Atak Logo

Atak Menü

ROJAVA ULUSAL KONFERANSINA DAİR (Mehmet Güzel)

28 Nisan 2025, 20:01 | Yazar: Mehmet Güzel | Kategori: Ortadoğu
ROJAVA ULUSAL KONFERANSINA DAİR (Mehmet Güzel)

Dün (26 Nisan 2025) Rojava’da Ulusal Konferans gerçekleştirildi. Yıllardır üzerinde çalışılan ancak şimdiye kadar gerçekleştirilmesi başarılamamış olan Rojava’daki Kürt Ulusal Birliğini gerçekleştirmeyi ve böylesi bir Birlik ile dış ilişkilerde ortak temsiliyeti sağlamayı hedefleyen konferansa Rojava’daki Kürtlerin bütün partileri, toplum temsilcisi kesimleri ve toplumun ileri gelen kanaat önderleri katıldı. Konferansa ayrıca Kürdistan’ın Rojava dışındaki diğer bölgelerinden temsilci heyetler de katıldı. Türkiye’den Dem Parti temsilcileri ile Kuzey Irak’tan temsilciler fiziki olarak konferansa katılırken İran Kürdistan’ından ise gönderilen mesaj okundu. 

 

Konferansın temel amacı, Rojova’da PYD ile ENKS arasında var olan bölünmenin giderilerek Ulusal Birlik oluşturmak ve gerek Şam’daki HTŞ rejimiyle ilişkilerde gerekse de diğer dış ilişkilerde Rojava’daki bütün Kürt halkı adına ortak temsiliyeti sağlayabilecek bir mekanizmanın oluşturulması idi. Bunun yanı sıra elbette yeni süreçte Rojava özerk yönetiminin yönelimini belirlemek de amaçlanmıştı. 

 

Rojava’da Kürt halkı büyük bir ağırlıkla PYD öncülüğünde örgütlenmiş durumdadır. PYD bilindiği gibi Apocu görüşe sahip, PKK paralelinde olan ve Suriye’de ABD ile işbirliği geliştirmiş olan bir örgütlenmedir. Suriye Demokratik Güçleri (SDG) adı altında oluşturulmuş olan ittifakın temel ve yönlendirici gücüdür. ENKS ise Kuzey Irak’taki Barzani yönetiminin paralelinde olan ve Türkiye ile işbirliği halinde olan ancak Rojava’daki Kürt halkı içerisinde kitle desteği son derece zayıf olan bir güçtür. Esas gücünü Kuzey Irak’taki Barzani yönetiminden almaktadır. 

 

Rojava Ulusal Konferansı dün sonuç bildirgesi yayınlayarak sonuçlandı. Sonuç bildirgesinde Suriye geneli için belirleme ve talepler ile Rojava özgülünde kararlar olmak üzere iki bölümde kararlar alındığı görüldü. 

 

