CHP’YE “YARGI” DARBESİ (Mihrac Ural)

Yargı tatili biter bitmez, 2 Eylül’de önceden hazırlıkları yapılmış bir darbeyle İstanbul İl yönetimini lağveden karar açıklandı. Bu girişim diktatör Erdoğan’ın CHP’ye karşı yürüttüğü savaşın önemli bir boyutunu teşkil etmiş oldu. Uzun süreden beri CHP hedef tahtası haline getirilmiştir. Diktatör Erdoğan CHP’yi alt etmek için elinden gelen her türlü ahlaksızlığı deneyip durmaktadır. CHP’nin 16 belediye başkanlığını kuyum atayarak tasfiye eden, onlarca belediye görevlisini de “yargı yoluyla” tutuklayan “yargı” kararları, tartışma götürmez bir şekilde açık ve net olarak hakim olan diktatörlüğün eseridir. Türkiye’de savaş, siyaset boyutunda CHP ile Erdoğan arasında sürmektedir. Ama Erdoğan, “yargı”, polis, istihbarat, basın, vb. devletin bütün imkanlarıyla silahlanmış olarak ve bütün bunlardan yoksun bırakılmış olan CHP’ye karşı savaşmaktadır.
Türkiye’de esas olarak Kürt hareketi ile AKP+MHP (Cumhur İttifakı) arasında hüküm süren siyasi kavga, diktatör Erdoğan’ın özel çabalarıyla CHP ile kavgaya dönüştürülmek istenmektedir. CHP Türkiye’de birinci partidir, bu birinciliğin hakkını vermek üzere mücadele eden Özgür Özel önderliğinde yürütülen mücadele Erdoğan’a karşı önemli bir avantaj sağlamaktadır. Bunun farkında olan diktatör Erdoğan, kendisine alternatif yaratacak her türden adımı yok etmek üzere, ekibiyle birlikte, gece gündüz demeden saldırılarını organize etmektedir.
CHP, siyasal tarihinin önemli bir dönüm noktasını yaşamaktadır. Delegelerin ezici çoğunluğu ile seçilen yeni yönetim ile birlikte, siyasi koşulların da elvermesi sonucunda tarihinin önemli zirve noktasını bulan oy oranına ulaşarak Türkiye’nin birinci partisi olmayı başarmıştır. Bu başarıyla birlikte, yükselişini kesmeye çalışan Erdoğan diktatörlüğünün saldırılarına karşı alanlarda geliştirdiği kitlesel eylemlerle militan tarzda karşılık vererek direnmektedir. Zindana atılan Ekrem İmamoğlu %52 oranındaki oy potansiyelini %60’a yükseltmiştir. “Yargı” darbesiyle görevden alınan İstanbul il Başkanı ve yönetimini yeniden seçmek üzere delegelerin noterlere koşarak Özgür Çelik’i yeniden seçeceklerini belirtmesi anlamlıdır. Bu durum diktatör Erdoğan’ın işinin kolay olmadığını göstermektedir. Bu açıdan bakınca diktatörlük rejimi her yola baş vurarak bu engeli aşmaya çalışacaktır. Nitekim kimi çevreler “daha neler olacağını göreceğiz” diyerek CHP’nin daha büyük operasyonlara maruz kalacağına işaret ediyor. Yürürlükte olan davalar ve “yargı sopası” bu tehlikenin yoğun olarak gündemde olduğunu gösteriyor.
Diktatör Erdoğan, elindeki bütün devlet olanaklarıyla CHP içinde işbirlikçiler yaratmak dahil olmak üzere, yargı kurumlarında tehdit, şantaj, siyasi ikbal vaadi, vb. her türlü ahlaksız yöntemi devreye sokarak parti içinde bölünme, parçalanma veya bir kaynama yaratmaya çalışıyor. CHP’nin, tüm gücüyle bu oyunlara karşı tavır göstererek önlem alması gerekiyor. Ülke çapında sert bir direniş örgütlenmelidir. Bu direniş ülkedeki tüm demokrasi güçleriyle birleşik olarak yürütülmelidir. MHP ile el birliğine gitmek yerine Cumhur ittifakına karşı her alanda bir direnişi ve protestoyu organize etmek gerekiyor. İstanbul il merkezine yönelik alınan karar karşısında tüm ülkede sert bir duruş sergilenmelidir. Burası İstanbul, ülkedeki tüm işlerin dönüp dolaştığı yerdir. Buranın önemi diktatörlük rejiminin aldığı “yönetimi ilga” kararıyla da açıkça bellidir. Bu nedenle alınacak kararlar dik duruşu, onurlu davranışı göstermesi gerekmektedir. CHP bu direnişi sergileyemezse, siyasi sahneden silinecek ve yok olacaktır.
