DEVLET SADECE ALDATIYOR (Mihrac Ural)
Başkan Öcalan, başlattığı barış adımında çok dürüst ve vefalı davrandı. O, bu barış adımının öyle kolay başarılmayacağını çok iyi biliyordu. Bu açıdan, Kürt halkı adına verilmesi mümkün olan her kolaylığı sundu; her türden talimatları da arkadaşlarına iletti. Böylece, bugün varılan haliyle üç büyük bölümde mütalaa edilecek çabalar sundu.
Bunların başında, 27 Şubat 2025 tarihli açıklaması, PKK’nin kendini feshetmesi 12. Kongre kararlarına ön ayak oldu. Tabii bu süreç öyle kolay bir süreç değildi. PKK’nin kendini feshetmesi, 50 yıldır bu mücadeleye PKK saflarında katılanlar için kolay olmadı. Ancak Başkan Öcalan, bu yolda atılacak adımların çok büyük olacağı ve çoğu insanın bunu kavramakta güçlük çekeceğini de biliyordu. Ancak her şeye rağmen, PKK 12. Kongresinde bu fesih kararını aldı (5-7 Mayıs 2025).

İkinci adım ise silahların bırakılmasıdır. Bu konuda da basın önünde yapılan gösteriyle silahlar yakılmaya başlandı. Görüldü ki, bu çabalar barış adımı için ne gerekiyorsa o yapılıyordu. Kolay değil, 50 yıldır silah taşımış omuzlardan silahları yakmak, kolay bir iş değildi. Başkan Öcalan bu konuda da kararlıydı. Geri planda kiminle nasıl anlaştıysa bunun önemi yoktu. Başkan, aldığı kararda ısrarlıydı ve açık vermek istemiyordu. Dürüstçe alınan kararları uyguluyordu; bu konuda ciddi hatalar ve ciddi açıklar çıkabilirdi. Kendini dağıtan bir örgütün elindeki silahları almak öyle kolay iş değildi. Bu konuda militanlar gerekli kararları uyguluyordu (11 Temmuz 2025).
Üçüncü adım ise çok daha ciddi sonuçlar üretebilecek bir karardı. O da, PKK’nin Türkiye topraklarında savaşçı bir müfrezesi kalmayacak şekilde geri çekilmesidir. Bu, artık önceki taleplerin son noktasını oluşturdu; gerillalar savaş alanının dışına çekiliyordu. Bununla da kalmayıp, depo olarak kullandıkları mağaraları da Türk Silahlı Kuvvetleri’ne teslim edeceklerdi. Bu üç aşamada devlet zerre kadar bir adım bile atmadı. Başkan Öcalan, buna rağmen anlaşmaya uygun biçimde davranıyordu. Hücresinde kendisiyle pazarlık yapanlara nefes aldırmadan kararlıca şartları yerine getiriyordu. Başkan, olayları derin algılarıyla çözümlüyor ve hayata geçiriyordu. Bu konuda örgütü olduğu kadar, tüm kadroları etki altına almış durumdaydı. Bu ölçüde bir egemenlik çok zordu ve zoru Başkan Öcalan adım adım hayata geçiriyordu. Bu üçüncü aşama da 27 Ekim 2025 tarihinde, Sabri Ok’un önderliğinde bir heyetle bu kararı, geri çekilen gerillalarla birlikte hayata geçiriyordu.

Üç aşama, tarihin hiçbir yerinde olmayacak tarzda eksiksiz, tartışmasız şekilde hayata geçirilmişti. Tutarlı olmak, bu tür zor koşulları yerine getirmek gerekir. Başkan Öcalan, bu ilkeli tutumunu barış görüşmelerinin başladığı zamandan beri hep en önde tutmuştu ve her seferinde devlet, Kürt halkını ve Başkanı oyalamalarla aldatıp durdu; bu kez de devlet, ihmalkarlığını ve aldatıcılığını tekrar edip duruyor. Bu kez üç büyük aşamayı eksiksizce yerine getiren Başkan Öcalan’a ilişkin verilen sözler aldatıcı olmaya devam ediyor.
