DARBEYE KARŞI TOPYEKÛN MÜCADELE (Mehmet Güzel)
İslami faşist diktatörlüğün başındaki Diktatör Müsveddesi Erdoğan, hukuksal çerçevede yolun sonuna geldiğini gördüğü için zıvanadan çıkmış durumda. Bu sabah İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ve Erdoğan’ın korkulu rüyası olarak Cumhurbaşkanı aday adayı olan Ekrem İmamoğlu 106 kişiyle birlikte gözaltına alındı. Dün akşam ise üniversite diploması iptal edilerek Cumhurbaşkanı adayı olmasının önüne engeller dikilmeye çalışılmıştı. Böylece Diktatör Müsveddesi, bir süreden beridir ifade etmekte olduğu “turpun büyüğünü” heybeden çıkartmış oldu!
Gelişmeler o kadar hızlı gelişiyor ki, bunlara yetişmek adeta mümkün olmuyor. Her an çok önemli bir olay ortaya çıkıp gündeme oturuyor. İslami diktatörlük her yönüyle yoğun bir saldırıya girmiş durumda.
Erdoğan Diktatörlüğü bütün siyasal meşruiyetini yitirmiştir. Kitle siyasal desteğini de yitirmiştir. Hukuka aykırı olarak üçüncü defa Cumhurbaşkanlığına gelmiş olduğu için yasal meşruiyeti zaten söz konusu değil. Bu durumda yasal, hukuksal, siyasal her türlü meşruiyeti ortadan kalkmış olan Erdoğan Diktatörlüğü siyasal zora dayanarak varlığını sürdürmeye devam ediyor. Bu siyasal zoru iki yönlü olarak sürdürüyor. Saldırıların bir yönü, ülkedeki siyasal muhalefetin en dinamik kesimi olan Kürt hareketine karşı yapılıyor. Bu harekete karşı saldırılar kesintisiz olarak devam ediyor. Öcalan’ın çağrısıyla yapılan, Kürt hareketini devletle bütünleştirme çalışması, bu anlamda Erdoğan Diktatörlüğüne sunulmuş bir can simidi olmuştur. Erdoğan, buradan da almış olduğu güçle sistem dahilindeki burjuva muhalefete karşı eşi görülmemiş bir saldırıya geçmiş durumdadır. Yapılanların Sıkıyönetim uygulamasından hiçbir farkı yoktur.
Diktatörlük kurumu ve ortakları halkı aptal yerine koyarak “yargı bağımsızdır” teranelerine devam ediyorlar. Sokaktaki vatandaşlar ise bu saçma sapan teranelere “ha***ktirin oradan” tepkisini göstererek aptal olmadıklarını ortaya koymuş oluyorlar.
Ülkemiz yeni bir sürece girmiş oldu. Devletin bütün kurumlarını eline geçirmiş olan Erdoğan Siyasal İslam Faşizmi, parlamenter, hukuksal, sözüm ona “demokratik” yollarla iktidarı devretmeye yanaşmayacağını zaten çok daha önceki seçimlerde ortaya koymuştu ve bunu her ortalama vatandaş dahi biliyor ve dile getiriyordu ama şimdi çok daha açık bir şekilde bu kararlılığını sergilemiş oldu. Hukuk, yasa, Anayasa, sistem hak getire. İktidar için geçerli olan tek şey, her ne yol ve yöntemle olursa olsun iktidardaki egemenliğinin devamıdır.

Ekrem İmamoğlu gözaltına alınırken sosyal medyadan mesaj yayımladı.
Bu durum çok açık bir şekilde ortaya çıkmışken yapılması gereken nedir?
Siyasal İslam Faşizmi gemi azıya aldığına göre muhalefetin de buna uygun tarzda mücadele etme zorunluluğu hasıl olmuştur. Devrimci muhalefet zaten sisteme karşı mücadele etme perspektifine sahiptir. Ancak devrimci muhalefetin sisteme karşı mücadelesi neredeyse yok hükmünde olacak kadar zayıftır. Bu noktada burjuva muhalefete bir sorumluluk ortaya çıkıyor. Burjuva muhalefet önemli bir yol ayrımındadır. AKP Diktatörlüğü burjuva muhalefeti siyasal arenanın dışına itmektedir. Yasal ve parlamenter yollarla iktidara gelme ihtimali çok yükselen CHP ve diğer muhalefet güçlerinin yolları “yargı”, “algı” gibi siyasal zor yöntemleriyle kesilmeye çalışılıyor. Bir bakıma bu uygulamalarıyla radikalleşmiş olan Diktatörlük, burjuva muhalefeti de radikal alana doğru itiyor. Burjuva muhalefet de bu radikal diktatörlüğe karşı radikalleşmek zorundadır. 81 ilde elinden geldiği kadar bütün muhalefet kitlelerini sokaklara, alanlara dökmek zorundadır. Bunun bütün meşruiyeti ve haklılığı mevcuttur. Çoktan beridir ifade ediyorum; ülkenin siyasal koşullarının içinde bulunduğu durumda burjuva muhalefeti bile “devrimci” olmak zorundadır. Faşist Cumhuriyet’in bile tüm temel ilkeleri tasfiye edilmiş durumdadır. Yerine, ondan da daha geri İslami Faşist bir yarı şeriatçı sistem ikame edilmektedir. Bu koşullarda burjuva muhalefeti, “vicdanlı yargı”, “ahlaklı politikacı”, “tertemiz polisler” gibi boş hayallerden sıyrılmak ve kendine gelmek zorundadır. Kitleleri sokaklara dökmeden ve gerekirse trajik saldırıları da göze alıp göğüs göğüse mücadele etmeyi göze almadan mevcut diktatörlüğe karşı etkili bir duruş sergilemek mümkün değildir. Burjuva muhalefetin bunu göze alıp almayacağı çok tartışmalıdır. Ancak bunu göze alamazsa kendisinin siyasal katline razı olmak zorunda kalacağı açıktır.
Bu siyasal gelişmeler Kürt hareketini de bir kez daha düşünmek zorunda bırakacaktır. AKP Diktatörlüğünün bu sınırsız ve pervasız saldırıları eşliğinde devletle bütünleşme çabaları devam ederse Kürt hareketinin gerek Kürt halkı gerekse de genel olarak bütün Türkiye halkları nezdinde siyasal desteğini yok edecektir. Bugüne kadar mazlum olarak gelmiş olan bir hareketin, zulmün doruğa çıktığı bir dönemde zalimden yana safını değiştirmesi, onun siyasal intiharı anlamına gelir.
Devrimciler açısından bu dönemde sorumluluğumuz; zalime karşı mazlum olan kim varsa yan yana gelerek mücadeleyi geliştirmektir. Devrimciler olarak biz sistemin zulmüne maruz kalırken elbette burjuva muhalefeti yanımızda değildi, hatta onlar da zalimin safında, sistemin tarafında idiler. Ama buna rağmen şimdi burjuva muhalefeti, Kürt hareketi ve devrimci muhalefet bir bütün olarak yeni bir Gezi ruhu ve bir halk isyanıyla bu zulme karşı durmak ve bu diktatörlüğü alaşağı etmek zorunludur. Bu olmazsa herkes siyasal giyotine başını uzatmış olacaktır.
Yorumlar (0)
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!
