ERDOĞAN ABD’DE DİZ ÇÖKTÜ (Mihrac Ural)
Büyük gürültü koptu: Erdoğan, aradan geçen 6 yıllık süreçte Trump karşısında diz çöktü. Bu görüşmenin tek bir anlamı vardı: o da bir cumhurbaşkanının rezil edilmesi, küçümsenmesi; hatta daha ileri aşamada “kalpazan” olarak tanımlanması gündeme geldiğidir. Bu cumhurbaşkanının Trump’la görüşmek üzere yalvardığı, el sıkışmak için rica minnet ettiği anlaşıldı. Böylesi bir yaklaşım, Türk milletine ayıplar dolusu; incelikten, diplomasiye uzak yaklaşımların ortaya çıkmasına yol açtı.
ABD Dışişleri Bakanı Rubio, yalvaran devlet liderlerini şu sözlerle dile getirdi: “Sonuçta, bu işin parçası olmak için yalvaran liderler var. Arayıp ‘Başkanın elini beş dakika sıkmamıza izin verir misiniz?’ diyorlar.”
“Türkiye işlere dahil olmamız için bize adeta yalvarıyor.” “Türkiye’nin de aralarında bulunduğu diğer bütün ülkeler, bizden bu işlere dahil olmamızı adeta yalvararak istiyor. Bu insanlar istediklerini söyleyebilir; ancak günün sonunda bir şeyin halledilmesini istediklerinde Beyaz Saray’a geliyorlar.”
Erdoğan’ın 25 Eylül’de Trump ile görüşmek için Beyaz Saray’a geleceğini hatırlatan Rubio, “Hepsi Başkan Trump ile konuşmak istiyor ve hepsi Trump’ın sorunlarını çözmesini istiyor” dedi. “Bu işin parçası olmak için yalvaran liderler var.” Rubio, liderlerin toplantılarda var olmak için “kendilerine yalvardıklarını” anlatarak, “Arayıp ‘Başkanın elini beş dakika sıkmamıza izin verir misiniz?’ diyorlar. Şu anda Başkan Trump küresel sorunların çözülmesinde vazgeçilmez bir lider” dedi.
Bu açıklamalar Erdoğan’ı hedefe koymuştur. Erdoğan’ın nasıl bir dünya lideri olduğunu anlatan sözler değil, tam tersine onu küçük düşüren beyanlardır. Toplantı olmadan yapılan bu söylemler, toplantının hangi açılardan ele alınacağına dair de önemli göstergelerdir. Kapalı kapılar ardında toplanmadan önce Beyaz Saray’daki görüşmede Erdoğan öyle aşağılanadı ki hayatta bu ölçüde rezil bir konuma düşürülmemişti.
Erdoğan, Trump tarafından açıkça bir sahtekar olarak ilan edilmiştir. Trump, işler sıkışınca Erdoğan’ın nasıl hünerli olduğunu; “kimse seçimlerdeki sahtekarlığı Erdoğan’dan daha iyi bilmez” diyerek misafirinin sahtekârlıklarını, seçimlerde yaptığı kalpazanlıkları bildiğini ima etmiştir. Bir devlet başkanı olarak ABD’de misafir olan Erdoğan, bu açık tabirlere karşı sesini çıkarmamış; olayı yutarak geçiştirmiştir. Zaten oturum boyunca hiçbir konuda konuşmayan Erdoğan’ın ruh hali teslim olmuş bir kurbanı andırmıştır.
Beyaz Saray’da toplantı devam ederken Trump, övgüyle andığı ama her tür rezaletini bildiği Erdoğan’la nasıl iyi ilişki içinde olduğunu ünlü Rahip Brunson olayını zikrederek dile getirmiştir. Rahip Brunson olayı, zamanında Türkiye’yi meşgul eden bir olaydı. ABD’li rahip Andrew Craig Brunson, 2016’da Türkiye’de tutuklandı ve “FETÖ ve PKK adına suç işlemek” ile suçlanıyordu.


Bu süreçte Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamaları oldu. Özellikle şunu söylemişti: “Bu fakir görevde olduğu sürece o teröristi alamazsınız.” Erdoğan, Rahip Brunson konusunda ABD’ye karşı “yargı karar verecek” diyerek olaydan sıyrılmaya çalıştı. Ama Trump, bu oynak adamın anlayacağı dilden konuşmak gerektiğini anlayıp özel bir mektup yazdı:
“Sayın Cumhurbaşkanı:
Hadi iyi bir anlaşma yapalım! Binlerce insanın katledilmesinden sorumlu olmak istemezsiniz ve ben de Türkiye ekonomisini yok etmekten sorumlu olmak istemem — ve yaparım. Pastör Brunson konusunda size zaten küçük bir örnek gösterdim.
