Atak Logo

Atak Menü

MÜEBBET KAOSA MAHKUM BİR SURİYE (Mehmet Güzel)

04 Ağustos 2025, 16:04 | Yazar: Mehmet Güzel | Kategori: Ortadoğu
MÜEBBET KAOSA MAHKUM BİR SURİYE (Mehmet Güzel)

8 Aralık 2024’te yönetimin o talihsiz çöküşü sonrasında Suriye, müebbet bir kaosa mahkum edildi. Yönetimin yıkılmasından iki gün sonra kaleme aldığım “Suriye’den Önce ve Sonra” (Mehmet Güzel) 10 Aralık 2024 https://wp.me/pf2KPt-mA başlıklı makalede “İsrail, tamamen güçten düşürülmüş, birbiriyle çatışmalı olan bölgelere ayrılmış bir Suriye hedefi için zaman kaybetmeksizin adımlar atmaya başladı. Suriye’nin askeri bütün hedeflerini, karargahlarını, depo, tesis ve askeri üslerini imha etmeye başladı. Bu imha süreci, Suriye ordusunun tamamen silinip Lübnan ordusu gibi içi boşaltılana kadar devam edecek gibi görünüyor. Ve bundan sonra Suriye’nin, eskisi gibi İsrail’e tehdit oluşturacak bir ordusunun oluşmasına asla izin verilmeyecektir” diye yazarak bu ön görümü ifade etmiştim. “Yakın gelecek ne vaat ediyor”, sorusuna “kan, ölüm ve yıkım!.. Ne yazık ki gerek Suriye içinde gerekse de bölge genelinde halklarımızı, çok daha büyük yıkımlar bekliyor. Gelecek hiç de olumlu şeyler vaat etmiyor” cevabını vermiştim. (1) 

 

Bunu ön görmek için müneccim olmak gerekmiyor. Daha önce bölgede İsrail’e tehdit oluşturabilecek devletlerin emperyalist müdahale ile ne hale getirildiğine bakmak yeterlidir. En son ABD’nin Suriye özel temsilcisi Thomas Barrack 21 Temmuz 2025’te “İsrail’in Suriye’yi kontrol eden güçlü bir merkezi devlet yerine parçalanmış ve bölünmüş görmeyi tercih edeceğini” ifade ederek açıkça bunu itiraf etti. “Güçlü ulus devletlerin İsrail için bir tehdit olduğunu” açıklayan Barrack, alışılmışın dışında ve diplomatik yaklaşımdan uzak bir açık sözlülükle malumu ilan etmiş oldu. (2) 

Suriye devleti yıkıldı, ordusu darmadağın edildi. Onun yerine dünyanın en aşağılık çapulcularından oluşan caniler sürüsünden bir “egemenlik” sağlandı. Katliamcı, yağmacı, tecavüzcü bir çapulcular ordusunun hakimiyetinden bahsediyoruz. Alevileri, Hristiyanları, Dürzileri ve hatta kimi seküler Sünnileri tarihin tanık olduğu en vahşi yöntemlerle katliamlardan geçiren, mallarına mülklerine el koyan, kadınlarına tecavüz eden, kızlarını ve çocuklarını kaçıran bir çapulcular sürüsü!.. 

Suriye’nin kaderine hükmedenler en az bu çapulcular sürüsü kadar ahlaktan, insanlıktan ve şereften yoksundur; çünkü bu senaryonun yazarları kendileridir. Kim bunlar? Başta ABD, İsrail, Batılı emperyalist ülkeler, Türkiye ve Körfez ülkeleri. Hatta Suriye’nin bugünkü manzarasının oluşmasında, yapılan bütün katliamlarda oynadığı rol itibariyle Türkiye’yi bu sıralamanın başına yerleştirmek, hiç yanlış olmayacak. İsrail Gazze’deki soykırımdan ne kadar sorumlu ise, Türkiye de İsrail ile beraber Suriye’deki bütün soykırım ve katliamlardan sorumludur. 

Suriye’nin toprak bütünlüğünden ve egemenliğinden bahseden riyakarlar, bizzat Suriye’yi işgal edenlerdir. Bir yanda güneyde Şam’a kadar dayanmış ve Davut koridoru ile Suriye kuzeyine kadar uzanmayı hedefleyen İsrail, diğer yanda kuzeyde işgalini devam ettiren ve işgalini Sahil bölgesine doğru genişletmeye çalışan Türkiye var. Hepsinin üstünde bir organizatör rolünde ABD var.  

