Atak Logo

Atak Menü

Kadın Mücadelesi: Emek, Özgürlük Ve Devrim İçin (İlkay Seven)

28 Şubat 2025, 00:45 | Yazar: İlkay Seven | Kategori: Kadın
Kadın Mücadelesi: Emek, Özgürlük Ve Devrim İçin (İlkay Seven)

 

 

Kapitalist sistem, varlığını sürdürebilmek için kadın emeğini ve bedenini sömürmeye, kadınları toplumsal üretimde ve siyasal yaşamda baskı altında tutmaya devam ediyor. Kadın mücadelesi, yalnızca toplumsal cinsiyet eşitliği için verilen bir hak mücadelesi değildir; aynı zamanda kapitalizme, emperyalizme ve faşizme karşı yürütülen sınıf mücadelesinin ayrılmaz bir parçasıdır. Kadınların kurtuluşu, ancak bu sömürü düzeninin köklü bir şekilde yıkılmasıyla sosyalizmle mümkün olabilir.  

 

Kapitalizm ve Patriyarka: Çıkar Birliği İçinde İki Sömürü Aracı  

 

Kadınların tarih boyunca ezilmesi ve sömürülmesi, üretim ilişkileriyle doğrudan bağlantılıdır. Kadınların, özel mülkiyetin ortaya çıkışıyla birlikte ikinci sınıf yurttaş konumuna itildiği, Friedrich Engels’in Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni adlı eserinde açıkça ortaya konmuştur.  

 

Kapitalist üretim biçimi, patriyarkanın yeniden üretilmesini teşvik eder. Kadın emeği sistematik olarak değersizleştirilirken, kadınlar düşük ücretli ve güvencesiz işlere mahkûm edilir. Ev içi emeğin karşılıksız bırakılması, kadınların toplumsal üretime tam anlamıyla katılmasını engeller. Kadınlar, çocuk, yaşlı ve hasta bakımının neredeyse tamamını üstlenmek zorunda bırakılarak sermayeye ek maliyet yaratmayan bir emek gücü olarak konumlandırılır. Özetle, kadının toplumsal yaşamda edilgen hale getirilmesini sağlar.  

 

Oysa kadınlar, tarih boyunca işçi sınıfının en önemli bileşenlerinden biri olmuştur. 8 Mart 1857’de New York’ta tekstil işçilerinin başlattığı direniş, kadın emeğinin sömürüsüne karşı mücadelenin militan bir örneğidir. Kadın işçilerin önderliğinde gelişen grevler, kapitalist sınıfın kadınları sömürme politikalarına karşı verilen mücadelede önemli dönüm noktaları olmuştur.  

 

Sosyalist toplumlar, kadınların özgürleşmesi için büyük adımlar atmıştır. 1917 Ekim Devrimi’nden sonra Sovyetler Birliği’nde kadınlar, üretime tam katılım sağlamış, eğitim ve çalışma hakkı kazanmış, ev içi emeğin toplumsallaştırılması için kreşler, yemekhaneler ve sosyal hizmetler geliştirilmiştir. Benzer şekilde, Küba ve Çin’de kadınların ekonomik ve siyasal hayata eşit katılımı için devrimci politikalar uygulanmıştır. Ancak, kapitalist restorasyon süreçleri, kadın kazanımlarını baltalamış ve kadın emeğinin yeniden ucuz işgücü haline getirilmesine neden olmuştur.  

 

unnamed1663914353594490899

 

Dünya Çapında Kadın Mücadelesine Engel Teşkil Eden Politikalar  

 

