CHP’NİN BAŞINA GELENLER (Mihrac Ural)
CHP kurultayı iktidarın yargı sopasıyla geçersiz kılınmaya çalışılıyor. Mahkeme kararıyla bugünkü yönetim dağıtılarak kurultay öncesi yönetim getirilmeye ya da kayyum atanmaya çalışılıyor. Bu zorba sürecin, Erdoğan’ın talimatıyla sürdürüldüğü açıktır. Kılıçdaroğlu artık Erdoğan’ın sıradan bir oyuncağı olarak oynatılmaya başlandı. Kılıçdaroğlu, kendi açısından “CHP’nin başında olmamdan dolayı neden korkuyorsunuz” diyerek konumunu meşrulaştırmaya çalışıyor, ama durum hiç de öyle değil. CHP liderliği bu zorbalığa karşı, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne kayyum atanacakken aldığı direnmeci tutumu göstererek kayyum atamasını engellemek gibi bir sonuç beklemektedir. Kaldı ki kayyumun bu durumlarda hiçbir anlamı yoktur; mahkeme böylesi bir yetkiye sahip değildir. Kurultayı sonuçlarıyla birlikte iptal eder, yerine eski yönetimi getirir. Yani Kılıçdaroğlu kayyum öcüsüyle kimseyi aldatamaz, böylesi bir korku yoktur, mahkeme Kurultay’ı sonuçlarıyla birlikte kaldırsa, Kılıçdaroğlu yönetime gelir o zaman da CHP tüm gücünü kaybeder. Toplum içinde saygınlığını da yitirir. CHP’deki tartışmanın ana ekseni de budur. Bugünkü yönetim, bu duruma düşmemek, mahkemelerin oynadığı bu kirli oyuna, Erdoğan’ın yönettiği bu ahlaksızlığa karşı durmak istiyor. Doğrusu da budur, tüm oyunların bozulmasını isteyenler, CHP’yi iktidara taşıma iradesini gösterenlerdir.
CHP’nin son dönemde gösterdiği politika onu birinci parti konuma yükseltmiştir. Yapılan son kamuoyu araştırmalarında sürekli birinci parti olarak görünmektedir. Türkiye büyük bir bataklık içinde kıvranırken CHP birinci parti olmuştur. Enflasyon kudurdukça, emekli aylıkları sefalet düzeyinde düşük kaldıkça ve buna benzer birçok konuda toplumun tüm kesimleri ezildikçe ve özellikle Kürt sorunu, insanların vicdanıyla oyun oynarcasına rezil hallere düşürüldükçe CHP bu kesimlerle ilgili duyarlı politikalar göstermektedir.

Kılıçdaroğlu döneminde Kürt meselesi cesaretle ele alınmıyordu. Altılı masada, kurulan siyasi dengeler gereği Kürt konusu hep atlanıp duruldu. Oysa DEM Parti seçimlerde duyarlı biçimde ve etkin olarak CHP’nin kazanması için çabaladı. En azından AKP’nin kaybettirilmesi politikasını başarılı bir şekilde yürüttü. Kent uzlaşısı kapsamında Türkiye çapında geliştirilen politik taktiklerle Kürtler, gereksiz yere gidecek oylarını CHP’ye aktardılar. CHP ve DEM Partinin yerel seçimlerde uyguladığı bu politik taktik geçmişte de uygulanmalı ve Kürt sorununda daha cesur bir tutum takınılmalıydı. Oysa Kürt sorunu, geçmişte AKP’nin kullanım alanına terkedilmiş durumdaydı. CHP, Özgür Özel ve genç ekibiyle, Türkiye’nin sorunlarını öncelikle ele alan, özelde Kürtleri ciddiye alan ve onlara ilişkin gerekli politikaları üreten bir yol izledi. Aktif ve duyarlı olan bu politikalar, haklı biçimde oy oranlarına yansımaya başladı. Zaman ilerledikçe çözümsüz kalan tüm sorunlar CHP’ye oy olacak bir biçimde yansımaya başladı. Erdoğan bu sürecin kendi aleyhine böylece işleyişinden endişelidir. Üstelik girilecek tüm seçimlerde hezimetle yüz yüze kalacağı açıktır. İşin böylece sürmesi, diktatör Erdoğan eliyle CHP’ye yöneltilen her türden zorba yargı saldırısı şeklindeki uygulamanın nedenidir. Savaş böylece başladı ve sürüyor. İstanbul belediyeleri ve şimdi de İzmir belediyeleri ve CHP’nin yönetici kesimleri her türden kanun dışı, ahlaksız yaptırımlarla yüz yüze kalıyor. Erdoğan bu savaşa sonuna kadar devam edecektir, yaşama şansı da bu kanunsuzluklardan gelecek sonuçlara bağlı olacaktır.

