ama belli bir aşamadan sonra Türkiye’nin bu işgalci konumu kalıcı hale geldi. Hatta her geçen gün bu işgalcilik yayılmacılığa dönüştü. Dünya ve bölge koşullarının elverdiği oranda bazen sinsi olarak bazen de zorbaca yayılmacılık politikası hayata geçirilmeye başladı. Dünya çapında uluslararası hukuk kurallarının nispeten rafa kaldırıldığı ve gücün zorbalığına dayalı kuralların devreye sokulduğu günümüzde zorbalık politikasını tarihi deneyimleriyle iyi bilen Türkiye rahatlıkla bu sahada at koşturuyor. Ama bunun bedelleri de olacaktır. Zorbalık politikasında karşındaki güce zarar verdiğin gibi kendin de zarar görebilirsin. Elbette ki büyük askeri güçlerle ve çok gelişmiş ölüm makinalarıyla çok fazla ölüme neden olabilirsin. Ama ölümü dayattığın güçler de bütün imkansızlıklarına rağmen sana karşı direnmenin çarelerini bulup geliştireceklerdir. İsrail’in devasa askeri gücüne rağmen Filistin halkının geliştirdiği direniş bunun en bariz örneğidir. 

 

Son bir haftadır Türkiye’nin Pençe- Kilit gibi çeşitli isimler ve hatta bu isimler serisi altında geliştirdiği saldırganlık operasyonlarında Kürt kaynaklarından ardı ardına asker ölümleri haberleri veriliyordu. Sonunda Türkiye resmi kaynakları önce 6 ardından da 6 daha kabul ederek 12 askerin öldüğünü kabul etti. Kürt kaynaklarından verilen asker ölümleri sayısı ise Türkiye’nin açıkladığından çok daha fazla. Bu durum, Türkiye cenahında ölen asker sayısının gizlendiği, esir asker ve subayların olup olmadığı konusunda çok ciddi şüphelerin oluşmasına neden oluyor. Ancak burada sayılardan çok daha fazla önemli olan şey, yaşanan cinnet halinin kendisidir. İster Türkiye tarafında olsun isterse de Kürt hareketi tarafında olsun ölümler acıdır, zulümdür, kıyımdır. Ölüm ve gözyaşı emekçi halklarındır, sefa ise Türkiye egemenlerinindir. Lakin hiçbir zaman göz ardı edilmemesi gereken fark, saldırgan ile direnen arasındaki farktır. 

 

Filistin sorununda Türkiye devleti adına Erdoğan mangalda kül bırakmıyor. En sert ifadelerle nutuklar atıyor. İsrail’in bütün hukuk ve insanlık dışı soykırım faaliyetlerini sıralıyor. İsrail’in işgalci, yayılmacı, soykırımcı olduğunu ifade ediyor. Hastaneleri, okulları, kentleri, sivil yaşam birimleri ve sivil yerleşim alanlarını bombaladığını söylüyor. Bütün bunlar harfiyen doğrudur. Öbür tarafta Filistin kasabı Netanyahu da Erdoğan için benzer şeyleri söylüyor. O da harfiyen doğru söylüyor. 

 

Türkiye ve İsrail Ortadoğu bölgesinde ikiz kardeştir. Her iki ülke de işgalcidir, yayılmacıdır, ilhakçıdır. Her iki ülke de zalimdir, soykırımcıdır, hayduttur. Ve her iki ülke de devlet teröristidir. 

 

  • İsrail, Filistin halkının toprakları üzerine kurulmuş, dağdan gelip bağdakini kovan bir zihniyetle bölgenin yerli halkını soykırımdan geçiren bir devlettir. Türkiye de Anadolu’nun yerli halkları olan Ermenileri, Kürtleri, Süryanileri, Arapları ve diğer halkların kimilerini soykırımdan, kimilerini de asimilasyondan geçirerek yok etmeye çalışan bir devlettir.  

 

  • İsrail, topraklarına zorbaca el koyduğu halka karşı savaş vermektedir. Türkiye devleti de ulusal haklarını talep eden halklara karşı savaş vermektedir.  

 

  • İsrail, Filistin toprakları üzerinde işgalci ve topraklarını her geçen gün genişletmek isteyen bir Siyonist yayılmacıdır. Türkiye de: Kıbrıs’ta, Kuzey Suriye ve Rojova’da, Güney ve Kuzey Kürdistan’da işgalcidir. Ve gerek bölgesel gerekse de uluslararası dengeler elverdiği oranda işgalini genişletmeye çalışarak İsrail gibi yayılmacıdır.  

 

  • İsrail Golan’da ilhakçıdır, Türkiye de Hatay’da ilhakçıdır.  

 

  • İsrail, Lübnan ve Suriye gibi ülkelere saldırılar yaparak saldırgan ve haydut bir devlettir. Türkiye de ABD ve diğer emperyalist ülkelerin desteğini alarak komşularına saldıran bir zorba devlettir. 

 

Görüldüğü gibi birbirinden söylem itibariyle farklıymış gibi görünen iki devlet, özünde ikizdirler. Bu genetik akrabalık bağlarından dolayı da tarihleri boyunca ekonomik ve askeri ilişkileri kopmadı. En sorunlu gibi göründükleri dönemlerde bile perde arkasından ekonomik, istihbarat ve askeri ilişkileri sorunsuz ve kesintisiz olarak devam etti.  

 

Kötü niteliklerde bu kadar ortak genetik bağlara sahip olan iki zorba devletin karşısında savaştığı halkların da nitelikleri benzer. İsrail yerli Filistin halkına ve bölge Arap halklarına karşı savaşıyor. Türkiye de yerli Kürt halkına ve bölge Arap halklarına karşı savaşıyor. Netice olarak da her iki devlet, haklılığını tarihsel davasından almış olan halklara ve onların siyasal temsilcilerine karşı savaştıkları için bu halklar karşısında başarı kazanamıyorlar. İsrail 75 yıldır Filistin halkını ve bu halkın temsilcilerini yok edemedi. Türkiye de 100 yıldır Kürt halkını ve bu halkın temsilcilerini yok edemedi. 

 

Şimdi Türkiye’den Filistin’e bakarak Filistin halkının zorba İsrail’e karşı haklı mücadelesini desteklerken doğru tavır içerisinde olduğumuzdan kuşku yoktur. Aynı bakış açısı ve mantıkla Kürt halkının zorba Türkiye saldırganlığına karşı Kürt halkının mücadelesini destekleme yükümlülüğü altındayız. Bunun tersine Filistin’e gözyaşı döküp Kürt halkının mücadelesine söven anlayışta siyasal ahlak sorunu vardır. 

 

Savaşa, ölüme ve yıkıma karşı barışı, siyasal çözümü ve yaşam kültürünü dikmek zorundayız. Ama bunun cevap bulmadığı ve ölümün dayatıldığı yerde ölüm kültürünü dayatanlara karşı en iyi savaşımı geliştirmek yaşam kültürünün kaçınılmaz gereğidir. 

 

Filistin’de olduğu gibi Türkiye’de ve dünyanın her alanında haklı davasının arkasında örgütlü bir halk olduğu sürece hiçbir askeri güç o halkı ilelebet yenemez. Ezilen halkların ortak kurtuluş şifresi, emperyalizme ve egemen güçlere karşı ezilen halkların direniş dayanışmasıdır. 

Paylaş:

Yorumlar (0)

Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!