Dünya çapında sağcı-popülist ve faşist iktidarlar, kadın düşmanı politikaları sistematik hale getirmektedir. Türkiye, Polonya, Brezilya, Macaristan gibi ülkelerde kadınların kazanılmış hakları saldırıya uğramakta, kadınların özgürleşmesi engellenmektedir. Kadınlar, emperyalist ve gerici rejimlerin nüfus politikalarının hedefi haline getirilmekte, kürtaj yasakları, doğum teşvik paketleri, aileyi güçlendirme adı altındaki politikalar, kadınları bir kez daha üretim ve yeniden üretim araçlarına dönüştürmeyi amaçlamaktadır. Bu kadın bedeni üzerinde denetim kurmaya yeltenen politikalar, kadınların toplumsal yaşama katılımını sınırlandırarak, erkek egemen düzeni güçlendirmeye yöneliktir. Ayrıca, kadınlar, emperyalist savaşların ve işgallerin en büyük mağdurlarından biridir. Savaş süreçlerinde kadınlara yönelik cinsel şiddet, zorla göç ettirme ve köleleştirme politikaları artmaktadır. Afganistan, Filistin, Sudan ve Suriye’de kadınlar emperyalist saldırılar karşısında en ağır bedeli ödemektedir. Bu sebeple kadınların savaş ve işgal politikalarına karşı mücadelesi, anti-emperyalist mücadeleyle birleşmelidir.  

 

 

screenshot_2025-02-28-13-31-35-540-edit_com5692330987628158638

 

Kadın mücadelesi, yalnızca doğrudan baskıcı rejimlerin olduğu ülkelerde değil, Avrupa’nın görece “demokratik” olarak lanse edilen emperyalist ülkelerinde de ciddi engellerle karşı karşıyadır. Fransa, İngiltere, Almanya gibi ülkelerde de kadın mücadelesi hem devlet politikaları hem de neoliberal ekonomi programları nedeniyle sekteye uğratılmaya çalışılmaktadır.  

 

Bugün, neoliberal saldırılar kadın emeğini yeniden esnek ve güvencesiz hale getirmekte, işçi kadınları taşeronlaştırılmış ve sendikasızlaştırılmış çalışma koşullarına mahkûm etmektedir. Ancak, kadın işçilerin direnişleri, neoliberal kapitalizme karşı yükselen sınıf mücadelesinin en önemli unsurlarından biri olmaya devam etmektedir.  

 

Örneğin, Fransa’da kadın mücadelesi, özellikle neoliberal ekonomik saldırılar ve göçmen kadınlara yönelik ayrımcılık üzerinden baskı altına alınmaktadır. Macron hükümeti tarafından dayatılan emeklilik reformu, kadınları doğrudan etkileyen bir saldırı niteliğindedir. Emeklilik yaşının yükseltilmesiyle birlikte kadın işçiler, düşük ücretlerle daha uzun yıllar çalışmaya zorlanmaktadır. Kadın işçilerin büyük çoğunluğu, güvencesiz sektörlerde ve yarı zamanlı işlerde çalıştığı için emeklilik haklarından mahrum bırakılmaktadır. Bu politika, Fransa’da geniş çaplı kadın protestolarını tetiklemiş, feminist örgütler işçi sendikalarıyla birlikte sokaklara çıkmıştır. Fransa’da kadın hareketi, özellikle devlet şiddetiyle karşı karşıya kalmaktadır. Feminist ve sol örgütler tarafından düzenlenen gösterilerde polis şiddeti artarken, kadın mücadelesini hedef alan baskılar yoğunlaşmaktadır.  

 

İngiltere’de kadın mücadelesi, son yıllarda hükümetin kadın haklarına yönelik gerici politikaları ve neoliberal ekonomi programlarıyla baskılanmaktadır. ABD’deki Roe v. Wade kararının iptal edilmesinin ardından, İngiltere’de de muhafazakâr çevreler kürtaj hakkını sınırlamak için baskı yapmaktadır. Kadın örgütleri, kürtaj yasasının daha da kısıtlanmaması için sokaklara çıkarken, iktidardaki sağcı hükümet bu talepleri görmezden gelmektedir. Ayrıca, neoliberal politikalar kadın işçileri giderek daha fazla güvencesiz ve düşük ücretli işlere mahkûm etmektedir. Kadınların sendikalaşma oranı düşerken, bakım emeği üzerindeki yük artmaktadır. Pandemi sürecinde kadınların işten çıkarılma oranları erkeklere kıyasla çok daha yüksek olmuş, bakım emeği kadınların üzerine yıkılmıştır.  