Erdoğan’ın saldırıları Türkiye çapında tüm CHP belediyelerine ve CHP yöneticilerine karşı saldırıları kapsamaktadır. İzmir’den sonra Ankara, daha sonra Adana ve benzeri alanlarda saldırılar gelecektir. Bu satırlar yazıldığında CHP’nin Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Arap asıllı Zeydan Karalar, Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Muhittin Böcek hakkında soruşturma yapıldığı, gözaltına alındığı açıklanmıştır. Ayrıca CHP’li Adıyaman Belediye Başkanı Kürt asıllı Abdurrahman Tutdere hakkında da soruşturma yapıldığı, gözaltına alındığı basına açıklanmıştır. Bu gözaltı bir tek kişiye ait değildir, her bir dava dosyasında onlarca kişi de belediye başkanlığıyla birlikte gözaltına alınmaktadır. Amaç CHP’nin kuşatılması ve sonunda imkanlar el verdiğinde tasfiyesine kadar ilerleyecektir. CHP bu gerçeği yakından biliyor. Özgür Özel’in tasfiyesi, yerine sıradan bir muhalifin getirilmesi Erdoğan için çok önemlidir. Özgür Özel’in yürüttüğü mücadele bugün için CHP’ye hayat verecek mücadeledir, bu açıdan sosyal demokrasi adına desteklerimizi sunmaktan geri kalmayacağız. Zamanı geçmiş olan, yeni bir politika üretemeyen, CHP’nin oylarını düşürmekten başka hiçbir sonuç yaratmayacak olan Kılıçdaroğlu, CHP’nin husumeti anlamına gelecektir. Erdoğan’ın bu kirli oyunu oynarken Kılıçdaroğlu’nu tercih etmesi boşuna değildir.

“Yargılanmak sorun değildir, sorun doğru yargının olup olmadığındadır” diyen CHP, “ülkede doğru bir adalet kalmamıştır, onun yerine siyasi taraflar olarak iş yapan sahtekâr savcılar ve hakimler bulunmaktadır, bu durumda yargının alacağı sonuçlar da kabul edilmeyecektir, adalet yoksa, ekmek de yoktur” diyerek ve adaletin ayaklar altına alındığını belirterek Ekrem İmamoğlu’nun tutukluluğunun 100’ncü günde etkin bir protesto eylemi düzenlemiştir. Erdoğan ve şürekası, kanunsuz ve sahte belgelerle İmamoğlu’nun diplomasını geçersiz saymak gibi utanç verici çabalar içinde batmaktadır. CHP, “İnsani bir düzen kurma amacıyla, dürüstlükle adalet arıyoruz” diyerek toplum vicdanında önemli bir yer oluşturmaktadır. Ekrem İmamoğlu’nun tutukluluğunun 100’cü gününde, Özgül Özel, haykırarak Kürtleri savunduğunu, haklı direnişlerine destek olduğunu, görevinden alınan belediye başkanlarının bir an önce görevlerine iade edilmesi gerektiğini ve onların arkasında durduğunu açıkça ilan etmiştir. Bu açıklamayla CHP Kürtlerin ülke tarihinde kapsadığı role de önemli bir gönderme yapmıştır. Buradan da anlıyoruz ki CHP’ye kurulan tuzaklar ülkemize kurulmuş tuzaklardır. Bunun karşısında durmak gereklidir. Erdoğan rakipsiz bir muhalefet arayışı içindedir. Bunun için CHP’yi yıpratmak, “sorunları vardır bunun için kavga ediyorlar” diyerek küçük düşürmek istemektedir. CHP bu konuda hazırlıklıdır, doğru tutum alarak Erdoğan’ın sinsi planlarına karşı kendisiyle birlikte tüm muhalefet güçlerini dayanışmaya çağırmaktadır. “Tüm muhalefet liderlerine çağrımızdır, birleşerek Erdoğan’ın çirkin planlarını bozacağız” diye seslenmektedir.
CHP ağır bir süreçten geçiyor. Önemli liderleri tutuklu, dostları da en az kendisi kadar kayyuma maruz oldular. DEM Parti’nin yüzlerce kadrosu ve onlarca belediye başkanı tutukludur. Türkiye’de Erdoğan diktatörlüğünün haydutça zulmüne maruz kalan tüm siyasi yapıların birlik ve dayanışma içinde olmaları zorunludur. Mahkeme CHP Kongre duruşmasını Eylül ayına erteledi. Bu da ayrı bir ahlaksızlıktır; uzatma, karmaşayı artırmak ve parçalanmayı hızlandırmak içindir. Ancak CHP ülkenin kurucu partisi olarak bu tür oyunlara düşmeyecek deneyim ve olgunluğa sahiptir. DEM Parti ile gerçekçi dayanışmayı yükseltebilirse, diğer muhalif partilerle de dayanışmayı sağlayabilirse sahtekâr mahkemelerin “uzatma” kararlarını da boşuna çıkartacaktır. Bizler bu ülkenin demokrat ve devrimci güçleri olarak CHP’den beklentimiz bu haksız ve zırva kararlara ve tüm muhalif kesimlere yönelen zulüm uygulamalarına karşı yıkılmadan dik durmasıdır. Ülkemizde, Erdoğan’ın diktatörlük rejiminin yıkılması tüm siyasi güçler için bir kazanım olacaktır. Bu görevde CHP’nin önemi çok büyüktür, yıkılmamalıdır ve üzerine çullanan haksız oyunları bozmalıdır.
Yorumlar (0)
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!
