İRAN VE İSRAİL; NEREYE KADAR? (Mihrac Ural)

İsrail, İran topraklarında Hamas lideri İsmail Heniyye’yi katletti (31 Temmuz 2024); bu arada Hizbullah’ın önemli liderlerinden biri olan Fuat Şükür’ü de Beyrut’ta katletti (30 Temmuz 2024). Herkes İran’dan bu katliamın intikamının alınmasını bekledi. Israrla intikam beklentisinde olanlar içinde, İran’ın artık güçsüz olduğu, intikam algısının kaybolduğu, böylesi büyük oyunlarda İran’ın artık yok olduğu, sonucunana ulaşanlar oldu. İsrail, bu katliamlarla da yetinmedi; Hizbullah lideri Hasan Nasrullah’ı da katletti (27 Eylül 2024). Hasan Nasrullah’la birlikte Haras es Sevri (Devrim Koruması) Lübnan komutanı Abbas da katledildi. Bu katliam öncesi ve sonrasında onlarca Hizbullah lideri katledildi. İran sessizliğini korudu. Bu arada İran lideri Pezeşkiyan Birleşmiş Milletler’de konuşma yaptı. Bu konuşmasında dünya barışı için uğraştığını dile getirdi, İsrail’den intikam diye bir duygudan söz etmedi. Bu durumda İran’a karşı tepkiler arttı ve İran’ın Hizbullah’ı sattığı yönünde söylemler çoğaldı.
Durum ve hal böyle iken 1 Ekim 2024 saat 19:30 da İran, İsrail’i hipersonik füzelerle vurmaya başladı. Böylece İran hakkındaki olumsuz düşünceler de alt üst olmaya başladı. İran isteyince vurur, denmeye başladı. Evet, İran isteyince vurur da bu nasıl bir vurmaydı, bunun bilinmesi gerekir. İran bölgede savaşın olmasını istemiyor. Bunu defalarca belirti. İran’ın bu misilleme saldırısına cevap verilmemesi halinde İsrail’i tekrardan vurmayacağını da belirti. İran, büyük bir devlettir. Tarihiyle, işgal edilmemiş varlığıyla hesaplıdır. İran, İsrail’in ABD demek olduğunu da biliyor ve bu nedenle İsrail’e intikam saldırıları yapsa da bölge savaşına yol açacak bir misilleme eylemi içine sürüklenmek istememektedir.
Buna rağmen İran, intikam eylemini neden yapmadı sorusu açıkta kalmıştı. Onu da İran lideri Pezeşkiyan şu şekilde açıkladı: “Bizi aldattılar, ABD İsrail’e karşı intikam misillemesi yapmayın, yakında barış anlaşması yapılacak ve esir mübadelesi de geçekleşecektir” diyerek açıkça aldatıldığını belirti. Buradan İntikam eyleminin olmamasını anlamak mümkündür. İran’ın hipersonik füze vuruşları İsrail’in Demir Kubbesini yarmış ve füzeler hedeflerine ulaşmıştır. 200’ü aşkın füze askeri merkezlere ulaşmıştır. Füzeler hava alanlarını yıkmış, onlarca uçağın tahrip olmasını sağlamıştır. Ama İran, bu başarılı misillemeye rağmen, “İsrail cevap vermez ise bizim cevap hakkımız buraya kadardır, daha ötesine geçmeyiz” diyerek, bölge savaşına açık bir set çekmiştir. İran, bölgedeki varlığını korumak için, daha dengeli, daha dikkatli olmayı tercih etmiştir. Böylece İran, “Gerçek Vaat 1” ve “Gerçek Vaat 2” eylemlerini tamamladığını, İsrail karşılık vermezse karşı vuruş yapmayacağını ifade etmiştir.
