Atak Logo

Atak Menü

İSRAİL’İN YEDİĞİ KÖTEK VE OLASI GELİŞMELER (Mehmet Güzel)

20 Haziran 2025, 19:08 | Yazar: Mehmet Güzel | Kategori: Ortadoğu
İSRAİL’İN YEDİĞİ KÖTEK VE OLASI GELİŞMELER (Mehmet Güzel)

 

 

İsrail’in İran’a saldırısının ilk 2-3 günü saldırgan güçler olan İsrail ve arkasındaki ABD ve AB ülkelerinin şımarıkça hava atmasıyla geçti. Bekledikleri şey; şok saldırılarla askeri ve psikolojik üstünlüğü ele geçirmek ve kısa sürede İran’a diz çöktürmek idi. Hızını alamazsa, yönetim değişikliğine yol açacak bir ayaklanma yaratmaya ve Suriye’deki gibi bir işbirlikçi yönetimi iş başına getirmeye çalışacaktı. Bu hedefleri halen geçerli. 

 

İlk iki üç günün şoku atlatıldıktan sonra İran, yaşadığı ağır kayıpları telafi ederek bu sefer kendisi İsrail ve arkasındaki emperyalist devletlere şok yaşatmaya başladı. Hem de bu şok kısa süreli bir şok değil, art arda gelen şok dalgası şeklinde oldu. İsrail hedefleri yerle bir edildi ve bu gidişat devam ediyor. İran, daha önceden belirlemiş olduğu askeri ve stratejik hedefleri birer birer yok etti.  

 

Yere göğe sığdıramadıkları beş katmanlı “Demir Kubbe” savunma sistemi çöplüğe layık hale getirildi. İran, saldırı taktiği ile istenen etkili füzelerin hedefleri vurmasını sağlayabildi. Hatta siber saldırı eşliğinde uyguladığı taktik sonucunda bir ara, hava savunma sistemi şaşırtılarak fırlatılan füze önleyici savunma füzelerinin geri dönerek fırlatıldıkları yere düşmeleri sağlandı.  

 

İran, teknolojik olarak da elinin armut toplamadığını gösterdi. 

 

İsrail’in haydut saldırısı karşısında İran, çetin ceviz olduğunu gösterdi. İsrail’in, sadece İsrail’den ibaret olmadığını hep yazdım, burada tekrar etmeliyim. İsrail, ABD ve bütün emperyalist ülkeler demektir. ABD Başkanı Trump bu saldırının projesini bütün ayrıntılarına kadar onayladığını açıkladı. Almanya Başbakanı Merz açıkça “İsrail bizim kirli işlerimizi yapıyor” diye itiraf etti. Dolayısıyla İsrail’in başarısı da yenilgisi de başta ABD olmak üzere bütün emperyalist devletlerindir. 

 

Sahaya öne sürdüğü İsrail’in arkasından Trump, pervasızca “İran kayıtsız olarak teslim olsun” çağrısında bulundu. Aldığı yanıt, ağır bir kötek oldu. Uşağı İsrail füzelerle delik deşik oldu. Askeri uzmanlar, İsrail’in hava savunma stoklarının tükenmekte olduğunu, mevcut olanların kaç gün yeteceğinin hesabını yaparak acilen takviye yapılması gerektiğini açıklamaya başladılar. Ve elbette ABD ve Almanya’dan hemen 14 uçak dolusu askeri takviye geldi. 

 

İsrail, yediği köteğin etkisiyle zırlamaya başladı; İran sivilleri, hastaneleri hedef alıyormuş! İsrail “sivil hedef” diye bir kavramdan haberdar olduğunu göstermiş oldu, ilginç! Gazze’de 55 bin kadın ve çocuğu öldüren, 128 bin sivili yaralayan, bütün hastaneleri, ambulansları hedef gözeterek bombalayan kendisi değilmiş gibi! Ama buna rağmen, bu söylem ve iddiaları yalan ve çarpıtmaya dayalı.  

 

 

ABD Doğrudan Müdahale Eder Mi? 