Bazı sorunlarınızı çözmek için çok çalıştım. Dünyayı hayal kırıklığına uğratmayın…
Eğer bunu doğru ve insancıl şekilde hallederseniz tarih size olumlu bakacaktır. İyi şeyler olmazsa tarih sizi sonsuza dek şeytan olarak görecektir. Sert biri olmayın. Bir aptal olmayın!
Sizi daha sonra arayacağım.”
Bunun üzerine korkan Erdoğan, mektubu alır almaz “Rahip Brunson’ı derhal serbest bıraktı”; 2018 Ekim’inde İzmir’de görülen davada serbest bırakıldı ve Brunson aynı gün ABD’ye döndü.
İşte bu aymaz insanın ülkesini rezil eden şahsın, toplantı öncesi basın görüşmelerindeki dikkat çekici davranışları, basına kapalı toplantıda konuşulan her şeyin aleyhte olacağını gösteriyor. Beyaz Saray toplantısında ele alınacak iki önemli konu daha vardı: birisi “Halk Bankası sorunu”, diğeri ise “Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılmasıyla” ilgiliydi.
Erdoğan ABD’de yargının bağımsızlığını bilmiyor gibidir. Türkiye’de hasır altı edilecek çok şeyin olduğunu kendi tecrübeleriyle biliyor. Bu açıdan Trump’a Halk Bankası davasıyla ilgilenmesini, açıkların kapatılması için yardımcı olmalarını vurguladı. Bu önerme, cumhurbaşkanlığıyla ilgili ne kadar ucuz bir söylem olduğunu gösteriyordu. Trump bu öneriyi dikkate almadı; konuşmalarına devam etti.
Trump, “Yunan Ortodoks Kilisesi buradaydı ve gerçekten yardım istiyorlar,” dedi. “Ben de bu konuyu gündeme getireceğimi söyledim.” Bunun üzerine Erdoğan, “Heybeliada okuluyla ilgili olarak üzerimize düşeni yapmaya hazırız; dönüşümde (Patrik) Bartholomeos ile bu konuyu görüşme fırsatım olacak” dedi.
Konuyu kısaca şöyle anlatıyorum: Mora İsyanı (Yunan İsyanı) 1821’de başladı. Osmanlı tahtında II. Mahmud vardı (1808–1839). İsyanın patlak vermesinden kısa süre sonra, Osmanlı Devleti’nin gözdağı vermek amacıyla aldığı kararla İstanbul’daki Rum Ortodoks Patriği V. Gregorios, Fener Patrikhanesi kapısında Paskalya günü (10 Nisan 1821) asılarak idam edildi. Ayrıca pek çok Fenerli Rum önde geleni (özellikle Filiki Eterya ile ilişkili olduğu düşünülenler) İstanbul’da idam edilmişti. Bu olay nedeniyle Patrikhane’nin kapısı “kin kapısı” olarak kapatıldı. Hâlâ o kapı için “Türklerden sorumlu olanın getirilip o kapıda idam edilmesine kadar kapalı tutulacağı” söylenmektedir. Heybeliada Ruhban Okulu’nun kapatılması ise 1971 yılında gerçekleşti. Türkiye’de Anayasa Mahkemesi’nin özel yüksekokulları kapatan kararı (özel üniversiteler Anayasa’ya aykırı bulundu) sonucunda Ruhban Okulu da “özel yüksekokul” statüsünde değerlendirildiği iddiasıyla faaliyetlerine son verildi.
Heybeliada Ruhban Okulu’nun yeniden açılışı ile ilgili olarak “meşruiyet” hakkını kazanacağım diye Trump’a yalvaran edalı konuşması hiç inandırıcı değildir. Trump açısından Ortodoks mezhebi okulunun yeniden açılmasının ne derece bir öncelik olduğu bilinmez. Ancak bizler olayın takipçisiyiz; diktatör Erdoğan’ın yalancı, üçkağıtçı bir oyunbaz olduğunu biliyoruz ve bu konuda da yalan söyleyeceğini tahmin ediyoruz.