Evet, diktatör Erdoğan CHP’yi yok etmek istiyor. Bütün devlet imkanlarıyla bunu yapmak istiyor. Üzerinden 2 yıl geçmiş olmasına rağmen, 38. Kurultay’ı lağvetmek ve böylece CHP tarihinin en verimli yönetimini tasfiye etmek istiyor. Zira 38. Kurultay’ın ortaya çıkarttığı yönetim başarılı bir yönetimdir ve CHP tarihinin en önemli gelişmelerini, başarılarını ve birinci parti olmasını sağlayan yönetimdir. Diktatör Erdoğan karşısında böylesine başarılı bir yönetimin kalmasını istemiyor. Kendisi ve çevresi ve devlette ele geçirdiği tüm kurumlar CHP yönetimini tasfiye etmek için hareketlendirildi. Ancak bu hareketlilik diktatörlük rejiminin handikaplarını taşımaktadır. Bu handikaplar biriktikçe diktatörlük rejiminin yıkılmasını sağlayacaktır. Tarihte hep öyle olmuştur, diktatörlük rejimleri zaman geçtikçe saldırganlaşır ve bunu zamanla artırarak devam ederler. Öyle bir an gelir ki, bu saldırganlığın hataları birikir ve kendi boynunu vurur, bundan kaçması mümkün olmayacaktır.
Diktatör Erdoğan, öylesine kirli oyunlar oynamaktadır ki çöküşü her yanıyla belli olmuştur. Suriye politikası baştan aşağıya her yanıyla yanlışlarla dolu bir politikadır. Kürt düşmanlığı, Alevilerin, Dürzilerin ve Hristiyanların katledilmesi, halkların iradelerini yansıtmalarına gösterdiği tepkiler, SDG’yi “terörist” olarak görmesi, bunlarla Suriye politikasına doğrudan müdahil olması hatalarıyla batışını göstermektedir. Dış politikaları çöken ve ardından sorunlar bırakan yaklaşımları, diktatörlük rejiminin son evresini yaşatmaktadır. Bu politikalar aynı zamanda iç siyasete yansımakta ve ağır sonuçlar üretmektedir. Kürt politikası, ekonominin batışı, CHP ile giriştiği amansız mücadele diktatörlük rejiminin nasılda ağır ağır battığını göstermektedir. Kürt politikasında artık hiçbir çaba gösterilmemektedir. Başkan Öcalan’ın gösterdiği genişlik, özveri gerektiren tutumlarına karşılık hiçbir iyi niyet göstermedi. Ekonominin battığı, enflasyon oranlarının akıl almaz yükseldiği, işsizliğin zirve yaptığı bu koşullarda ülkenin yaşanmaz hale sokulduğu görülmektedir. 1950’li yıllara gerisin geriye gittiğimizi gösteren yaklaşımlar yaşanmakta ve saray diktatörlüğünün batışını göstermektedir.
CHP’ye yapılan bu yargı darbesinin hukuksal değil siyasi bir karar olduğu tartışma kabul etmez bir gerçektir. Ama buna rağmen CHP, gerekli hukuksal itirazları yapmış, ancak haklı olarak bununla yetinmemektedir. Hukuksal yollar yanı sıra meydanlara inmek, kitlelerle diktatörlüğün boğazını sıkmak gerekir. CHP, bu direniş etkinliklerini yükselterek doğru tutumu sergiliyor. Direnmek gerçek anlamıyla saray diktatörlüğünün nefes alma kanallarını kapatmaktır. Diktatör Erdoğan’ın bu kirli oyunları bitip tükenmez, on yılardır aynı yöntemlerle iktidarda tutundu. Diktatörlüğün gemi azıya aldığı bu koşullarda yumuşak davranmak hiçbir siyasal çözüm için geçerli değildir. Radikal, sert, kitlesel ve kararlı direnişlerle bu diktatörlüğe karşı cepheden savaşmak kaçınılmazdır.
Gürsel Tekin’in ve eski il yöneticilerinin mahkeme kararıyla il yönetimine getirilmesi, diktatör Erdoğan’ın CHP’yi birbirine düşürme çabasından başka bir şey değildir. Erdoğan’ın bu oyununa alet olan her kim olursa olsun dışlanması ve sert yaptırımlara maruz tutulması son derece isabetlidir. Savaşın sert kurallarla yürütüldüğü bir aşamada olunduğu açıktır. Sert saldırılara karşı aynı sertlikte direniş sergilenmesi kaçınılmazdır.
Bu satırlar yazılırken CHP Zeytinburnu mitingini yapıyordu. Bu mitingde direnileceği, teslim olunmayacağı, Ankara’da kalınmayacağı ilan ediliyordu. Geçekten de büyük kitlesel bir miting organize edildi. Burada tutulan kitle ruhu ülke bütününe yansıtılmalıdır. Direniş kitle ruhuna işlemelidir. Diktatörlük öylece bozguna düşürülebilir. Bizler, CHP’nin uğradığı operasyonlara karşı durduğumuzu ilan ediyoruz. CHP’nin diktatörlüğe karşı mücadelesine ortak olduğumuzu, diktatörlük rejimine karşı yıllardır sürdürdüğümüz mücadeleye CHP’nin de katılımıyla ülkemizi demokrasiye kavuşturabileceğimize inanıyoruz. Bütün demokratik ve devrimci güçler, diktatörlüğe karşı bu mücadeleye az ya da çok olduğuna bakmadan, kendi renkleri ve özgünlükleriyle kararlı ve ilkeli şekilde katılmaya yönelmelidir. Diktatörlüğe karşı zaferin yolu da buradan geçer.
Yorumlar (0)
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!