Dünyanın bütün şeytani şer güçleri Suriye’nin başına çöreklenmiş, ölüm, kan ve her türlü kötülüğü dayatmış bulunuyorlar. Bu manzaradan “Demokrasi”, “komünal toplum”, “halkların iradesi” beklentisi içerisinde olanlar da dahil olmak üzere mevcut sonuçtan, Suriye yönetiminin yıkılması için uğraş vermiş olan herkesin payı ve akan kanda, katledilen her canda sorumluluğu vardır. Kürt hareketinin takındığı “üçüncü yol” zırvası da bugünün sonucunda belirleyici role sahiptir. Bugünkü Suriye’den Kürt halkının veya Suriye halklarının “demokratik özgürlüğünden” bahsetmek büyük bir sahtekarlıktır. Kürt hareketinin özgül demokratik niteliğinin, içinde bulunduğu bağımlılık ilişkileri nedeniyle nesnel olarak böyle bir sonuç yaratmasına olanak yoktur. Kürt halkının “özgürlüğü”, sırtını dayamış olduğu egemenin çıkarlarının bittiği sınırda biter ve söz konusu egemenin çıkarlarına hizmet ettiği oranda “özgürdür”. 

 

MUKTEDİRLERİN SOFRASINDA MEZE 

2 Ağustos 2025 gecesi boyunca ve bugün (4 Ağustos) Halep’in Deyr Hafir ve Hafsa bölgesinde HTŞ yönetimi güçleri SDG’ye yönelik saldırılar yaptı. Gece boyu şiddetli saldırıların yapıldığı ve SDG’nin etkili şekilde karşılık verdiği çatışmalarda HTŞ güçleri kayıplar verdi. Bu saldırılar beklenmeyen şeyler değildi.  

 

Suriye’nin yıkılmasında ortak olanlar “Yeni Suriye’nin” şekillenmesinde nüfuz sahibi olma konusunda çekişme halindedir. Bu çekişmede Türkiye ile İsrail’in çıkarları kimi konularda karşı karşıya gelmektedir. Uluslararası saflaşma ve bölgesel politikalarda aynı safta olan, devlet niteliği ve halklara karşı uygulamaları anlamında ikiz kardeş olan Türkiye ile İsrail, Suriye’nin şekillenmesinde ve Kürtlerin pozisyonu konusunda karşı karşıya geliyorlar. İsrail, yeni Suriye’nin şekillenmesinde Türkiye’nin etkisini sınırlandırmak istiyor. Suriye’deki Kürt hareketi üzerinde de Türkiye’nin nüfuz kurmasını engellemeye çalışıyor. İsrail, bölgenin yeniden dizayn edilmesi sürecinde Kürt kartını tekelinde bulundurmak istiyor. Türkiye ise Kürdistan’ın bütün bölgelerinde Kürt hareketini tasfiye edip yedeğine alarak bölgenin şekillenmesinde daha fazla etkin olmaya çalışıyor. Bu durumda İsrail ile Türkiye’nin bölgemiz jeopolitiğinde emperyalizmle iş birliği, halklar aleyhindeki konumlanışı, yayılmacı-işgalci ve katliamcı niteliği itibariyle aynı BOP’un farklı tonu oldukları açıktır. Her iki gücün Kürt hareketini kendine yedekleme çabası ne bölge halkları ne de özelde Kürt ulusu açısından zerre kadar fayda getirmeyecektir. Bu iki gücün karşılıklı çekişmesinden de Kürt ulusu adına bir yararlanma söz konusu olamayacaktır. Tam tersine, Kürt hareketi, bu iki güç arasında bir hesaplaşma öznesi olarak şiddet ile “yola getirilmeye” çalışılacaktır. İsrail’in çıkarlarına hizmet eder bir konumlanma oluştuğu zaman Türkiye gerek kendi gücüyle doğrudan gerekse de kontrolü altındaki cihatçı katil sürüleri aracılığıyla hizaya sokulmaya çalışılacaktır. Türkiye politikalarına eğilim gösterdiği zaman ise bu sefer İsrail veya onun kontrolündeki güçler aracılığıyla “ayar verilmeye” çalışılacaktır. ABD’nin gerek İsrail gerek Türkiye ve gerekse de Kürt hareketi üzerindeki kesin tahakkümü göz önünde bulundurulduğunda ABD’nin çıkarları neyi gerekli kılarsa Kürt hareketi de dahil olmak üzere bölgedeki bütün güçler öyle konumlanmak zorunda olacaktır. Türkiye’nin de Kürt hareketinin de içinde bulundukları bağımlılık ilişkileri nedeniyle böylesi bir mevzilenme dışında bulunma şansları yoktur. Buna yeltenen olursa da ABD’nin sopasını kafasında yiyeceği kesin. Bu sopa, desteğin kesilmesi, yaptırım uygulanması, paramiliter güçlerin musallat edilmesi veya doğrudan saldırıya maruz tutulması şeklinde tezahür edebilir. Ama bütün yöntemler aynı sonuca çıkıyor; kan, ölüm ve felaket yoluyla biata zorlamak! Mevcut askeri ve ekonomik gücü ve bölgedeki jeostratejik konumuyla Türkiye bile, ABD ve İsrail’in bu “hizaya sokma” harekatlarından azade olamadıktan sonra mevcut yapısı ve bağımlılık ilişkileri haliyle Kürt hareketinin bundan kurtulması mümkün değildir. Bu anlamda Kürt hareketinin, kurtlar sofrasında meze edilmesi kaçınılmaz görünüyor. Kürt halkının ortadan kaldırılacağından bahsetmiyorum. Kafalarına vurula vurula ABD ve İsrail’in hizmetine sokulacaklarından bahsediyorum. Kürt halkı bunun ceremesini karşıt çıkar güçlerinin saldırılarıyla doğrudan çekeceği gibi egemen güçlerin hizmetinde başka halklara saldırıların payandası olmak veya bunlara sessiz kalmak gibi bir ‘zulmün safında olmakla’ çekmek zorunda kalacaktır. Bu durumun da “özgürlük”, “devrim” olarak görülemeyeceği de tartışma götürmez. Kürt hareketi Suriye’de bu kırılma noktasını 2015’te ABD’ye elini vererek başlatmıştı. Kolunu kurtarması artık mümkün görünmüyor. Bu kırılma noktası, bugünkü Suriye panoramasının oluşmasının da nedenlerinden birisidir. 

