8 Mart’a Giderken, 8 Mart’tan Newroz’a: Kadınların Özgürlük Yürüyüşü (Şükriye Ercan)
Dünya tarihine baktığımızda, kadınların mücadelesi yalnızca hak taleplerinden ibaret değil, aynı zamanda yeni bir yaşamı, yeni bir toplumu kurma arayışıdır. Kadınlar, tarihin her döneminde ezilmenin ve sömürünün karşısında direnişi büyütmüş, devrimlerin en ön saflarında olmuş, toplumsal dönüşümlerin taşıyıcı gücü haline gelmiştir. 8 Mart, bu büyük yürüyüşün simgelerinden biri olarak tarih sahnesinde yerini almıştır.
Ancak 8 Mart’ı anlamak, onu yalnızca bir gün olarak görmekten çok daha fazlasını gerektirir. 8 Mart’a giderken, dünya kadın mücadelesinin köklerini, Türkiye’deki ve Ortadoğu’daki kadın hareketlerinin yükselişini, feminist mücadeleden Kürt kadın hareketine kadar kadınların nasıl özgürlük için savaştığını görmek zorundayız. 8 Mart, nasıl ki işçi kadınların direnişiyle doğmuşsa, bugün de kadınların emeği, bedeni, kimliği ve doğa üzerindeki tahakküme karşı büyüyen bir isyanın adı olmaya devam etmektedir.
Tarihten Bugüne: 8 Mart’ın Kökenleri ve Kadın Direnişi
1857 yılında New York’ta, dokuma işçisi kadınların daha iyi çalışma koşulları için başlattığı grev, 8 Mart’ın tarihsel başlangıcı olarak kabul edilir. Ancak kadın mücadelesi, yalnızca fabrikalarda değil, toplumun her alanında devam etti. 1910’da Clara Zetkin öncülüğünde ilan edilen 8 Mart, kadınların toplumsal ve sınıfsal mücadeledeki yerini daha görünür hale getirdi.
Dünyanın dört bir yanında kadınlar, sadece eşit haklar için değil, savaşlara, sömürgeciliğe, faşizme ve kapitalist patriyarkaya karşı mücadele ettiler. İspanya İç Savaşı’nda Cumhuriyetçi cephede yer alan kadın milislerden, Latin Amerika’daki Annelerin ve Büyükannelerin Plaza de Mayo hareketine; Filistinli kadın direnişçilerden, Afgan kadınlarının Taliban’a karşı süren mücadelesine kadar kadınlar, sadece kendi haklarını değil, halklarının özgürlüğünü de savundu.
Türkiye’de Kadın Hareketi: Emeğin, Bedenin ve Kimliğin Mücadelesi
Türkiye’de kadın hareketi, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e, 1968’den 1980 darbesine, 90’lardan bugüne kadar birçok evre geçirdi. Osmanlı’da kadınlar eğitim hakkı ve çalışma hakkı için mücadele ederken, Cumhuriyet döneminde ise kazanılmış haklarını genişletmeye çalıştı. Cumhuriyet’le birlikte kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanınması önemli bir kazanım olsa da, kadınlar toplumsal ve siyasal hayatta hak ettikleri yere gelememiştir. Ancak bu haklar kadınlar için sadece bir lütuf değil, örgütlenmek ve daha fazlasını talep etmek için bir fırsat olmuştur.
70’li yılların yükselen sosyalist hareketinde kadınlar erkek egemenliğine karşı seslerini yükseltirken, 80’lerdeki askeri darbenin baskıcı ortamında feminist hareket kendine yeni bir yol açtı. 90’lı yıllarda ise kadınlar, hem devlet şiddetine hem de eril tahakküme karşı mücadelelerini büyüttüler. Mor Çatı’nın kurulması, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun ve feminist hareketin güçlenmesi, “Susmuyoruz, korkmuyoruz, itaat etmiyoruz!” diyen kadınların sokakları doldurması bu mücadelenin devamıdır.
Kadın Mücadelesi ve Din: Kendi Adını Koymaya Cesaret Etmek
Tarih boyunca kadınlar, sadece bireysel cesaretleriyle değil, örgütlü mücadeleleriyle de kendilerine dayatılan kalıpları yıktılar. Ataerkil düzenin dinsel ve kültürel kodlarla kadınlara biçtiği rollerin ötesine geçerek, kendi adlarını koyma ve kendi kimliklerini tanımlama hakkı için direndiler.
Fatmagül Berktay’ın da belirttiği gibi, kadınların tarihsel mücadelesi, yalnızca siyasal ve toplumsal alanlarda değil, dini ve ideolojik alanda da kendini gösterdi. Tek tanrılı dinlerin ataerkil yapıları, kadınları ikincil konuma iterken, kadınlar bu baskıya karşı mücadele ederek tarih boyunca eşitlikçi damarları günümüze taşımayı başardılar. Ancak gerçek özgürlük, sadece mevcut düzen içinde direnmekle değil, baskıcı sistemlerin sınırlarının ötesine geçerek yeni bir yaşam kurmakla mümkündür.
8 Mart’tan Newroz’a giden yol da, kadınların geçmişten bugüne taşıdığı bu direnişin, yeniden doğuşun ve özgürlüğe yürüyüşün simgesidir. Bugün, kadınların adlarını koydukları ve kimliklerini özgürce yaşadıkları bir dünya yaratmak için mücadele etmek, bu mirasın en güçlü halkalarından biri olmaktır.
Rojava Kadın Devrimi: Ortadoğu’da Kadın Özgürlüğünün Yeni Modeli
Ortadoğu’da kadın mücadelesinin en güçlü cephelerinden biri de Rojava Kadın Devrimi’dir. 2012’de başlayan Rojava Devrimi, sadece ulusal kurtuluş mücadelesi değil, aynı zamanda bir kadın devrimidir. Erkek egemen iktidar biçimlerine karşı kadınların özerk örgütlenmesini ve eşit temsiliyeti merkeze alan bu model, tüm dünyadaki kadın hareketlerine ilham verdi.
Bu devrim, yalnızca Kürt kadınlarının değil, tüm Ortadoğu halklarının özgürlük mücadelesi açısından kritik bir dönüm noktası oldu. Ezidî kadınlarının Şengal’de DAİŞ’e karşı direnişinden, Arap, Süryani ve Türkmen kadınlarının Rojava’daki öz yönetimlerde aktif rol almasına kadar, bu devrim sınırları aşarak kadın özgürlüğünü savunan küresel bir model haline geldi.
8 Mart’tan Newroz’a: Kadınların Özgürlük Ateşi
Kadın mücadelesi, yalnızca 8 Mart’la sınırlı değil, baharın ve direnişin bayramı olan Newroz’a da uzanıyor. Newroz, özellikle Kürt halkı için sadece bir bayram değil, aynı zamanda özgürlük ve direnişin simgesi. Her yıl 8 Mart’ta sokakları dolduran kadınlar, 21 Mart’ta Newroz alanlarında yeniden buluşuyor.
8 Mart’tan Newroz’a giderken, kadınlar sadece geçmişin mirasını değil, geleceğin özgürlüğünü de taşıyorlar. Bu mücadele, yalnızca bir gün değil, bir yaşam meselesidir. Kadınların sesi, direnişi ve isyanı, dünyanın dört bir yanında yankılanmaya devam edecek. Çünkü tarih boyunca değişmeyen bir gerçek var:
Kadınlar özgür olmadan toplumlar özgürleşmez!
Jin, jiyan, azadî!
Yorumlar (0)
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!