İsrail bu misikkemeden çok etkilenmiştir. TV ekranlarında konuşurken Natanyahu’nun eli titriyordu, İran’ın bu ölçüde sert vuracağını tahmin etmemişti. İran, “İsrail bize karşılık verirse bu sefer bizim yapacağımız karşılık, İsrail’in tüm alt yapısına yönelik olacaktır, İsrail’in alt yapısını yıkarız” diye açılama yapan İran Genelkurmay Başkanı İran’ın ciddi tavrını ilan etmiş oluyordu. Bu tepkiye karşı ABD’nin de alacağı tavrı hesap ederek, ABD’nin İran’a karşı herhangi bir saldırıda rol alması halinde “ABD’yi de vuracağını” ilan ediyordu. İran bu yanıyla, sağlam adımlar atıyordu ama bölge savaşına girmek istemediğini ısrarla izah ediyordu; İran bölge savaşının nerelere kadar uzanacağını biliyor, bu durumda bölgede yıllardır egemen olma çabalarının kaybolup gideceği hesabını yapıyor.
İsrail, Gazze ve Lübnan üzerine yoğunlaşıyor. Bu alanlardaki direniş güçlerinin hava gücü olmaması nedeniyle İsrail istediği gibi cirit atmaktadır. Yemen ne yaparsa yapsın uzakta kalıyordu. Ama İran, uzak olmasına rağmen füzeleriyle Demir Kubbeyi yarabilmekte ve ölümü ve yıkımı İsrail’e dayatabilmektedir. İsrail, aradan geçen günlere rağmen henüz karşı saldırı yapmamıştır. Bu arada Natanyahu’nun İran halkına İngilizce yaptığı hitap, İran halkını kışkırtan bir hitaptı. Bu hitapta, İran halkına ve tarihine önem verdiğini, ancak bu yönetimin onu bataklığa sürüklediğini anlatıp durdu. Hitap, İsrail’in İran korkusuyla dolu olduğunu açığa vuruyordu. İsrail, bölgede herkesle çatışabilirdi ama İran denilince kırk kez düşünmek zorundadır. Bu ortamda İran’a cevap verip vermeyeceği hala soru olarak gündemde durmaktadır.
Bugün Cuma, İran’da Cuma hutbesi çok önem taşır. Ali Hamaney bu hutbesini Arapça yaptı. Genel değerlendirmesi: “Hiç kimse, hiçbir uluslararası hukuka göre Lübnan halkına ve Hizbullah’a itiraz etme hakkına sahip değildir. Kendilerini savundukları ve Filistin direnişine yardım ettikleri için kınayamazlar. Onların vazifesi buydu. Akıl da, İslami hukuk da bunu gerektirir. Uluslararası hukuk da bunu gerektirir. Filistinliler kendi topraklarını savunuyorlar. Onların savunması meşrudur ve onlara yardım da meşrudur.
Dolayısıyla Aksa Tufanı operasyonu kusursuz, gerçek ve doğru bir harekettir ve Filistinlilerin hakkıdır.
Lübnanlıların cansiperane Filistinlileri müdafaa etmesi meşrudur, yasaldır, makul ve mantıklıdır ve hiç kimse de onları neden onlara yardımcı oldunuz diye yargılama hakkına sahip değildir. Birkaç gün önce ordumuzun yapmış olduğu saldırı da bu şekildeydi”
Bu, genel değerlendirme yanı sıra konuşmasının önemli bir bölümü Hasan Nasrullah’la ilgiliydi. Hasan Nasrullah’ın nasıl bir yiğit devrimci olduğunu anlattı. Bölge için nasıl büyük bir kayıp olduğunu, bunun tüm İslam alemi için geçerli olduğunu dile getirdi. İsrail’in, Hasan Nasrullah’ı hayasızca katletmesinin intikamının alınacağını, İslam halkının bunun için vuruşacağını ifade etti.