 

Almanya, kadın haklarını savunan bir ülke olarak lanse edilse de kadınlar için ciddi yapısal sorunlar bulunmaktadır. Almanya’da her yıl yüzlerce kadın, erkekler tarafından öldürülmekte ancak devlet, bu şiddeti durdurmak için etkili adımlar atmamaktadır. Kadın sığınma evleri yetersizdir ve kadınların maruz kaldığı şiddete karşı cezai yaptırımlar caydırıcı değildir. Feminist hareketler, devletin bu konudaki ikiyüzlü tutumuna karşı sokaklarda mücadele etmektedir. Almanya’da kadınlar, erkeklere göre %18 daha az maaş almakta ve yönetici pozisyonlarında daha az temsil edilmektedir. Özellikle göçmen kadınlar, düşük ücretli işlere mahkûm edilmekte, yasal koruma mekanizmalarından yararlanamamaktadır.  

 

Bu sebeple kadın mücadelesi; reformist yaklaşımların ötesinde devrimci bir hattı benimsemelidir. Kadın hareketi, emperyalizme, faşizme ve kapitalizme karşı sınıf mücadelesiyle birleşik devrim perspektifine sahip olmalıdır. Reformist ve liberal feminist yaklaşımlar, kadınları bireysel kazanımlarla oyalarken, kadınların gerçek kurtuluşunun ancak sosyalizmle mümkün olduğunu unutturmak ister. Oysa ki kadınların özgürlüğü, bireysel başarılarla değil, kolektif mücadele, örgütlü yaşam ve sınıf bilinci ile sağlanabilir.  

 

Rojava: Kadın Mücadelesinin Devrimci Örneği  

 

Kadın mücadelesi açısından Suriye’nin kuzeyindeki Rojava Devrimi, patriyarkal sisteme ve kapitalizme karşı mücadelede önemli bir örnek teşkil etmektedir. Rojava’da kadınlar, YPJ (Kadın Savunma Birlikleri) önderliğinde sadece askeri değil, aynı zamanda siyasal ve ekonomik örgütlenmelerde de aktif bir özne haline gelmiştir. YPJ ve kadınların öz-savunma örgütlenmeleri, erkek egemen şiddete karşı kadınların kendi güçlerini inşa etmelerinin en önemli örneklerinden biridir. Kadınlar, emperyalizmin desteklediği gerici cihatçı çetelere ve faşist saldırılara karşı doğrudan savaşarak kendi özgürlüklerini kazanmıştır. Demokratik konfederalizm ve kadın özyönetimi olarak bakıldığında ise, ekonomik ve siyasal karar alma süreçlerine eşit bir şekilde katılarak toplumsal dönüşümün öncüsü olmuştur. Kooperatif ekonomisi, kadınların üretimde eşit şekilde yer almasını sağlamış, erkek egemen tahakküme karşı toplumsal bir model inşa edilmiştir.  

 

screenshot_2025-02-28-13-34-28-493-edit_com2585879446229607481

 

Rojava’daki kadın mücadelesi, yalnızca bölgesel değil, küresel olarak da kadın hareketleri için ilham kaynağı olmaya devam etmektedir. Kapitalizme, emperyalizme ve patriyarkaya karşı birleşik mücadelenin mümkün ve zorunlu olduğunu göstermiştir.  

 

Sonuç olarak kadın hareketi, işçi sınıfının genel mücadele hattından ayrı düşünülmemeli, ezilenlerin mücadelesi içinde her zaman öncü bir konumda olmalıdır. Kadınlar olarak kapitalizme, emperyalizme ve faşizme karşı örgütlenerek mücadelemizi büyütmek zorundayız. Kadınların kurtuluşu, işçi sınıfının kurtuluşuyla birdir. Kadın özgürlük mücadelesini, sınıfsal mücadeleden bağımsız bir çerçeveye sıkıştırmak, egemenlerin işine yarayan bir yanılgıdır. Devrim olmadan kadınlar özgürleşemez; kadınlar özgürleşmeden devrim tamamlanamaz.  

 

Yaşasın Kadın Mücadelesi! 

Paylaş:

Yorumlar (0)

Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!