 

 

Yeni Suriye’nin şekillenmesinde yaşanan bütün çekişmeler bu perspektiften görülmelidir. 9 Temmuz 2025’teki, Mazlum Abdi, Colani ve Thomas Barrack’ın katıldığı Şam toplantısında Kürt hareketi açısından yaşanan fiyasko, Barrack’ın “tek millet, tek ordu, tek halk, tek Suriye” ifadeleri, 24 Temmuz’da Paris’te yapılması planlanan Suriye konulu toplantıya Türkiye’nin, Colani’nin katılmasını engellemesi, önümüzdeki günlerde yapılması planlanmış olan Paris toplantısı öncesinde HTŞ güçlerinin Rojava’ya saldırıları, SDG’yi oluşturan kırılgan Arap aşiretlerinin kışkırtılarak SDG ittifakının bozulmaya çalışılması, kimi bölgelerdeki aşiretlerin silahlandırılarak saldırıya hazır hale getirilmesi, IŞİD saldırılarının başlatılması… Bütün bunlar yukarıda ifade ettiğim ilişki şekillenmesinin sonucunda kurtlar sofrasında meze yapılmak istenen bir halkın kaderiyle nasıl oynanmak istendiğinin yansımalarıdır. Bir halkı ve hareketini direniş ekseninden koparıp muktedir güçlere bağlarsanız o hareketi muktedirlerin oyuncağına dönüştürmüş olursunuz. Bu bile o halkı bedel ödemekten azade kılamaz. 

 

Suriye eski yönetimi yıkıldıktan sonra Pandora’nın kutusu açıldı bir kere. Bu kutudan bütün halklara kan, ölüm ve zulüm çıktı. Alevilere, Dürzilere, Hristiyanlara yaşatılanlar, eski yönetimin yıkılmasının ve muktedir güçlerin himayesinde örgütlenmiş kötülüğün iktidara getirilmesinin sonucudur. Mevcut reel politik koşullarda Suriye’deki her toplumsal kesimin kendi yönetimini oluşturacağı bir federatif sistemin kurulması en doğru duran yoldur. Ama bu bile Suriye halklarını kıyımdan, çatışmalardan, ekonomik yıkımdan ve zulümden kurtaramayacaktır. Çünkü uzun bir zulüm günlerinin, yıllarının hatta on yıllarının yaşanması kaçınılmazdır. Bunu kaçınılmaz kılan, ABD, İsrail ve Türkiye’dir. Yeniden emperyalizmden bağımsız bir Suriye kurulana kadar bu acıların çekilmesine ne yazık ki şahit olmaya devam edeceğiz. 

Notlar: 

  1. Suriye’den Önce ve Sonra (Mehmet Güzel) 10 Aralık 2024 https://wp.me/pf2KPt-mA 
  1. https://www.birgun.net/haber/tom-barrack-guclu-ulus-devletler-israil-icin-bir-tehdittir-639983 
Paylaş:

Yorumlar (0)

Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!