Atak Logo

Atak Menü

SURİYE’DE NELER OLUYOR? (Mehmet Güzel)

07 Mart 2025, 22:52 | Yazar: Mehmet Güzel | Kategori: Ortadoğu
SURİYE’DE NELER OLUYOR? (Mehmet Güzel)

 

 

Dünden (6 Mart) beri Suriye’de Alevi katliamında büyük bir sıçrama yaşanıyor. Katliamın soykırıma evrilmesi tehlikesi bile baş gösterdi.

 

Lazkiye, Ceble, Tartus, Hama, Humus bölgelerinde yoğun çatışmalar yaşandı. HTŞ ve onun bağlaşıkları olan cihatçı örgütler Alevi halkına karşı askeri operasyon yaparlarken bunlara karşı direniş gösterildi ve bazı gruplar pusuya düşürülerek imha edildi. 3 aydır kurbanlık koyunlar gibi doğranan, onurları kırılan bu halk, bu sefer saldırganlara karşı direniş yolunu seçti. Çatışmalarda 100’ün üzerinde kişinin öldüğü bilgisi geliyor. Alevilerin yaşam alanları olan kentlerde sivil halk toplu olarak sokaklara indi ve protesto gösterilerinde bulundu. Lazkiye’de Valilik binası ile Deniz Akademisi HTŞ güçleri tarafından boşaltıldı.

 

Çatışmalarda ilginç şeylerin yaşandığına dair sahadan bilgiler geliyor. Örneğin, bir Alevi köyüne doğru baskına gelmekte olan 12-13 araçlık konvoya Rus uçakları saldırı yaparak bunları püskürttüğü ve geri dönmelerini sağladığı, benzer bir şekilde, Alevi köyleri üzerine bomba atmakta olan HTŞ yönetimine ait bir askeri helikopterin üzerinden Rus uçakları yakın uçuşlar yaparak helikopteri çekilmek zorunda bıraktığı bilgileri geldi.

 

Bu arada Türkiye’nin kontrolünde olan Türkmen Dağı Tugayları isimli örgüte bağlı bir askeri konvoy da, Alevi bölgesine operasyona doğru giderken pusuya düşürülerek bozguna uğratıldı. Gelişen olaylar sonrasında Türkiye, Idlib ve Münbiç bölgesine zırhlı araçlar eşliğinde askeri sevkiyatlar yaptı.

 

8 Aralık 2024’te Suriye yönetiminin yıkılmasından bu yana Aleviler cihatçıların boy hedefiydi. Öncesinde de farklı değildi. Aleviler 2011’den beri uluslararası emperyalist ülkeler ve onların işbirlikçisi olan ülkelerin kontrolünde hareket eden cihatçı katil sürülerinin hedefi olarak doğranıyordu. HTŞ yönetiminde bu durum sistematik bir hal aldı. Aleviler, yıkılan yönetimin kefaretini ödemesi gereken bir topluluk olarak görüldü ve katledilmeye devam etti. Nasıl olsa başından beri bu cihatçı katil güruhlar Alevilere karşı ideolojik olarak şartlandırılmış durumdalar.

 

Ancak hiçbir zulüm sonsuza kadar katlanılamaz. Dünyanın ve dolayısıyla Suriye’nin en örgütsüz, en barışçıl ve en zararsız halkı olan Alevi halkı bu sistematik zulüm ve ölüm karşısında canına tak ederek toparlanma sürecine girdi. Kendisine yönelen saldırılara karşı toparlanma, bir araya gelme ve direniş mekanizmaları oluşturma çabalarına girdi.

 

Doğu Akdeniz’de Gözü Olanlar Alevilerin Himayesine Soyunuyor

 

Bu süreç içerisinde bazı kesimler bu halka Türkiye’nin himayesini önerdi, bazıları da İsrail’in himayesini. İngiltere’de bu amaç için İngiltere desteğiyle “Bağımsız Alevi Sahil Partisi” adıyla bir parti kuruldu. Parti, İsrail ile işbirliğini temel aldığını ve Suriye Alevileri için İsrail’in himayesini öngördüğünü açıkladı. Aynı süreçte sosyal medyada Aleviler için İsrail’in himayesini savunan sahte profiller faaliyetlerine hız verdi. Bu sosyal medya hesaplarının bir kısmı Suriye’de yönetim yıkılmadan önce İran ve Suriye yönetimi karşıtı paylaşımlara başlamıştı zaten. Ekonomik, politik, sosyal olarak hangi hoşnutsuzluk konusu varsa oradan yakalayarak demogoji yapıyorlar. Ama Alevi halkı Türkiye ve İsrail himayesi talep eden bu iki kesime de yüz vermedi. Vermesi de beklenemezdi çünkü bu halkın genetiği bu devletlerle uyumsuz. Bütün mesele, Doğu Akdeniz’deki zengin doğal gaz ve petrol rezervleri üzerinde söz sahibi olabilmek, Alevilerin verimli coğrafi alanları üzerinde nüfuz kurmak ve stratejik alanlar ele geçirmek için Alevilerin mağduriyetini müdahale vesilesi yapmaktır. Bu katliamları perde arkasından organize edip teşvik edenler ile katliamları müdahale bahanesi saymak isteyenler aynı devletlerdir.