Basına kapalı devam eden toplantıda yüz milyarlarca dolarlık işlerin olduğunu tahmin ediyoruz. Bunun da yalandan ibaret olduğunu bilmemiz gerekiyor. Ruslardan alınan petrol ve gazın durdurulması gerektiğini vurgulayan Trump, Türkiye’nin yapamayacağı işlere el atmakta olduğunu söyledi. Böylesi adımları atması halinde Türk ekonomisi her alanda iflas eder. Zaten böylesi bir adımı atacak beceride olmayan diktatör Erdoğan, ne Trump’ı razı edebilecek ne de Rusları zora sokacak adımlar atabilecektir. Bu ikiyüzlü politikasıyla işleri geçiştirmeye çalışacak; sonuçta politikası da ekonomisi gibi çökecektir. Türkiye’yi bekleyen en önemli sorun, “meşruiyeti” adı altında kazandığını sandığı her şeyin yıkımı olacaktır.
Görünen o ki Erdoğan sağlıklı biri değildir. Gazze konusunu Trump’la yüz yüze konuşmaktan kaçındı. Ancak kapalı kapılar ardında inşaat sektörüne verileceği planlanan Gazze olayı Erdoğan’ın gevşemesine yol açmayacaktır; bu konuda taviz verilmeyeceği tahmin edilmektedir. Rojava meselesi üzerinde durulduğunu tahmin ediyoruz. Bu konuda ne ölçüde konuşulursa konuşulsun, Rojava dik duracak ve tüm hasımlarına meydan okuyacaktır. Bizce Rojava; ayrılık ya da federasyon olarak kendi çabalarını koruyacak ve sonuç alacaktır. Alevilerin, Dürzilerin birlikte bekledikleri de bu olacaktır. Hiçbir güç Özerk Yönetim’in kararlı duruşunu zedeleyemeyecektir. Bu görüşmeler sürerken bizler Rojava’dan, yani Özerk Yönetim’den, ısrarla ayrılık ya da federasyon üzerinde durmaları gerektiğini vurguluyor ve yanlarında olduğumuzu beyan ediyoruz.
Basına kapalı olan konularda milyarlarca dolarlık tartışmaların olduğunu tahmin ediyoruz. Özellikle ABD Başkanı ile görüşmek için oğluyla pazarlık yapıldığı açıktır. Görüşmenin, Eylül 2025 içinde İstanbul Dolmabahçe Sarayı’nda gerçekleştiği bildirildi. Görüşmenin kamuoyuna duyurulmadığı, resmi programda yer almadığı basına yansıdı. Donald Trump Jr.’ın (ABD başkanı Donald Trump’ın oğlu) 225 uçağın alınacağı ve bunun için hem lobi faaliyetlerine katkı hem de ABD ekonomisine ve şirketlerine güç katacağı belirtildi. Bu kadar kapalı olan uçak alımı, fiyatlarda indirim veya kimi ödemelerin dağıtılacağı gibi hususları gündeme getirmektedir. Halkın haklı olarak bilmesi gereken konularda gizlilik, sahtekârlık için zemin hazırlıyor olabilir; Erdoğan’ın Trump’la görüşmesinin sağlanması ve Trump’ın Beyaz Saray oturumunda sıkça övdüğü Erdoğan’a “meşruiyet” kazandırması gündemdedir. Boeing şirketi hakkında yapılan ağır ithamlar vardır; ancak bu tür iddiaların doğruluğunun teyidi gereklidir. Bu diktatörlük oyununun amacı halka kapalı kalmak ve işleri gizlemektir. Bu üçkağıtçı çareler artık sona erecektir; yıkılacaktır ve bunun önüne hiçbir güç geçemeyecektir.
Trump, Beyaz Saray’daki kapanış konuşmaları tamamlanınca Erdoğan’ı uğurlamaya çıktı. Kısa bir uğurlamanın ardından, protokolde olmayan; normal diplomaside yeri olmayan şekilde Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar’la uzun sohbet etmesi ve geride kalanlarla tokalaşması dikkat çekiciydi. Basına kapalı olan anlaşmalarda aynı bakanlığın imzasının olduğuna şahit olduk. Buradan da anlaşılıyor ki çıkarlar her şeyin belirleyici noktası olmuştur. Bu yüzden mücadele bu güçlerin çıkarlarını hesaba katmalıdır. Bu hesap, tüm mücadele kararlarının ana hedefi olmalıdır. Kürtler bu açıdan hesaplarını doğru oluşturmalı ve kazanmak için Suriye’de bulunan Alevi ve Dürzilerle dayanışma içinde olmalıdır.
Yorumlar (0)
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!