İsrail ise hala “Bana düşman olanın, bu bölgede nerede olursa olsun yakasına yapışacağız ve katledeceğiz“ diyerek Gazze ve Lübnan’daki katliamlarını işaret etmekten çekinmemektedir. Çağrı cihazlarını ve telsizleri patlatmasına dayanarak bu tehditlerini herkese karşı yapmaktadır. Oysa bu yöntemler savaş ortamının yöntemleri değildir ve geçicidir. Düşmanı bir hamlede alt edebilirsin ancak aynı yöntemi bir kez daha gündeme getiremezsin. Üstelik bu yöntemle sonuna kadar gidilemez. Döner, düşmanınla yüz yüze kalırsın, işte o yüz yüze kalışta senin yapacağın şeyler çok aza düşmüş olur. İşte o an gelip çatmıştır. İsrail askeri birlikleri Lübnan’a karadan girme atılımı yapmıştır. O atılım 35 subay ve eratın imhasıyla sonuçlanmıştır; helikopterler ölülerini geri çekmek üzere akın üzerine akın düzenlemiştir. Karadan geçiş durmuştur. İsrail hala Lübnan karasına girememiştir. İlk kez Natanyahu, ölen askerlerinin ailelerine baş sağlığı dileğinde bulunmuştur. Böylece bu büyük kayıpları açıkça itiraf etmek zorunda kalmıştır.
İsrail demek ABD demektir. Kimin öncelikli olduğu bir yana, ABD İsrail’i korumakta, kollamakta ve tüm ihtiyaçlarını karşılamaktadır. ABD’nin İran’a yaptığı tehdit, onun füzelerine karşı duruşu, füzelerinin vuruluşu yanı sıra İngiltere’yle birlikte Yemenli Husilere füze saldırıları yaptığı görülmüştür. Bugün (4 Ekim 2024) 10 Füzeyle Yemene saldırı yapıldı. Yani Batılı emperyalistler, bölge savaşı başlamadan, çıkması muhtemel olan bölge savaşının birinci dereceden sorumlusu olduklarını herkese ilan ettiler.
Eski ABD Dışişleri Bakanı Dr. Condoleezza Rice, zamanında, 28 ülkenin haritası değişecektir, demişti. Bu tezleri Hanginton’un “Tarih ve Medeniyetler Savaşı” tezlerinin aynısıydı. Şimdi bu tezleri BM kürsüsünden Natanyahu seslendirmeye başladı; “Hayır ve Şer” ekseni diye tanımladığı haritaları gösteriyor. Bölgemizde şer olarak gördüğü Lübnan, Suriye, Irak ve İran yönetimlerinin değişmesi gerektiğini vurguluyor. Siyahla boyadığı bu ülkeler paramparça edilmelidir, diyor. Konuyu, Condoleezza Rice’ın 28 ülkenin haritaları değişecektir, demesine getiriyor. Aradan zaman geçmesine rağmen bu karanlık tezler yeniden ısıtılarak gündeme getiriliyor. İsrail, ABD desteği ve havadaki üstünlüğüyle bu tezleri ileri sürüyor. İsrail tüm Batının desteğini almış olmanın gücüyle bunları sarf ediyor. Ancak tarih bu tür örneklerle doludur. Tarih, bu tür temelsiz tezleri ileri sürenlerin nasıl da battığını gösteriyor. Batının bu üstünlüğünü, İsrail’e sunduğu destekle göstermesinin tıkanacağı yer mutlaka olacaktır. O zaman İsrail, gerçek boyutlarına, gerçek çaplarına dönecektir. Bu onun savaş tezleriyle nasıl da boğulacağına önemli bir gösterge olacaktır. O zaman İsrail bölgemizde kalacak mı, kalmayacak mı, diye sorgulanacaktır.
Davut Sapanı ve Demir Kubbe İran füzelerini engelleyemedi. Bu, işin başıdır. İsrail bu gerçekleri iyice biliyor ama karşısına aldığı Gazze ve Lübnan’ın hava gücü olmayınca bol keseden atıp tutuyor. Bölge savaşı gündeme gelince, hava üstünlüğü de sınanacaktır. O zaman İsrail aynı tondan konuşamayacaktır. O zaman gerçek çok farklı olacaktır, belki de “Gerçek Vaat 3” gündeme gelecek ya da bölgenin diğer direniş güçleri İsrail’in hava üstünlüğünü karada dize getirecektir. Kara savaşlarıyla belirlenecek olan güç gösterilerinde İsrail diye bir güç olmayacaktır. Tarihin o sahnesinde kimin güçlü kimin güçsüz olduğu anlaşılacaktır.
Yorumlar (0)
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!