Yayınlanan sonuç bildirgesinde alınan kararları değerlendirmeden önce girişte yapılan bir belirlemeye şiddetle bir itirazımı ifade etme gereği duyuyorum. Bildirge, 8 Aralık 2024’te Uluslararası komplo ile yıkılan Suriye yönetimine yönelik değerlendirmesini “8 Aralık 2024’te devrilen ve Suriye’nin tüm halklarının, inançlarının ve toplumlarının özgürlüğünü, onurunu çiğneyen; Suriye coğrafyasını baştan başa viran eden, milyonlarca insanı katleden, göçerten baskıcı rejimin devrilmesinin ardından yeni Suriye’nin inşasında…” diyerek tanımlamış. Bu tanımlama tarihsel gerçekliği tamamen ters yüz eden bir tanımlamadır. Yapılan bu tanımlama ile ifade edilen bütün bu suçlar, yıkılan eski yönetimin değil, uluslararası güçler tarafından Suriye yönetiminin başına getirilen cihatçı terör örgütlerinin suçlarıdır. 14 yıl boyunca Suriye’yi kan gölüne çeviren, aralıksız cihatçı terör ve katliamlarla Suriye’yi cehenneme çeviren, muktedir emperyalist ülkelerin kuklası bu cihatçı terör örgütleridir. Bu gerçeklik bütün dünyanın malumu iken Ulusal Konferans’ın bu gerçeği ters yüz ederek suçu yıkılan yönetime yıkmaya çalışması hem şimdiki yönetimi gasp etmiş olan katliamcı HTŞ yönetimi ve bağlaşıklarını, hem de Suriye’ye 14 yıl boyunca saldırıları organize etmiş olan ABD, İsrail, Türkiye ve diğer bütün muktedir ülkeleri aklama çabasıdır. Konferans, sonuç bildirgesinde “Suriye halkları bu rejimin devrilmesi ve baskının sona ermesi için, özgürlüğünü ve onurunu korumak için canlar vermiştir. Suriye’deki Kürt halkı bu rejimin uygulamalarına maruz kalmış birçok canı kurban vermiş, binlerce Kürt şehit olmuştur” diyerek aynı yanlışı devam ettirmiştir. Oysa tarihsel gerçek bambaşkadır. Suriye’nin yıkılan yönetimi hiçbir zaman ne Kürt halkına ne de başka halklara karşı saldırıda bulunmuştur. Kürdistan’ın başka parçaları onlarca kanlı katliamlarla anılırken Suriye’de Kürt halkı ile eski yönetim arasında hiç kanlı çatışma olmamış, birbirlerine silah çekmemişlerdir. Kürtler tarafından sakız gibi çiğnenen Kamışlı olayları, devlet ile halk arasında değil, Araplar ile Kürtler arasında bir maç müsabakası esnasında cereyan etmiş olan ve kendiliğinden gelişmiş olaylar idi ve devlet araya girerek olayları sonuçlandırmıştı. 14 yıl boyunca Kürt halkı elbette Suriye’deki diğer halklar gibi çok can verdi ve acılar çekti ama bu, Suriye’nin yıkılan yönetimi tarafından değil, şu anda işbirliği yaptıkları ABD’nin başını çektiği ülkelerin imalatı olan IŞİD ve benzeri cihatçı terör örgütleri tarafından yapılan saldırılarla olmuştur. Ve ayrıca yine şimdi adına “süreç” dedikleri ne idüğü belirsiz proje kapsamında ilişki içinde oldukları Türkiye egemenlerinin saldırılarıyla acılar çekmişlerdir, Suriye’nin yıkılan yönetiminin saldırılarıyla değil. Bilakis, Suriye saldırılara maruz kaldığında, Suriye ordusu, diğer bütün halklara olduğu gibi, Kürt halkına da çok ciddi silahlar dağıtarak saldırgan güçlere karşı vatan savunması yapmalarının olanağını sunmuştu. Bu anlamda sonuç bildirgesinin başı aşağıda, ayakları havada bir tarzda başlamıştır. Bu, bir pragmatik tercih sonucu yapılmıştır. Şu anda işbirliği yapmakta oldukları ABD, İsrail, HTŞ ve Türkiye güçlerini hoşnut etme kaygısıyla, yıkılmış olan eski yönetime saldırmayı tercih etmek anlamına gelmektedir. Ancak belirtmek gerekir ki muktedirleri memnun etmeyi amaçlayarak gerçekleri ters yüz eden bir yaklaşımın adil olma konusunda şüpheler doğuracağı muhakkaktır. 

 

Bu eleştirel yaklaşımdan sonra sonuç bildirgesinin kararlarını değerlendirebilirim. 

 

“…ortak Kürt görüşü ve tutumuna ilişkin belgeyi çok uluslu, çok dinli, çok kültürlü kimliğe sahip, uluslararası insan hakları sözleşmelerine bağlı, kadın özgürlüğü ve haklarını koruyan ve siyasi, toplumsal ve askeri kurumlara etkin katılımını sağlayan, Kürtlerin anayasal haklarını güvenceye altına alan, birlik içindeki bir Suriye çerçevesinde, Kürt sorununa adil ve kapsamlı bir çözüm belgesi olarak benimsemişlerdir” ifadesiyle Konferans, nasıl bir Suriye ve Suriye’nin içinde nasıl bir Kürt iradesi amaçladığını ifade etmiştir. Çizilen bu demokratik Suriye tahayyülü mevcut HTŞ ipoteğindeki cihatçı katliamcı Suriye realitesiyle hiçbir ortak yan taşımıyor. Rojava özerk yönetimi, sonuç bildirisiyle ifade ettiği bir demokratik Suriye tahayyülünü gerçekleştirebilmek için yönetimdeki tekçi, katliamcı, cihatçı İslamcı güçlere karşı sıkı bir mücadeleye tutuşmak zorundadır. 