 

 

Canı yanmaya başlayan İsrail, ‘gönlünden ne koparsa Allah razı olsun’, edasındaki sokak dilencisi gibi ağa babalarına yalvarmaya ve “Batı’dan her türlü desteğe açığız” açıklamaları yapmaya başladı.  Neon ışıklı tabelalarda “bu işi bitir, Trump” diye cümlelerle çağrılar yapıyor. 

 

İsrail yetersiz kalınca ve İran’ın, öyle zannedildiği gibi kâğıttan kaplan olmadığı, çetin bir ceviz olduğu anlaşılınca ABD, başını ellerinin arasına alarak düşünmeye ve pazarlık masasına dönmenin yolunu aramaya başladı. Ama bunu yaparken, bunu sanki İran istiyormuş gibi yanlış bir algı ile yapmaya çalışıyor. İran ise bunu yalanlayarak saldırılar devam ettikçe müzakere yapmayacaklarını açıkladı. Kısacası ABD sıkıştı ve işinin kolay olmadığı açığa çıktı. 

 

ABD’nin doğrudan müdahalesi her ne kadar bir ihtimal ise de gerçekleşmesi öyle kolay olmayacaktır. Böyle bir durumda İran’ın başka bir savaş stratejisi devreye girecektir. ABD’nin bölgedeki üsleri, uçak gemileri hedef haline gelecek, Hürmüz boğazının kapatılması da gündeme gelecektir. Bunun yanı sıra Rusya ve Çin’in denkleme girmesi kaçınılmaz olacaktır. Ki bu iki ülke, çıkarları gereği İran’ın çöküşünü engellemekle mükelleftir. Tersi durumda kendileri hedefe girmiş olacaktır. Çin açıkça desteğini ifade etti ve bunun da pratik karşılığı olarak Tahran’a askeri lojistik destek sağlayan uçağının indiği haberleri yer aldı. Bunun yanı sıra elektronik destek sağlayan iki gemisini bölgeye gönderdi. Rusya ve Çin, yüksek sesle bu gidişat karşısında kendilerinin de denklem içerisinde olduklarını belli eden uyarı niteliğinde açıklamalar ve uyarılar yapmaya başladılar. Bu durum ve denklem ABD’nin müdahale ihtimalini tamamen ortadan kaldırmamakla beraber zora sokuyor. Bu işler Netanyahu ve Trump’un desteksiz sallamalarıyla olmuyor. O zorbalığın gelip çarpacağı bir duvar olduğu anlaşıldı. 

 

 

İran İç Dengesi Ve Netanyahu’dan “Devrim” Çağrısı

 

 

İçeride karışıklık yaratarak İran yönetimini devirmek ve Suriye’deki gibi uşak bir yönetim kurmak fikri de o kadar kolay değil. İran’ın güçlü direnişi olmasaydı ve Netanyahu’nun “İran en zayıf dönemini yaşıyor” iddiasıyla yaratmak istediği algı doğru olsaydı belki umduğunun gerçekleşmesi için kalkışma olabilirdi. Ama İran’ın mevcut güçlü direnişi, hatta saldırıya karşı meşru savunma saldırısı karşısında Netanyahu’nun “biz yolunuzu açıyoruz, özgürlüğünüzü kazanmak için ayaklanın” çağrısının karşılık bulması mümkün değil. 

 

Belucistan bölgesinde İran El Kaidesi niteliğinde “Ceyş El Sünne” ve “Ensar El Sünne” adında silahlı gruplar var ve bu gruplar, Suriye’de olduğu gibi uzun süreli yıpratma savaşı için vekil güçler olarak kullanılma potansiyeli bulunuyor.  