 

Suriye’de irili ufaklı birkaç direniş örgütü oluştu; 1- Suriye Direnişi, 2- Suriye Halk Direnişi, 3- Sahil Kalkanı Tugayı, 4- Gerçek Vaat Hareketi ve 5- Suriye İslami Direniş Cephesi.

 

Bunların hepsi de yabancı devletlerin işgaline karşı olduklarını ve hem tüm işgalci devletlere hem de HTŞ yönetimine karşı mücadele etme hedefinde olduklarını ifade ettiler. Ancak bu beş örgüt de örgütlenme, yaygınlık ve askeri kapasite bakımından yeterli düzeyde olmaktan çok geride kalıyorlar. Bu nedenle Suriye’de gerek Alevi halkın gerekse de zulme maruz kalma potansiyeli bulunan diğer toplulukların savunmasını yerine getirmekte yetersiz durumdadırlar. İşgalci İsrail, Türkiye ve ABD’ye karşı da hiçbir varlık gösteremiyorlar. Sadece bir kez, Kuneytra’da işgalci İsrail’e karşı gelişen kendiliğindenci bir eylemi bu örgütlerden Suriye İslami Direniş Cephesi üstlenmişti. HTŞ ve diğer cihatçı saldırgan güçlere karşı nitelikli ve önemli birçok eylemler düzenlenmiş olsa da bu eylemler katliamları engelleyebilecek niteliğe ulaşamamıştır.

 

“Suriye’nin Kurtuluşu Konseyi”

 

Dün (6 Mart) yayınlanan bildiride “Suriye’nin Kurtuluşu Askeri Konseyi” kurulduğu açıklandı. Tuğgeneral Gıyas Süleyman Dalla imzalı bildiride Konsey’in amaçları içerisinde “tüm Suriye topraklarını işgalci devletlerden ve terörist örgütlerden kurtarmak”, “mevcut rejimi devirmek ve baskıcı – mezhepçi güvenlik aygıtını dağıtmak”, “Suriye vatandaşlarının can ve mal güvenliğini korumak”, “devlet kurumlarını ulusal ve demokratik temeller üzerinde yeniden inşa etmek”, “insan haklarına saygılı, tüm vatandaşlarına adalet ve eşitlik sağlayan birleşik ve egemen bir Suriye devleti kurmak” gibi hedefler sıralandı. Suriye’nin, mevcut HTŞ yönetimine karşı olan bütün halkı Konsey’in saflarında olmaya davet edildi. Ancak, örgütlenme bakımından bütün olumlu gelişmelere rağmen hâlâ ulaşılması gereken yeterlilikten çok uzak olunduğu görülüyor.

 

Dün (6 Mart) gerçekleşen direniş eylemleri kendiliğinden bir refleksle ve böylesi bir yetersizlik içerisinde gündeme gelmiş gibi görünüyor. Bu direniş eylemleri, sık sık ve sistematik olarak aşağılanma ve katliamlara maruz kalan bu halkın geliştirmiş olduğu bir direniş refleksi gibi duruyor. Yetersizlikler barındırdığı, ardından gelecek olan karşı saldırılara karşı halkı savunabilecek yeterlilikte bir planlama ve organizasyon içinde olunmadığı belli oluyor. Bu anlamda, iyi hesaplanmamış eylemlerin daha da kötü sonuçlar doğurması gibi bir tehlike söz konusu oldu. Organizasyon eksikliği içinde yapılacak eylemlerin istenen sonucun dışında tehlikeli sonuçlar doğurma ihtimali her zaman hesaplanmalıdır.

 

6 ve 7 Mart olayları, canına tak etmiş olan Alevi halkının patlama noktasında olduğunu göstermiştir. Şu veya bu şekilde bu halk, örgütlenme ve organizasyon eksikliğini gidererek var olma ve kendini savunma pozisyonuna geçeceğini, bu iradeye ve potansiyele sahip olduğunu göstermiştir. Aynı şekilde bu olaylar, bu halkın, kendi katilleri olan Türkiye, ABD, İsrail veya başka muktedir devletlerin himayesinin kendisine fayda sağlayamayacağını, ancak ve ancak kendi öz örgütlenmesi ve gücü ile kendini koruyabileceğini, kendi gücüne dayanmadan hiç kimsenin onu kurtarmayacağını göstermiştir. Bir başka önemli gerçek de, mevcut HTŞ yönetiminin toplum nezdinde hiçbir kabulü ve köklü yapısı olmadığı, esen güçlü bir rüzgar karşısında bile dayanamayıp yıkılacağıdır. Bu nedenle Suriye’nin mevcut yönetimine muhalif olan Kürt, Dürzi, Hristiyan, Alevi ve seküler Sünni tüm toplulukların ortak Demokrasi hedefiyle bir araya gelmeleri halinde bu Siyasi İslam yönetimini devirip Demokratik Suriye’yi kurmaları imkansız değildir.

Paylaş:

Yorumlar (0)

Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!