SİLAHLAR YAKILINCA (Mihrac Ural)
Silahların yakıldığı seremoni bende derin bir acı bıraktı. Saygım yanı sıra sevgimin de kaynağını temsil ediyor bu acı. Yaşanan süreç ve sergilenen duruş haklı bir davanın lideri tarafından önerilen çizgide yürüyor olması itibariyle tarihsel bir duruştur. PKK gerillaları, liderleri Öcalan’ın çizdiği doğrultuda silahlarını yaktılar. Bu onurlu davranışta, gerillalar kadar liderleri Öcalan’ın gösterdiği kararlı duruş ve tavizsiz yaklaşım, inandığı davanın başarısı için atılmış ciddi kararı yansıtmaktadır. Başkan Öcalan’ın, 26 yıllık zindan koşullarına rağmen, otoritesini hala dimdik ayakta tutabilmiş olması ve Kürtlerin böylesi bir lider peşinde sonuna kadar durmuş olması büyük bir olaydır. Kendi adıma bu görkemli davranış beni derinden sarsmıştır, saygımı ve sevgimi arttırmıştır. Sonuçta devlet, Başkan Öcalan’dan yararlanıyor olsa da O’nun, haklı davasının gerektirdiği pozisyonu göstermesi ve Kürt halkını peşinden yürütmesi takdire şayan bir davranıştır.
Devlet adına Erdoğan’ın konuşması bekleniyordu. Bugün cumartesi günü olarak konuşmasını izledik. Konuşması bitene kadar tüm önermelerini önemseyerek, iddia edilen “tarihi” konuşmayı izledik. Ama görüldü ki “tarihi” değil, sıradan bir konuşmaydı, hiçbir tarihi yanı ve özelliği yoktu. Başkan Öcalan’ın videolu konuşması ardından beklenen ve ilan edildiği gibi açıklanan bir tarihi olay yoktu. Ne zindandakiler için ne de bu halk için ciddi tek bir satır dahi edilmedi. Tersine, CHP gibi önemli bir güç bile anılmadı. Kim adına neler konuşuldu belli değil. Buna rağmen üç önemli çevreden; Türkler, Kürtler, Araplar diye ısrarla tekrar ettiği bu milliyetçi yaklaşımla ülke içindeki toplumsal kesimlere yönelik mi yoksa bölgedeki üç milletten mi söz ediyor bile belli olmadı. Kendini muzaffer ilan ettiği bu süreçte bölgedeki milletlerden söz etse bile boşuna övünen bir yaklaşım gibi duruyor. Bölgedeki Araplar açısından Erdoğan’ın önderlik edeceği bir süreç asla yaşanmayacaktır. Türkiye bu hakkı çoktan kaybetti. Suriye üzerine kurgulanan tüm planları da diğer Arap ülkeleri eliyle bozulacaktır. Suriye henüz sona doğru giderken, Colani’nin bile uzun bir süre Suriye’nin başında kalmayacağı görülecektir.
İkincisi ise, Kürtler üzerinden gelen gelişmeler. Bu konuda diğer alanlardaki Kürtler bir yana, Türkiye’deki Kürtler için yapılan hiçbir şey yoktur. Adım üzerine adım atan Başkan Öcalan’ı olumlayacak hiçbir adım atılmadı. Hep sonraya ertelenen, hiçbir biçimde taviz verilmeyen bu aldatmaca oyununda Kürtleri yedeklemek olası değildir. Irak Kürtleri ve Suriye Kürtleri Erdoğan’a karşı sert açıklamalar yapmaktadır. Bu bölge Kürtleri Erdoğan’ı acımasız, sömürgeci ve dar çıkarcı olarak görmektedirler. Diplomasi babından görülen yaklaşımlar ortak bir çıkar projesi içinde düzenlenebilecek bir veriyi yansıtmamaktadır. Kürtler kendi çıkarları için mücadele ederken karşılarında en önemli engelin Erdoğan Türkiye’si olduğunu bilmektedirler.