Bahçeli’nin Başkan Öcalan’a hitap ederken “kurucu önder” diye seslenmesi ve buna karşı bir tek adım dahi atmamış olan devletin kısır döngüleriyle oyalayıp durması, bir aldatmaca olarak gündeme düşmektedir. Başkan Öcalan’ın, böylesi sözlere hiç gereksinimi yoktur; yürüyen sürecin derinleşmesinden başka da talebi yoktur. Devletin, süreci hızlandıracak, olumlu demokratik talepleri yerine getirecek eylemlere ihtiyacı vardır. Güzel sözden çok pratik adımlar gereklidir; devlet, sözlerle Kürtleri aldatamaz.
Diğer taraftan “komisyon” toplantı üzerine toplantı düzenlemektedir. Bu toplantılarda Kürtçe konuşmayı yasakladı; yaralı analar Türkçe bilmemekte, konuşacak dil ana dilleri olan Kürtçedir. Bu tutarsızlık, komisyonun nasıl bir amaçla kurgulandığını ve sonuçta neleri karara bağlayacağını da açık hale getirmektedir. Bu komisyon, bir heyet oluşturup Başkan Öcalan’ın yanına gidip gitmeme kararını dahi vermemiştir. Başkanı ciddiye almayan bu komisyonun çözeceği hiçbir şey olamaz. Devletin, burada da Kürtleri aldatmak için bahaneler yarattığı görülmektedir.

18 Ekim 2025 tarihinde “Öcalan’a özgürlük” yürüyüşü yapılmak istenmiştir. Bu yürüyüş, Başkan’ın 27 yıldır zindanda kapalı tutulmasına karşı “umut hakkı” talebine uygun bir taleptir. Ancak Diyarbakır valisi, polis teşkilatını harekete geçirerek yürüyüşü dağıttı. Haksızlık, insafsızlık, bu dağıtma kararıyla ortaya çıkmıştır. Komisyonda barış süreci yürütülürken, devletin aldatmacalarına sokakta gösterilen saldırganlıkla da cevap verilmektedir. İnsanlara, kimin doğruları söylediğine inanacak bir veri bırakmamaktadır. Sorulduğunda, “acele etmeyin” diye oyalamalar yapılmakta; ancak kimse ciddi şekilde inanacağı bir şey bulamamaktadır. Kürt halkı barış sürecine inanmamakta, ancak liderlerini de “boşa verilen sözler” diye yalnız bırakmak istememektedir.
Normal koşullarda Kürtler öylesine eziliyor ki, “barış nasıl gelip yerleşecek” diye arayış içindedir. Konuyla ilgili binlerce olaydan bir ikisini buraya aktarayım; bu aldatmacayı biz de görelim. Ağrı’da, yıllar önce şehit düşen birisinin ailesi taziyeleri kabul etmeye başlar, ama taziye başlarına bela olur. Taziye için izin yok; ölümü üzerinden yıllar geçmesine rağmen, taziye yapan aileye baskın düzenleyen jandarma, taziye evine de kilit vurarak taziyeye engel oldu. Ağrı – Doğubeyazıt’a bağlı Çalıka köyünde, 2018’de şehit olmuş olan Yazastarlı Cansuseferoğlu’nun (Rahşan Ararat) taziyesi 20 Ekim 2025’te yapılmaya çalışıldı. Ancak ertesi gün, aile gelen misafirlere yemek hazırlarken jandarma ekipleri taziye evini bastı. Taziye evinde herkesi dışarı kovduktan sonra eve kilit vurarak üstten emirle geldiklerini belirttiler ve taziyeye son verdiler. Barış görüşmelerinin devam ettiği bir ortamda bu davranışlar, sürecin gerçekten bir çözüm bulma işi değil, oyalama işi olduğu açığa çıkıyor. Halkın en hayati alanlarına bile böylesine zorbaca yönelen devlet, nerede barışı ikame edecektir, hiç belli değildir. Bu zorba tutum, halkın bir kez daha aldatıldığını göstermektedir.