 

 

 

Diğer yandan Kürt hareketi kapsamında PJAK (Partiya Jiyana Azad a Kürdistanê- Kürdistan Özgür Yaşam Partisi) ve PAK (Kürdistan Özgürlük Partisi) gelişmelerden fırsat doğmasını bekleyen bir konumdadır. PAK, açıkça bu savaşta İsrail’i destekleyen ve sorumluluğu İran’a yıkan açıklamalar yaptı, hatta İsrail’le, İran yönetiminin yıkılması için ittifak kurma çağrısında bulundu. PJAK’ın da İsrail ve ABD ile iş birliği içinde olduğu dikkate alınırsa durumdan fırsat kolladığı görülüyor. PJAK, “üçüncü yol” adı altında ama aslında saldırgan güçlerden yana, ikinci yol olan tutum içerisinde bulunuyor. PJAK kulvarında hareket eden İran Komünist İşçi Partisi de güya “savaştan Devrim çıkartma” söylemi altında saldırgan güçlere hizmet edebilecek bir tavır içerisinde bulunuyor. 

İran Azerilerinin yönetim karşısında konumlandırılması ise mümkün değil, çünkü İran Azerileri Şii ve anti emperyalist olmaları nedeniyle yönetimi destekleyen konumdadır. 

İran’daki en eski ve köklü Komünist Partisi TUDEH ise bu emperyalist ve Siyonist saldırı karşısında İran yönetimine yönelik eleştirilerini korumakla birlikte yönetimi destekleme kararı almış durumdadır. TUDEHİsrail Komünist Partisi ile beraber ortak açıklama yaparak İsrail ve ABD saldırganlığı karşısında İran yönetimini destekleme kararlarını ilan ettiler.  

 

 

İran’daki sivil toplum örgütleri de ağırlıklı olarak mevcut yönetime karşı eleştirileri ve mücadelelerini aksatmaksızın İsrail ve ABD saldırganlığına karşı duruşlarını ifade etmiş durumdadır. 

 

İran’ın bu iç denklemi ve bu direniş gerçekliği içerisinde, İsrail ve ABD’nin beklediği iç ayaklanma ile yönetimin düşürülmesi beklentisi mümkün görünmüyor. En iyi ihtimalle, İran’ın direnme ve saldırılar karşısında çözülme koşulları oluşması halinde -ki öyle bir şey görünmüyor- İsrail ve ABD ile iş birliği halinde olan Kürt hareketleri, bulundukları alanda hakimiyetlerini ilan etme girişiminde bulunabilir. Ancak içte çok güçlü olan İran güçleri karşısında başarılı olma şansları yoktur. Belucistan bölgesindeki El Kaide tarzındaki örgütlenmelerin de Suriye’deki gibi bir başarı elde etme şansları görünmüyor. İran’ın, saldırılar karşısındaki güçlü duruşu durumunda İsrail – ABD ile iş birliği halindeki bu güçlerin aradıkları fırsatı bulma ihtimali zayıftır. 

 

Ülkede Emek, Kadın, Özgürlük temelinde anti emperyalist ve demokratik muhalefet örgütlenmeleri varsa da bunların mevcut yönetimi etkileme pozisyonundan çok uzak oldukları açıktır. 

 

Sonuç İtibariyle

 

Genel itibariyle değerlendirildiğinde Batı propaganda mekanizmasının yansıtmaya çalıştığı “güçlü ve hedefine mutlaka ulaşan İsrail ve Batı”, bunun karşısında “İran’ın kâğıttan kaplan olduğu” algısı ile İran’ın muhakkak yıkılacağı beklentisi boş bir beklentidir. Bu saldırı ve savaş İran’ı yıkamayacak gibi görünüyor. Hatta bunun tersine, yiyeceği bütün ağır darbelere ve yaşayacağı ağır kayıplara rağmen İran, İsrail’e tarihinin en ağır yenilgisini yaşatmakta olduğunu gösteriyor. Böylesi bir sonuç bütün bölge halklarının çıkarlarına hizmet edecek ve emperyalist tahakkümü geriletecektir. Suriye’nin düşürülmesiyle İsrail-ABD lehine bozulan denge nispeten telafi edilebilecektir. 

 

Bu değerlendirmeler iyi niyetli temenni olarak kalır da İran çökerse Ortadoğu, Siyonizm ve emperyalizm için dikensiz gül bahçesine, bölge halkları için ise cehennemin yeryüzündeki prototipine dönmesi demek olacaktır. 

Paylaş:

Yorumlar (0)

Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!