Üçüncüsü ise; DEM, şu ana kadar tüm açıklamalarıyla Erdoğan karşıtıdır. Başkan Öcalan, Kürt halkının çıkarları için geliştirdiği yeni yolda görüşme ve anlaşma için, düşünce alışverişinde bulunma gibi önermelerinin ışığında buluşuyor ve diplomatik tarzda tavırlarını ortaya koyuyor. DEM gibi köklü bir partinin Erdoğan’la öyle kolay kolay anlaşamayacağını bilmemiz gerekiyor. Erdoğan, bir kez daha Kürtler üzerinden geliştirdiği hain çizgiyle başarı kazanamayacaktır. DEM partisi, başlayan bir sürecin karşıtlığında durmayacaktır ama bu Erdoğan’ın geliştirdiği ayakta uyutma taktiğine boyun eğmeyecektir. Erdoğan’ın, “Biz AKP, MHP ve DEM Parti olarak bu yolu beraber yürümeye karar verdik” demesi üzerine Pervin Buldan şu cevabı veriyor: “Bu ittifak bir süreç ittifakıdır, kesinlikle başka bir ittifak olarak algılanmamalı”. Erdoğan her zamanki sahtekarlığını burada da gösteriyor, Pervin Buldan da sert şekilde cevabını veriyor. Erdoğan, konuşmasında “Çıkış yolu arayana kapıyı ardına kadar açarız. Sular tersine akmaz. Akarsa da gereğini yaparız” diyerek tehdit savunmuştur. Bu algıyla kim kiminle dostça yürüyebilir, doğru ve haklı yaklaşım bekleyebilir? 50 yıldır mücadele bayrağını yükseltmiş olan Kürtlere böylesi tehditleri yapmak, anlaşmanın zorbaca dayatıldığını gösteriyor. Bu zorba tutumla DEM Parti’nin asla teslim alınmayacağı açıktır.

Erdoğan’ın “tarihi” konuşması boş bir konuşmadır. Tarihi olmaması bir yana, güncelle bile ilgili değildir. PKK silahlarını yakarken ve tüm dünya bu olayı ilgiyle izlerken, Erdoğan’ın boş konuşması kimilerinin sandığı gibi “bir çerçevedir, içi doldurulması gereklidir” yönlü bir konuşma da değildir. Bölgede yer alan üç milletin ortak çıkarları için bir konuşma hiç değildir. O sadece yapılacak anayasa için gerekli olan, Kürtlerin oyunu almak üzere ve bunun için DEM Parti’yi bir biçimde Cumhur İttifakı’na çekmek için yapılan yalan yanlış bir konuşmadır. TBMM’de düzenlenmesi gerekli olan komisyonlar için, oynayacağı rol üzerinde durmaktadır. Bunun için birlikte hareket edileceğini var saymakta ve aldatmak için AKP-MHP ve DEM Parti’nin birlikte olacağını dile getirmektedir. DEM Parti bu hataya asla düşmeyecektir; AKP’nin halen yapması gereken adımlar olduğunu bilmekte ve bu adımlar atılmadıkça hiçbir biçimde birlikte olunamayacağını dile getirmektedir.
Silahlar yakıldı, Kürtler verdiği sözde durdu. Daha önce de verdikleri sözde açıkça durdu. Her defasında sıra devlete gelmiştir. Devlet adına politika üretenler ise her zaman yalan söyledi, hiçbir adım atmadı. Kürtler, liderlerinin davranışına karşılık verdi, sözünü yüksek tuttu, yere indirmedi. Ama devlet, tutarlı bir tek davranış göstermedi; hep yalan, hep aldatma, hep ertelemeyle işi yürüttü. Kürtler daha ne zamana kadar bu aldatmacaya onay verecek? Kürtler daha nereye kadar bu oyunla oynamaya davam edecek? Bu kez Kürtler, çok daha temkinlidir, verdiği söze uyum göstermektedir, ama bu oyunun sonu öyle kolay bitmeyecektir. Başkan Öcalan, haklı bir taktikle yürümektedir, tüm gücünü etkinliğini seferber ederek sonuç almak için uğraşmaktadır. Bu konuda, sürece karşıt olan Kürtler dahil tüm kesimlerin onayını kazanmış, o yolda yürümektedir. Kürtler haklı biçimde liderlerinin peşinde yürüyor ama bu yolun sonunda kazanılacak en ufak bir hakkın bile verilmemesi bu devletin yalancılığıyla boşa çıkarılması büyük bir yıkım anlamına gelecektir. Bu yıkımın tek sorumlusu devlet olacaktır. Kürtler ve liderleri tarihin en hassas sürecinden geçerken gösterdikleri duyarlı tutuma karşılık bu devletin sahtekâr tutumu bu yıkımın ana göstergesi olacaktır. Umudumuz barış ortamının oluşmasıdır, savaşla sonuç alınmadığı gerçeği kadar yalanla da sonuç alınamayacağı açıktır. Kürtler doğrudan yana, yalana karşı, özverili haklı tutarlı davranıştan yana tavır alırken, devletin de doğrudan yana, haklıdan yana tutum takınması gerekir. Gelecek bu iki zıtlığın, doğrudan yana, haklıdan yana galibiyetiyle sonuçlanacaktır. Bizler de bu kavganın haklı tarafında, doğrudan yana takınan Kürtlerin yanında olduğumuzu ilan ederek bu çatışmada haklının kazanmasından yanayız.
Yorumlar (0)
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!