 

Konferans sonuç bildirgesinde “Konferans, ortak Kürt tutumunu kabul ederek bunun ister Kürt siyasi güçleri arasında ister onlarla Şam’daki yeni yönetim ve Suriye’deki diğer tüm ulusal güçler arasında olsun, ulusal diyaloğun bir temeli olarak görülmesini talep etmektedir” diyerek Kürt ulusunun ortak iradesini ilan etmiş ve bu iradenin kabulünü talep etmiştir. Bu irade beyanı, Rojava Kürt halkı açısından tarihsel bir adım ve ilerleme olarak kaydedilmeyi hak eden bir adımdır. Bir halkın çok yönlü örgütlenmesinin ileri bir aşamasını ifade eden bu merhale, Kürt halkına bölgede önemli bir konum kazandırmaktadır. 

 

 Kürt halkı elde etmiş olduğu bu güçle Suriye merkezi yönetimine “Herhangi bir bileşeni ortadan kaldırmadan ya da inkar etmeden, tek taraflı bir zihniyete sahip düşünceler ve uygulamalardan uzak, hiçbir ayrım gözetmeksizin halkın onurunu ve haklarını anayasal güvenceyle koruyan, Suriye’nin bölgesel ve uluslararası ilişkilerine saygılı, bölgede istikrar ve güvenlik unsuru olan tüm halklarını kapsayan yeni Suriye’nin inşasına katılmak” amacını dayatmayı amaçlayabiliyor. Bu amaç, mevcut zifiri karanlık cihatçı- katliamcı yönetim karşısında Suriye halklarına bir umut ışığı sunmaktadır. Bu amaç ve ilke çerçevesinde Kürt halkının başta Aleviler olmak üzere Suriye’deki bütün dışlanmış halkların dayanışma içinde olmasını ve bu dayanışma içerisinde katliamcı terör yönetiminin tasfiye edilmesini gerekli kılmaktadır. 

 

Konferans, nihai olarak, Kürt halkının temsiliyetini sağlayacak bir ortak heyetin oluşturulmasını karara bağlamıştır. 

 

Genel itibariyle Rojava Kürt halkının atmış olduğu bu adım hem Kürt halkı açısından hem de Suriye geneli açısından önemli ve olumlu bir atılımı ifade etmektedir. Öznel olarak ileri bir demokratik atılımın potansiyelini barındıran bu aşamanın önündeki en önemli paradoks, bölgenin hakim muktedir ülkelerinin egemenliğidir. Gerek ABD gerek İsrail ve gerekse de Türkiye, Kürt halkının özgür iradesiyle hareket etmesinin önünde engeldirler. Bu ülkeler, bölgenin yeniden şekillendirilmesinde temel rolü oynayacak ve denetimlerindeki bütün aktörleri bu amaç doğrultusunda konumlandırarak istihdam edeceklerdir. Bu muktedir ülkelerden bağımsız olamayan, tersine, bu ülkelere bağımlılık ilişkisi içerisinde olan tüm özneler netice itibariyle muktedirlerin aparatı olmaya mahkumdurlar. Bu anlamda, her ne kadar mevcut katliamcı HTŞ yönetimine kıyasla demokratik ilerleme için dayanışma geliştirilmesi gereken bir işleve sahipse de Kürt Özerk Yönetimi, olası bölgesel dizaynında ABD ve İsrail’in bölge halkları aleyhine geliştirilecek senaryoların öznesi halinde istihdam edilme potansiyeli taşımaktadır.  

 

Suriye’de cihatçı katliamlarla kıyılmaya devam eden Alevi halkı, mevcut koşullarda örgütlenme ve toparlanma sürecini hızla tamamlama gayreti içerisinde olmalıdır. Bu alandaki eksiklerini tamamladıktan sonra Aleviler, Suriye’nin, başta Kürtler olmak üzere diğer dışlanmış halklarıyla dayanışma ve güç birliği içerisinde Federatif bir Suriye’de özerk yapısını örebilecek hale gelecektir. Bu doğrultuda çok önemli gelişmeler kaydeden Alevi halkı, eksiklerini hızla tamamlayarak nihai adımları atabilecek merhaleye ulaşmalıdır. Başka türlü ölülerini her gün toplama trajik kaderinden kurtulamaz. 

Paylaş:

Yorumlar (0)

Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!