Halkın barışı kabul etmesi için çaba sarf etmek gerekir. Eğer halkın en sıradan kesimleri bu barışa hazır değilse, bunun nedeni devletin kendisidir. Devlet, hakim olduğu dev araçlarla bu barışı ikame eder, yanlış davrananları uyarır, cezalandırır ve ortamı barışa elverişli hale getirir. Ancak Türk devleti barışa hazır değildir; bunu en sıradan halk ilişkilerinde görmek mümkündür. Geçenlerde Almanya doğumlu Kürt asıllı futbolcu Deniz Undav, Stuttgart takımında oynuyordu. Fenerbahçeli İsmail Yüksek maç sırasında, Kürt olduğu için Deniz Undav’a ağır küfürler ederek maçın gidişatını etkiledi. Deniz, işaretle susmasını istemesine rağmen, İsmail küfür ederek Kürtlüğüne hakaretler yaparak maçı oynanmaz hale getiriyordu. Maç, sportif mücadele olmaktan çıkıp ırkçı ve faşist söylemlere boğuldu.
Bu örnekler her gün, her saat Kürtlerin başına geliyor. Komisyon ise aynı ırkçılıkla boğulmuş durumda; “acele etmeyin” diye halkı aldatan söylemlerle kendini gösteriyor. Genç bir Kürt kızı Azmi Yıldız, halay çeken arkadaşlarıyla birlikte bir video çekimi yaptı diye sorguya çekildi ve tutuklanarak zindana atıldı (26 Ekim 2025). Aynı günlerde bir genç, şarkı söylediği için tutuklandı ve yargılama sonunda ağır ceza vererek zindana atıldı. Bunun gibi onlarca örnek, yapılanların barışla ilgisi olmadığını göstermektedir.

Devlet, istediğini alıyor; üstelik hiçbir sorun yaşamadan. Kürtler ise yüzbinlerce evladını zindanda tutsak olarak beklemektedir. Bunca genç, ağır fiziki zorlamalar altında çile çekiyor. Zindanlara kapatılmış olan önderleri ve militanları, bu haksız savaşın bitmesini bekliyorlar. Öcalan ile birlikte cezaevinde olan isimler: Hamili Yıldırım, Veysi Aktaş, Ergin Atabey, Mahmut Yamalak, Zeki Bayhan ve Ömer Hayri Konar gibi her biri 30 yılını doldurmuş olarak zindanda tutuluyorlar. Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ, Gülten Kışınak, Sebahat Tuncel, Leyla Güven, Nemziye Tosun, Osman Baydemir gibi onlarca yüzlerce insan haksız yere zindanda tutuluyor. Selahattin Demirtaş, 9 yılını doldurdu; ne mahkemesi ne de cezası bulunmadan bunca yıl zindanda çürütülüyor.
Kürtler özgürlük istiyor. Gerillalar Türkiye sahasından çekildiler. Başkan Öcalan, dürüstçe çözüm sürecine bağlı olduğunu gösterdi. Yapılması gereken ne ise onu yerine getirdi. Geriye devletin atacağı adımlar kaldı. Bu devlet zorba bir devlettir. Kandırma üzerine kurulu söylemleriyle aldatıcı bir devlettir. Yüzbinlerce Kürt evladının beklediği demokrasi ve özgürlük için devletin atacağı adımları gözlemektedir. Ancak ne en üstte ne de en altta barış umudu taşıyan hiçbir hareket yoktur. Bu kadar açık, bu kadar yalın, halkı aldatma işleriyle iştigal eden devlet, Kürt halkını yeniden aldatacak gibi duruyor.
Biz burada, tüm verileriyle demokrasi ve özgürlükler için uğraşan, bunun için elinden geleni yapan Kürt lider Başkan Öcalan ve diğer Kürt liderlerinin bunca emekten sonra hataya düşmemeleri gerektiğini bildiriyoruz. Bu devlete zerre kadar inancımız olmasa da, Kürt lideri Başkan Öcalan ve Kürt önderlerinin verdiği mücadeleye desteğimizi sunuyoruz. Onların verdiği kararlı mücadeleye saygımızı iletiyor, başarı kazanmak için tüm gücümüzle omuz omuza olduğumuzu ilan ediyoruz.
Yorumlar (0)
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!
